|
|
3 Kasım 2004 Seçimler sonrası ABDde çözüm bekleyen en önemli sorunlardan birisini ekonomik sorunlar oluşturuyor. Ciddi bir cari açık sorunuyla karşı karşıya bulunan ABD ekonomisinde 2005 için beklenti küçülme. Bu, dünya ekonomisi, dolayısıyla Türkiye ekonomisi için de iyi bir haber değil. ABD ekonomisinde 2004te büyüme hızı yüzde 3,5 dolayında seyrediyor. Ulaşılan cari açığın boyutu ise milli gelirinin yüzde 6sı dolaylarında. Yüksek bir açık-milli gelir oranı. |
Mustafa Sönmez: Seçerek oku, ormanları koru!... Mustafa Sönmez: Kapitalizm varsa, mafya da olacaktır Mustafa Sönmez: Bir yanılsama: İşsizlik azalıyor Mustafa Sönmez: Türkiye'nin AB-IMF çıpaları |
|||
Dış açığın önümüzdeki yıllarda daha da büyüme ihtimali yüksek. Çünkü, ABD ile dış dünya arasındaki faiz ve kârdan oluşan gelir kalemi ile gider kalemleri arasındaki denge, 2003e kadar ABD lehineydi, yani pozitifti. Ancak, bu fazlalık giderek eridi ve negatife dönüştü. Son yıllarda Amerikan ekonomisine dünyanın dört köşesinden, özellikle ABden yapılan yapılan dış yatırımlar hızla arttı. Örneğin, Eurostat verilerine göre, 2003te ABden ABDye yatırımlar 49 milyar Euroya fırladı. Asyadan ABden gelen yabancı sermaye öylesine arttı ki, bunların sağladığı faiz/kâr transferleri ABD cari işlemlerini hızla eksiye dönüştürdü. 2003te ABDden dışarıya faiz ve kar olarak transfer olan giderlerin, gelirlerle farkı bir hayli yüksek iken geçen yıl 17 milyar dolara kadar indi. Gözlemcilere göre, bu büyüme hızının sürdürülmesi halinde ABD cari işlem açığı kısa sürede milli gelirin yüzde 10una ulaşabilecek. KAMU AÇIKLARI SORUN ABDde tasarruf oranı yükselmiyor ve özel sektörde harcamaların büyük bölümü borçlanma ile gerçekleşiyor. Dış kaynakla gerçekleşen büyüme ve verilen dış açığın kamu açıklarını da büyütmesi, giderek de milli gelirin yaklaşık yüzde 9una ulaşan kamu açıklarına yol açması bekleniyor. ABDde hem yüzde 3,5luk büyüme temposunu sürdürecek, hem de dış ticaret açığını daraltacak bir çözüm yolu, doların değer yitirmesidir. Ancak, cari işlem açığının yarı yarıya daralması için Euroyu 1.80 dolara kadar yükseltecek bir kur ayarlaması ya da devalüasyon gerekli. Bu düzeyde bir dolar devalüasyonunun AB ve Japonlar tarafından sineye çekilmeyeceği; karşı hamlelere yol açması mutlak. Ayrıca, doların bu boyutta değer yitirmesi yeni sorunların başlangıcı olarak görülüyor. Dolardan Euroya geçişlerin hızlanmış olması dikkat çekiyor ve bu kaçışın zincirleme bir çöküşe yol açabileceği hatırlatılıyor. BEKLENTİLER NE YÖNDE? Bu durumda beklenti şu: 2005ten başlayarak ABD ekonomisinin büyüme hızı aşağıya çekilecektir. Daha az büyüme, Amerikan ekonomisinin dış açıklarını da daraltacaktır. Ancak ABDde büyüme temposunun düşmesi, 2000 sonrasında cari işlem fazlası vermeye başlayan gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarını düşürecek; Türkiye gibi geçmiş yılların olumlu konjonktüründe dahi abartılı dış açıklar veren ülkeler ise daha da zorlanacaktır. Avrupa ve Asya son yıllarda ABDye kaynak aktarmakta; bu kaynaklar sayesinde büyüyen Amerikan ekonomisi de dünya ekonomisine belli bir büyüme ivmesi taşımaktaydı. Dış kaynakların Amerikanın büyümesine katkısı sınırlandığı takdirde, Türkiye gibi ekonomiler büyük boyutlu dış talep daralması ile karşılaşacaklar; küçülen dünya piyasalarında rakiplerini veya emekçilerini daha da yoksullaştıran tahripkâr bir yarışma sürecine zorlanacaklardır. Böylece yoksulların ticaret savaşlarına şahit olacak dünya. GÜNEY ÜLKELERİNDE REKABET ARTACAK Güney ülkeleri, ya da orta gelirli ülkeler arasında şimdiden kıyasıya süren bu savaş daha da alevleneceğe benzer. Çin, Türkiye, Brezilya, Hindistan, Meksika ve Pakistan, kısacası gelişmekte olan ülkelerin büyük bir bölümü ABD, AB ve Japonyanın ve birbirlerinin pazarlarına daha fazla girebilmek için kıyasıya rekabet ediyorlar. Bu ülkeler, en ihracatçı olmak üzere savaşıyor ve yoksullaştıran bir ihracat çizgisinde ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ancak ihracat savaşlarında da dünya ekonomisini yönlendirenlerin hakim olduğu DTÖ tarafından belirlenen kurallara uymakta, gümrük tarifelerini indirerek, kotaları kaldırarak iç piyasalarını açmış durumdalar; ihraç fiyatlarını aşağıya çekecek sübvansiyonları DTÖ aracılığıyla engellenmiş ellerinde kısa dönemde uygulanabilecek iki silah bırakılmış: Devalüasyon ve ücretleri bastırmak. Ne var ki, sermaye hareketlerinin de serbestleşmesini sineye çekenler, devalüasyon silahından da yoksunlar ve geriye sadece ve sadece ücretleri düşürerek rekabet silahı kalmıştır. Burada ise tepe tepe kullanılacak bir işgücü ve düşük ücret rezervi olmakla beraber, yüzülecek deniz sonsuz değildir. Ücret düzeylerini düşürmenin de bir sınırı vardır ve her ülkenin tarihsel birikimi ve çalışan sınıfın örgütlülüğü ile ilgilidir. Türkiyede en son 1988de zorlanan bu sabrın 1989da Bahar Eylemleri adı altında nasıl bir dalgaya çarptığı hala hafızalardadır. Baskının vereceği tepkiyi dikkate almak herkesin esenliği açısından yerinde olur. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||