Home page
Haber Menüsü


 
Bencilliğin fazileti - Objektivist ahlak - 1
 
Dünya yüzeyindeki en yüksek yaşam türü olan insan, bilgi elde etmek için sınırsız bir bilinç kapasitesine sahip olmakla birlikte, bilinçli kalma, bilincini devam ettirme konusunda hiç bir garantiye sahip olmadan doğan tek canlı türüdür.
 
Engin Enüstün
NTV-MSNBC
 
6 Ocak—  Bu Satırların Yazarı (BSY) Objektivizm konusuna bu kadar detaylı yer ayrılmasının gerekçelerini sorabilecek okuyucularına önceden şunu söylemek istiyor: Ahlakı ve yaşamın amacını oluşturan değerlerin fiziksel ve metafiziksel (fizik ötesine ait anlamında) kökenleri ve gerekçelerini, BSY ilk kez Ayn Rand’da gördü.

   
 
       
   
MSNBC News Engin Enüstün: Bencilliğin fazileti
MSNBC News Engin Enüstün: Bankaların kâr hırsı ne zaman bitecek?
MSNBC News Engin Enüstün: Varlık bilimi ve yaşama sanatı
MSNBC News Engin Enüstün: Yeni ekonominin nesi yeni? - 3
MSNBC News Engin Enüstün: Yeni ekonominin nesi yeni? - 2
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Muhakkak üç aşağı beş yukarı bu konulara değinmiş diğer filozoflar da vardır, ancak BSY bütünlüklü bir yaklaşımı ilk Ayn Rand’da buldu ve bu yazı dizisinde yer alan görüşlerin çoğu onun “The Virtue of Selfishness” kitabından alıntılardan oluşuyor.
       Bu kadar detaya girilmesinin gerekçesi ise Objektivizm akımının bütün yönleri ile aktarılmasının temelinin sağlam oluşturulması. Çünkü bundan sonraki bütün görüş ve tartışmalar bu temelin üzerine inşa edilecek.
       
AYN RAND VE OBJEKTİVİZM
       BSY geçen hafta belirttiği gibi Ayn Rand’ın Objektivizm felsefesi ile ilgili Türkçe çeviriler bulamadığı için bazı kavramların karşılıklarını bulmakta veya bu kavramları Türkçe söylemekte zorlanıyor. Bu sebeple Türkçe kavram karşılıklarında bir yanlışlığa yol açmamak için İngilizce kökenleri ile birlikte kullanıyor. (Örneğin “reason” yerine akıl, “mind” yerine zeka kelimesini kullanıyor, “morality” ve “ethics” kavramları arasındaki farkı nasıl gösterebileceğini sezemiyor. Ancak sizlerden gelecek düzeltme ve doğru çeviriler konusunda yardımlarınızı da kabul edeceğini belirtmek istiyor.)
       Çevirisinin serbestliği konusunda ise yıllar önce duyduğu bir özlü söze sığınıyor “çeviri kadın gibidir, güzeli sadık olmaz, sadığı ise güzel olmaz” ve hemen güzel ve sadık bayan okuyucularından özür diliyor.
       BSY’nin arkadaşlarından birinin “madem, kendi kendine, bu konuyu Türk düşünce hayatında tartışmaya açma gibi misyon edindin, o zaman bunun karşısındaki görüşleri de inceleme ve onlara da yer verme görevini yerine getirmen gerekir” dediğinde verdiği yanıt şu: “O kadar vaktim yok.”
       Bu karar, o görüşlerin yanlışlığı ve onları incelemenin gereksizliği konusunda oluşturduğu bir önyargının sonucu değil. Daha doğru olarak gördüğü bu felsefi akımın bütün yönlerine hak ettiği zamanı ayıramadığına dair bir vicdan azabı varken, hayatın diğer alanlarından çaldığı vakti, karşı görüşlere ayırma konusunda biraz (değil epeyce) cimri davranmasından kaynaklanıyor.
       Ama bunun yanında BSY, okuyuculardan gelecek karşı görüşleri de bu sütunda paylaşmaya hazır olduğunu belirtmek istiyor.
       
EKONOMİYLE NE İLGİSİ VAR?
       “Bütün bu yazılanların ekonomi ile ne ilgisi var?” diye soranlara da BSY’nin cevabı “gündelik veya yüzyıllık ekonomik dertleri ve çözüm yollarını diğer arkadaşlar nasıl olsa irdeliyor ve nasıl oluyorsa hepsi ile hemfikirim, izin verirseniz ben de başka alanlarda yazı yazayım” şeklinde…Ama nihai tahlilde bütün bu yazıların da ekonomiye bağlanacağı kesin, çünkü ekonomi yaşamımızı etkiliyor, ve yaşam ancak doğru tahlil edildiğinde bir anlam kazanıyor.
       Şimdi buyrun Objektivizm’de birinci ders olarak verilen (Objectivism 101) Objektivist Ahlak konusuna:
       
AHLAK BİLİMİ
       Ahlak bilimi veya ahlak sistemi nedir? İnsanın hayatının amacı ve yönünü belirleyen seçim ve eylemlerine kılavuzluk eden değerlerin bütünüdür. Ahlak, bir bilim olarak bu değerler bütünün bulunması ve tanımlanması ile uğraşır.
       Bu ahlak sisteminin tanımladığı, yargıladığı ve kabul veya reddettiği bir girişimi yanıtlayabilmek için sorulması gereken ilk soru şudur: Neden insanın böyle bir değerler bütününe gereksinimi var? (Yani sorulması gereken ilk soru “İnsan hangi değerler bütününü kabul etmeli?” değil.İnsanın bu değerlere gereksinimi var mı - ve niye?)
       “Değer”, “iyi ve kötü” kavramları insan tarafından uydurulmuş, gereksiz ve gerçek olaylar tarafından yaratılmamış ve desteklenmeyen kavramlar mı yoksa metafizik bir gerçek üzerine, insan varlığının değiştirilemez durumu üzerine mi kurulmuştur?
       Bu kavramlar sadece geleneklerden oluşan ve insan eylemine rehberlik eden bir ilkeler bütünü mü yoksa bunu şart koşan bir gerçeklik var mı?
       Ahlak, arzu, kapris, kişisel duygu, sosyal bildiri ve mistik ilhamların sığınacağı bir alan mı yoksa objektif bir zorunluluk mu?
       Hiçbir filozof insanın neden bir değerler bütününe gereksinim duyduğuna dair akla yatkın, nesnel olarak kanıtlanması olanaklı, bilimsel bir yanıt verememiştir.Bu soru cevaplanmadğı sürece de akla uygun, bilimsel ve nesnel bir ahlak sistemi bulunamaz ve tanımlanamaz. Aristo, ahlakı tam bir bilim olarak saymamış, ahlak sistemini kendi zamanındaki asil ve bilgili insanların yaptıkları seçimler konusundaki gözlemleri üzerine kurmuştur. Bu insanların bu seçimleri niye yaptıklarını ve bu insanları neye göre asil ve bilgili insan olarak seçtiği sorularını ise yanıtsız bırakmıştır.
       Çoğu filozof ahlak sisteminin varlığını sorgulamadan, olduğu gibi, tarihi bir gerçek olarak kabul etmiş ve bunun metafizik nedeni veya nesnel geçerliliği ile ilgilenmemiştir. