Home page
Haber Menüsü


 
Kapitalizm varsa, mafya da olacaktır
 
Bir gül bahçesi olarak takdim edilen AB’de mafya yok mu? Tabii ki var, hem de katmerlisi var.
 
Mustafa Sönmez
NTV-MSNBC
 
15 Ekim 2004—  Son günlerin gündemine “mafya operasyonları” damgasını vurdu. Sedat Peker isimli mafyaya dönük operasyonları, Alaaddin Çakıcı’nın Türkiye’ye getirilmesi izledi. Ortalığı mafya - polis (ordu) - yargı üçgeninin toz dumanı kaplamış durumda. Medyadaki bazı köşe yazarı arkadaşlar, bu durumu hukuk devletinin mafya ile bilek güreşi olarak niteliyor ve hukuk devleti için verilen mücadeleyi desteklemeye çağırıyorlar.

   
 
       
   
MSNBC News Mustafa Sönmez: Bir yanılsama: İşsizlik azalıyor
MSNBC News Mustafa Sönmez: Türkiye'nin AB-IMF çıpaları
MSNBC News Mustafa Sönmez: İthalat fren tutmuyor, turizm açıkla başedemiyor
MSNBC News Mustafa Sönmez: Ne borç stoku, ne reel faiz azalıyor
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Mafyadan arınmış bir kapitalizm ve onun hukuk devleti acaba ne kadar mümkündür, bunu sonra tartışırız ama şu soruya da cevap aramalıyız. Neden şimdi? Yani AB ilerleme raporunun açıklanması ve 17Aralık’a geri sayımın başladığı günlerde mafya operasyonları?
       Bu operasyonların bugünlere getirilmesinde, bana biraz tribüne oynama kurnazlığı var gibi geliyor. Bakın onca AB müktesebatına uyumun yanı sıra nasıl da arınıyoruz çapaklarımızdan!.. Yargımızı, emniyetimizi hatta ordumuzu nasıl silkeleyip hukuk devletine doğru eviriliyoruz, görün!.. Sanki böyle bir fotoğraf verilmek isteniyor gibi. Aslında herkes de biliyor ki, müthiş bir iç içe geçmişlik var, meşruiyetle-mafyöz ilişkiler arasında.
       Formellikle enformellik iç içe örülmüş, birbirine dolanmış. İş dünyasından spora, siyasetten bürokrasiye, yerel yönetimden kültürel hayata kadar formellikle enformellik iç içe. Bunları birbirinden ayrıştırmak en ideali.
       Ama kolay değil. Hele ki, Türkiye gibi, demokrasinin ikide bir askıya alınıp şeffaflığın yok edildiği, silahlı güçlerin denetlenmez kılındığı toplumlarda, bu gri alan iyice koyulaşmış durumda. Bu koyu griliği açmaya çalışmak, hukuk devletine yönelmek demek. Ama bu, tamamıyla da mümkün değil. Ne bizde, ne örnek aldığımız AB’nin burjuva demokrasilerinde. Sorun ne? Sorun bizatihi kapitalizmin ruhunda. Kapitalizm varsa, mafya da olacaktır. Ama şöyle, ama böyle, ama kılık değiştirmiş, ama alan değiştirmiş olarak.. Neden mi? Baştan alalım.
       
