|
Aslında her şey yıllar önce tezgahlandı ve 2000 yılının Kasım ayında da hayata geçirildi. ABDyi, 1992 yılından 2000 yılına kadar Demokratlar yönetti. Başkanlığı Baba Bushtan devralan William Jefferson Clinton, bu kez Beyaz Sarayın anahtarını oğul Busha vermişti.Yağmurlu bir günde gerçekleşen devir-teslim töreninden yaklaşık iki yıl sonra Demokrat Parti New York Senatörü, eski First Lady Hillary Clinton, Los Angelesta katıldığı bir toplantıda, ABD Başkanı George Bush için, -Türkçeye çevrildiğinde İngilizcede olduğu gibi tam anlamını bulamayan- şu cümleyi kullanıyordu: Bush was selected, not elected. Bayan Clintonın bu iddiasını, seçim yenilgisinin ardından söylenmiş sözler olarak algılamayın. 8 yıl ABDyi yönetmiş bir Başkanın eşi olarak herhalde bir bildiği var. Zira, 2000 yılındaki Başkanlık seçiminde yaşananlar hatırlanınca, Bayan Clintona hak vermemek de mümkün değil. PEKİ NE OLDU? 7 Kasım 2000de Amerikalı seçmen ülkenin 43üncü Başkanını seçmek için sandık başına gitti. Bu seçimler hangi yönden bakılırsa bakılsın ülke tarihinin en kritik yarışıydı. Yeni Başkan, hem ABDyi 21. yüzyıla taşıyacaktı hem de uluslararası arenada üstlenilen süper güç rolünün kaderini belirleyecekti. Seçimden önce yapılan anketler, kıyasıya bir yarış olacağını gösteriyordu. Oldu da.. Seçim gecesi, diğer eyaletlerde kazananın belirlenmesinin ardından gözler Floridaya çevrildi. Önce Bushun sadece 1784 oy farkla kazandığı açıklandı. Ancak daha sonra, Demokrat Partinin adayı Al Gore sonuca itiraz etti. Tartışmalı bölgelerde oylar bir daha, bir daha, bir daha sayıldı. Taraflar arasındaki kavga mahkemede bitti. Bu sıkıntılı süreç içinde, çöplerden, okulların ve resmi binaların kalorifer dairelerinden Gorea verilmiş yüzlerce oy pusulası bulundu. Cumhuriyetçi Parti adayı Bushun en önemli kozu, Florida Valisi olan ağabeyi Jeb Bushtu. Cumhuriyetçiler, o kritik günleri akıllıca kullanmayı bildi ve seçimden 36 gün sonra George Walker Bush, çekişmeli, tartışmalı ve kimilerine göre ayak oyunlarıyla dolu sürecin ardından ABD Başkanı oldu. Cumhuriyetçiler 8 yıl aradan sonra ABDde iktidara geldi. AFGANİSTAN TAMAM Bir petrolcü ABD Başkanı olunca, petrol lobisi de, ellerini sıvazlayıp, 8 yılın intikamını almak için harekete geçti.11 Eylül saldırıları, onların ekmeğine yağ sürdü bir anlamda. Dünyayı hizaya sokmak için iyi bir fırsattı 11 Eylül. Afganistana yönelik operasyon ve ardından Talibanın yerine ABDye sadık bir yönetim kuruldu. Rus kaynaklarına göre, yüzyıllarca petrol üretebilecek kapasitede petrol ve gaz kaynaklarına sahip olan Afganistanı Hamid Karzaiye emanet ettiler. Hatırlarsınız, Karzainin ABD vatandaşı olduğu yazılıp çizildi o tarihlerde. Hamid Karzai de aslında eski bir petrolcü, UNOCAL Petrol Şirketinin eski danışmanlarından. Karzai Orta Asyadaki petrol ve doğalgaz zenginliğinden Amerikanın daha fazla pay alabilmesi için çalışacak en doğru kişiydi. Karzainin dirsek temasında bulunduğu kişi ise, Zalmay Halilzad idi. Halilzad o dönemde, ABD Başkanının Afganistan Temsilcisiydi. Zalmay Halilzad geçtiğimiz günlerde Ankarayı, ABD Başkanının Irak Temsicisi sıfatıyla ziyaret etti. İşte O Halilzad da, UNOCAL Petrol Şirketinin eski danışmanlarından biriydi. UNOCAL, 2001 rakamlarına göre, 14 ülkede faaliyet gösteren ve günde 170 bin varil petrol üreten bir şirket. UNOCAL, 11 Eylülden çok önceleri, Türkmen petrolünü taşımak amacıyla boru hattı kurmak için Taliban yönetimiyle anlaşmak üzereyken, ABDdeki Taliban karşıtı sivil toplum örgütlerinin baskısı üzerine projeyi durdurdu. Herhalde şimdi o günlerin acısını çıkarırlar. BUSH-BİN LADİN AŞ Gelelim, ABD yönetimine... Başkan George Bush, Bush Exploration/Arbusto Petrol Şirketinin kurucularından. 1984 yılında Spectrum-7 şirketiyle birleşen Arbusto, bu evlilik öncesinde iflasın eşiğindeydi. Bu birleşmeden sonra şirket, Harken Enerji tarafından satın alındı. Bu işten yüzbinlerce dolar kazanan Bush, petrol işinde önemli dostlar edindi. Bu arada unutmadan, ABDnin 11 Eylül saldırılarından sorumlu tuttuğu Usame bin Ladinin kardeşlerinden Salem bin Ladinin, Arbusto Petrol Şirketinin ilk yatırımcılarından biri olduğunu da belirtmeliyim. Kardeş Bin Ladin 1998de öldükten sonra, onun payını Suudi Arabistanlı bir banker olan Halid bin Mahfuz aldı. Bushun bir dönem yöneticiliğini yaptığı Harken Enerji Şirketine ise, Mahfuzun ortak olduğu başka bir Suudi şirket ortak oldu. Bir not daha, Mahfuzun kızkardeşi Usame bin Ladinin eşiydi. İşte, puzzleın bilinmeyen bir parçası daha. Bin Ladin ailesinin Beyaz Saraya uzanan yolda Busha destek olmadığı ne malum. BEYAZ SARAY MI? PETROL ŞİRKETİ Mİ? Ve ABD yönetiminin 2 numaralı ismi, Başkan yardımcısı Dick Cheney.. 1991 Körfez Savaşı sırasında Baba Bushun Savunma Bakanı olan Cheney de, enerji ve petrol konularında uzman bir isim. Cheney, Halliburton Enerji Şirketinin eski CEOsu. 1919 yılında kurulmuş olan Halliburton Enerji Şirketinin, 100 ülkede 85 bin çalışanı var. Dünyanın en büyük petrol hizmetleri yüklenicisi olan bu şirketin kolları, Balkanlardan Hazar Denizine, Uzakdoğuya kadar uzanıyor. Cheneyin şirketi, 1991 yılındaki Körfez Savaşından sonra Saddam yönetimiyle 15 milyon dolarlık iş yaptı. Halliburton şirketi, savaşta zarar gören altyapının onarılması için ekipmanlar sattı Iraka. Halliburton, Iraka yönelik operasyonun ardından yeniden yapılanma aşamasında pastadan en fazla payı alacak firmalardan biri olarak gösteriliyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condeleeza Rice da petrolcü. Bushun adım atarken bile danıştığı Bayan Rice, Chevron Petrol Şirketinin eski yöneticisi. Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan Chevronda yönetim kurulu üyeliği yapan Riceın adı, verdiği üstün hizmetlerden ötürü bir petrol tankerine verildi. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de, hani şu batan Enerji devi Enron var ya, işte o şirketin eski hissedarlarından. Enron şirketinin CEOsu Kenneth Layin Başkan Bushun eski arkadaşı olduğunu ve Bush Teksas Valisi iken, Enrona çeşitli konularda kolaylıklar sağladığını da hatırlatalım. Enronun 2001 yılı Aralık ayındaki iflasıyla ilgili sorular hala karanlıkta. SAVUNMA SANAYİ DE VAR Tabii petrolün ve enerjinin yanı sıra milyar dolarlık savunma sanayini de unutmamak gerekiyor.Bir Carlyle Group var ki akıllara zarar. Geçen yıllar içinde şirketin üst düzey yönetiminde kimler görev yapmış bir bilseniz... 