KAPİTALİZM VE KARA PARA
       Kapitalizm herşeyi metalaştırır ama kendi geleceğini tehlikeye sokacak, istikrarsızlık yaratacak faaliyetler için bazı kısıtlar, yasaklar da getirir ve bunların devletçe denetlenmesini ister. Ancak yine de kapitalizmin prensipte, kendi uzun vadeli esenliği, istikrarı için yasaklılar ve kısıtlılar listesine aldığı mallar, hizmetler birilerince üretilir, pazarlanır ve önemli bir gelir kaynağı oluşturur.
       Bu gelir kara paradır ve boyutları ülkeden ülkeye değişir. Nitekim küresel bir bağlamda icra edilen uyuşturucunun ekonomik portresi, bir BM araştırmasında yıllık 300 milyar dolar. Bu, aynı zamanda 207 BM üyesi ülkenin dörtte üçünün yıllık milli gelirinin üstünde.
       Kayıt dışı gelir diye nitelenen vergiden kaçırılmış gelirin önemli bir kısmını yasa dışı yoldan sağlanan gelirler oluşturur.
       Türkiye için yeraltı ekonomisinin büyüklüğü milli gelirin yüzde 25-30’u dolayında, bu kayıt dışı paranın da üçte ikisinin uyuşturucu başta olmak üzere yasa dışı ekonomik faaliyetlerden sağlandığı tahmin ediliyor.
       Bu “yasaklı” sektörlerde faaliyet gösteren gruplara genellikle Mafya, çetenin baş patronuna da “Baba” deniliyor. Mafya, diğer sermayedarlardan farklı olarak, yaptığı işin gereği, silahla donanıyor ve/veya “zor”u tekelinde tutan devletin polisini, politikacısını, savcısını yanına çekiyor ve onlarla işbirliği halinde “yasak”ı aşarak sermaye birikimini gerçekleştiriyor.
       Mafya’nın ilgi alanı sadece uyuşturucu ve silah ticareti değil elbette. “Kıtlık rantı” olan her alan mafyanın ilgi alanı içine giriyor. Özellikle ithal ikamesi uygulanan dönemlerde ithali yasaklanan ya da kısıtlanan malların ülkeye sokulması biçimindeki kaçakçılık, mafyanın temel uğraş alanları arasında. 1980 öncesi Türkiye’sinde başta yabancı sigara ve içki olmak üzere birçok mamul ve yarı mamul sanayi ürününün gümrük teşkilatından işbirlikçilerin yardımlarıyla yurda sokulması ve pazarlanması Türkiye mafyasına olağanüstü kazançlar sağlamıştı.
       Aynı şekilde, dövizin Merkez Bankası’nın tekelinde tutulduğu 1980 öncesinde yine yurt dışından döviz toplayıp bunu ihtiyacı olan sermayedar kesimine yüksek fiyattan satmak da mafyaya hatırı sayılır birikimler sağlamıştı.
       Mafya, ihracı yasak malların satışında da arzı endam eder. Tarihi eser kaçakçılığı buna bir örnektir. Mafya, ticari yaşamda kendisini devlet yerine koyarak da servis verir ve bu “hizmetinin” karşılığını alır.
       Örneğin, adalet mekanizmasının ağır işlediği yerlerde birçok sermayedar “geciken tahsilat” sorununda “çek- senet mafyası”ndan servis alır.
       Adalete intikali halinde pis kokuların yayılacağı, rüşvet içeren işlerde de bir bilirkişi ve hakem olarak “mafya” arabulucu- ikna edici olarak devreye girer. Sendikal anlaşmazlıklarda da patronlar sendikayı sindirmek için mafya güçlerinden yararlanırlar. Denetim altında tutulan dolayısıyla rantı yüksek olan eğlence sektöründe de mafyöz ilişkiler hakimdir. Kumarhane işletmeciliği, genelevler, diğer eğlence yerleri işletmeciliğinde mafya patronlarının hakimiyeti görülür.
       Mafyanın bir diğer alanı devletin dağıttığı rantlarla ilgilidir. Devlet ihalelerinde, devlet bankası kredilerinin dağıtılmasında, ihracat, üretim teşviklerinde, özelleştirme ihalelerinde mafya, özellikle 1980 sonrası Türkiye’de sık sık arzı endam etmiştir.
       Mafya, ihalelerde, ihaleye girişleri engellemekle, ya da ihalenin belli bir firmada kalmasını sağlamak üzere devlet görevlilerini “ikna etmeyi” de kapsayan girişimlerle avantasını alır. Ya da, devlet bankası kredilerinin belli kişilere tahsisinde aracılık etmek, anlaşmalara hakemlik etmek, sırasında bizzat kredi kullanmak yoluyla da devlet rantlarından nasiplenmekten de mafya geri durmaz. Aynı şey, ihracata, yatırıma verilen devlet teşvikleri için de geçerlidir.
       Hazine arazilerine el konulması ve bunların gecekonduculara pazarlanması, ya da kıyıların yağmalanması, inşaat izni olmayan yerler için hileyle ruhsat alınması, mafyanın gayrimenkul alanındaki faaliyetlerinden bazılarıdır. Burada değişmez kural, devlet rantını yontarken belli bürokratlar ve politikacılarla işbirliği ve çete ilişkileri kurmaktır.
       
MAFYADA TRANSFORMASYON
       1980’li yılların başında gerek iç, gerekse dış ekonomik ilişkilerde yaşanan değişim, belli ölçülerde mafya sektöründe de yansımasını buldu. Mafya, uyuşturucu faaliyetini sürdürmeye devam ederken diğer alanlardaki yüksek rantları kollamaktan ve değişen dengelere göre örgütlenmekten geri kalmadı.
       1980’li yıllarda Türk mafyasında görünen en önemli gelişmelerden biri mafyöz ilişkilere ülkücü diye bilinen militanların monte olması ve bu katılımla beraber devletin ilişkilere daha çok dahil olmasıdır. Bu yeni montaj, sektörün cirosunu da, el konulan rantın boyutlarını da büyütürken, mafyatik ilişkileri daha çok devlet kanadı altına sokmuştur.
       1980 sonrasında ithalatın libere edilmesi, döviz ve para piyasalarının serbestleştirilmesi ile azalan rant imkanları bu kez başka alanlarda kendini gösterdi.
       1980’li yıllarda ihracata verilen “vergi iadesi” mafya için olağanüstü rantlar sağlama imkanı demekti. Birçok mafya mensubu vergi iadesinin kaldırıldığı 1988’e kadar ihracatçı kesilerek devasa vergi iadeleri aldılar. Bunların yanı sıra, artan iç göç ile birlikte başta İstanbul olmak üzere, büyük kentlerde yükselen arsa rantına el koymada mafya ile kimse yarışamamış, hem gecekonduculara hem de büyük inşaat firmalarına Hazine arazilerinin tahsisi konusunda ciddi bir gayrimenkul mafyacılığı başgöstermiştir. Artan turizm faaliyetleri ile birlikte kumarhane işletmeciliği de önem kazanırken bu yerlerin işletmeciliğinde de mafya grupları arasında çete savaşları yaşanmıştır. Kuşadası, Marmaris gibi sahil kentlerinde arsa rantları uğruna büyük mafya savaşları yaşanır olmuştur. Yine mafya, aksayan adalet hizmetleri boşluğunu çek-senet mafyası olarak doldurmaya talip olmuştur.
       Terörle mücadele adı altında sürdürülen kontrgerilla faaliyetinde ülkücü kesimin yine yer aldığına ve Başbakanlığa bağlı örtülü ödenekteki trilyonlarca liralık fonların kimseye hesap verilmeksizin bu kulvarda tüketildiğine ilişkin iddialar yoğunlaşmıştır. Böylece devlet yanlısı militer bir grubun bir ayağının mafyada bir ayağının da devlet içinde olduğu karmaşık, her tür keyfiliğe ve anti-demokratik uygulamaya imkanı olan tehlikeli bir yapı yaratılmıştır.
       Kontrgerilla içinde görev almış ülkücülerin yeni dönemde anti-PKK örgütlenmesi içinde devletin yanında yer alırlarken bir kısmı “gladyo” finansmanında kullanılmak bir kısmı da şahsi hesaplarına geçmek üzere, bir takım devlet görevlilerinin bilgisi dahilinde, uyuşturucu trafiğinde köşe başlarını tuttuklarına ilişkin önemli ipuçları ortaya çıkmıştır. Devlet içinde devlet olarak faaliyet gösteren özel örgüt, denetimden çıktıkça mafyöz ekonomik ilişkiler de sisler arkasında, devlet kanatları altında icraatını artırmıştır.
       