1987 yılında kurulan Carlyle Group çok özel bir yatırım şirketi. Ve bu grubun en çok yatırım yaptığı alan ise, tahmin ettiğiniz gibi, savunma sanayi. Carlyle Groupun, 11 Eylülden sonra, uluslararası teröre karşı başlatılan savaşta resmi olmayan rakamlara göre, 13.5 milyar dolarlık anlaşma imzaladığını da belirtmeden geçmeyelim. Carlyle Group ABD yönetimiyle sıcak ve sıkı ilişkileri olan bir şirket. Şimdi kimin eli, kimin cebinde misali, bir listeye geliyor sıra.. Bir numaraya Baba Bushu koymalı. ABDnin 41. Başkanı olan George Herbert Walker Bush, bu grubun eski yönetim kurulu üyesi. 1991deki Körfez Savaşının ABD Genelkurmay Başkanı ve şimdinin Dışişleri Bakanı Colin Powell, bir dönem Carlyle Groupun sözcülüğünü yaptı. Şirkette çalışanlar arasında hem Reagan döneminde hem de Baba Bush döneminde bakanlık yapan James Baker da bulunuyor. Carlyle Groupta başkanlık yapan önemli bir başka isim ise, Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reaganın Savunma Bakanı Frank Carlucci. Carlucci, sık sık Princeton Üniversitesindeki oda arkadaşıyla biraraya gelerek şirket işlerini konuşur ve askeri konuları ele alırdı. Carluccinin üniversite yıllarından arkadaşı olan kişi ise, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeldten başkası değildi. Liste böyle uzayıp gidiyor. Filipinler eski Devlet Başkanı Ramostan tutun da, İngilterenin eski Başbakanı Majora kadar onlarca kişi ekmek yemiş Carlyle Grouptan. Unutmadan, Carlyle Groupa yatırım yapan Suudiler arasında bin Ladin ailesi de var. Bin Ladin ailesinin Carlyle Groupta 2 milyon dolarlık yatırımı olduğu belirtiliyor. ŞİRKET ÇIKARLARI ÖNEMLİ Bütün bunlar bir buzdağının görünen kısmı. Varın görünmeyen, bilinmeyen ve hiç bir zaman bilinemeyecek bölümünü siz düşünün. Bu ilişkiler yumağına bakıldığında Amerikan dış politikasının bu şirketlerin menfaatleri gözetilerek yürütüldüğü ortaya çıkıyor. Örnek mi? Kuzey Kore. Başkan Bush işbaşına geçer geçmez Kuzey Korenin elindeki uzun menzilli balistik füzelerin tehdit olduğunu dile getirmişti. Gerçi hala söylüyor ama, yaklaşımının Baba Bushun devreye girmesiyle yumuşadığı belirtiliyor. Baba Bush oğluna, Carlyle Groupun Koredeki yatırımlarını hatırlattı o kadar. Zira, Kore yarımadasındaki gerginlik Carlyleın özellikle Koredeki işlerini etkileyebilirdi. Gerçi Kuzey Kore sorununda tansiyon zaman zaman yükseliyor ama, ABDnin Kuzey Kore politikası Carlyle Groupun çıkarları gözetilerek yürütülüyor, bu kesin. IRAK PETROLÜNÜ İSTİYORLAR Aslında yanıtı aranan soru şu: Irak gerçekten acil bir önlem alınmasını gerektirecek bir tehdit oluşturuyor mu? Yanıtı yalnızca uluslararası topluluk arıyor. ABD yönetiminin ve Başkan Bushun yanıt verme gibi bir mecburiyeti yok. Fransanın, Rusyanın ve Çinin karşı çıktığı noktada bu. Ama 3 ülkenin itirazının arkasında da petrol var. Zira, Fransız, Rus ve Çinli şirketler de Irak petrolüyle ilgileniyor. Bir anlamda onlar, Irak petrolünü ABDye kaptırmak istemiyor. Alman şirketlerinin de Saddam rejimiyle ticaret yaptığı iddiaları var. Anlayacağınız kavga bu yüzden. Ama nafile. Irak vurulacak. Oradaki petrol ABDnin kontrolüne geçecek. Başka yolu yok.. Zira, ABDyi yöneten şirketler böyle istiyor. İyi tezgah değil mi? | ||||
Keskin nişancı 'avında' eski asker tutuklandı Bosna da sniper dehşetini yaşamıştı Bu Bush çok Bush! 4 yıl önce 4 yıl sonra Barış cesaret ister IRA'nın özrü kabahatinden büyük mü? Çok mu şüpheciyim? Powell mı, o da kim? Powell'a hoşgeldin bombası |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||