TEMİZLİK... TEMİZLİK...
       Türkiye’nin ekonomi haritasında mafyanın yeri, son yıllarda sanıldığından çok genişlemiş görünüyor. Meşru ekonominin bile, tahsilat, arsa temini, teşvik temini vb ihtiyaçlarında kendisine bir rol bulan mafya, bugüne kadar transit geçişine aracılık ettiği uyuşturucunun bir yandan yasa dışı ekimi ve işlenmesini örgütleyerek bir yandan da iç pazarda tüketimini özendirerek kazanç olanaklarını genişletmektedir.
       Mafyatik ilişkilerin yarattığı çürümenin tüm topluma verdiği zararlar bir yana genel olarak ekonomiyi olumsuz etkilediği de söylenmelidir. Mafyöz yöntemlerle elde edilen gelirler yasa dışı olduğu için ekonomiyi geliştirici etkisi yok gibi...
       Mafya üyelerinin yaşam biçimleri lüks harcamalara dayanıyor. Paraları hep nakit tutulur ve tasarruf havuzunda yer almaz, sürekli spekülatif kazanç peşindedir. Bu kolay kazanç sektörü yapay genişleme yaratarak ekonomide krizi geciktirici etkiler de yapıyor. Özellikle yoksul bölgelerde birçok aile bu yasa dışı faaliyetlerde yaşamını riske ederek sırt hamalı görevi üstleniyor ve kalıcı, onurlu istihdam taleplerini erteliyor.
       Ekonomi geçici bir sermaye akışı yolu ile soluklanırken kalkınma için gerekli yapısal reformlar geciktiriliyor.
       Mafyanın adalet ve emniyet teşkilatlarında yaptığı tahribat sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelişmenin iklimini de bozuyor. Birçok kolu mafyaya teslim olan ve acze düşen devlet, kendi devamlılığını bile koruyamıyor.
       Mafya ile mücadelenin yolu yine demokrasiden geçiyor. Şeffaf bir devlet yapısı mücadelenin yegane panzehiri. Güvenlik ve adalet teşkilatlarının, KİT’lerin, devlet bankalarının, devlet ihalelerinin, teşvik veren kurumların, hepsinin denetime açık olmaları gerekiyor. Devleti korumak adına “devlet içinde devlet” örgütlenmelerinin günışığına çıkması, icraatlarının hukukiliğinin sorgulanması gerekiyor. Örtülü ödenek harcamaları sorgulanamaz, milletvekiline dokunulmaz türü hurafelerden hızla sıyrılmak gerekiyor.
       Bütün bunlar, demokratikleşme demek. Ama şekli demokratikleşmelerle değil, aşağıdan yukarıya, kitlelerin gerçekten süreçleri izler ve denetler olmasıyla bu saydamlık sağlanabilir.
       Kapitalizm varoldukça, mafya da varolacaktır. Kâr ve sermaye birikimi, kapitalistler arasında rekabeti, rekabet ise gerektiğinde gayrimeşru silahları kullanmayı gerektirir. Bunu bazen bizzat kapitalistler talep eder, bazen de mafya kapitalistleri baştan çıkarır, kendisine müşteri olarak kapitalistleri, işbirlikçi olarak siyasetçileri ve bürokratları bulur.
       Zaten mafya, bizzat ulaştığı etkinlik ve sermaye birikimi gücü ile kendisi bizatihi bir kapitalist fraksiyon durumundadır. İştigal ettiği alandaki işlerini, olabildiği ölçüde meşru, olmadığı yerde gayrimeşru yollarla icra etmeye devam etmekte, hatta küresel boyutta faaliyet göstermektedir. Artan küreselleşme, mafya sermayesinin de uluslararasılaşmasını getirmiş, özellikle “duvarın yıkılması”nın ardından, yeni rant alanları ve işbirliği imkanları ortaya çıkmış, bu da küresel mafya sermayesine yeni sinerji imkanları doğurmuştur. Marka taklitleri, kara para operasyonları, insan kaçakçılığı, nükleer madde kaçakçılığı, teknoloji hırsızlıkları, değişen dünya koşullarında mafyaya açılan yen rant alanlarından sadece birkaçı...
       
AB’DE MAFYA
       Bir gül bahçesi olarak takdim edilen AB’de mafya yok mu? Tabii ki var, hem de katmerlisi var. Mesela İtalya’da milli gelirin yüzde 20’sine varan ölçüde bir mafya egemenliğinden söz edilmekte.
       Geçenlerde Milano Ticaret Odası’nın düzenlediği bir konferansa katılan işadamları, İtalya’da mafyanın, iş sektörlerinin yaklaşık yüzde yirmilik kısmını kontrol ettiğini belirtti. Mafyanın kontrolündeki iş sahalarının, yıllık yaklaşık 133 milyar dolarlık cirosu olduğu ve belirtilen bu miktarın Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 15’ine eşit olduğu kaydedildi.
        Konferansta, sadece Tayvan, Güney Kore, Tayland ve Çin’in, dünyaca tanınan markaların taklitlerini üreterek GSMH’yi açıklanan miktardan daha fazla bir kayba uğrattığı belirtildi.
        Konferansta ayrıca, mafyanın elde ettiği kârı, hastane, huzurevi, market, otel ve restoran gibi gayri menkullere yatırdığı belirtildi. Elde edilen servetin, ülkedeki iç borcu kapatabilecek kadar büyük olduğuna dikkati çeken Milano Ticaret Odası Başkanı Sergio Bille, organize suç şebekeleriyle mücadele için uluslararası platformda yapılanların yetersiz olduğunu ifade etti. Bu arada polis teşkilatından bir yetkili de, off-shore bankacılığına izin veren ülkelerin, suç şebekelerine büyümek için imkan tanıdığını kaydetti.
        Konferansa katılan Milano Başsavcısı Gerardo d’Ambrosio, açıklanan iddialara karşı şüpheyle yaklaştığını belirtti. Mafyayla mücadele için, işadamlarıyla işbirliğinin gerektiğini söyleyen d’Ambrosio, bu konuda işadamlarının son derece isteksiz davrandığını ifade etti. d’Ambrosio, “İşadamları, konferanslarda ya da basında konuşuyor, ama bir türlü savcılığa gitmek istemiyor” dedi.
       Mafyanın, iş dünyası üzerinde rüşvet ve şantaj yoluyla büyük bir baskı kurduğunu söyleyen d’Ambrosio, bunun mafyayla mücadelede önlerindeki en büyük engel olduğunu kaydetti.
        İtalya’da bugüne kadar mafyayla mücadelede birçok savcı, hakim ve avukat cinayete kurban gitti. Bunların başında, ünlü hakim Paolo Borsellino ve 1992’de öldürülen başsavcı Giovanni Falcone geliyor.
        1999 yılında, Falcone’nin öldürülmesine karıştıkları gerekçesiyle, büyük çapta bir operasyondan sonra mafyanın yedi büyük lideri ele geçirilmiş ve ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Yakalanan mafya liderlerinin arasında, ünlü baba Salvatore Riina de bulunuyordu.
       Kapitalizm varsa mafya da vardır. Sorun, bu alanın genişlemesini önlemekte, politikayı, bürokrasiyi mafya ile işbirliğinden caydırıcı yaptırımlar koyabilmekte, bu tür işbirliklerini ödüllendirmeyip cezalandırmakta. Toplumu, mafya ve mafya işbirlikçileri karşısında örgütlü ve güçlü kılmakta. İşsiz kitleleri, mafya bozuntularına öykünmekten korumakta, irili ufaklı çete elemanları olmaktan sakınmakta.
       Sizce bunlar yapılıyor mu, böyle bir çaba var mı Türkiye’de?
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları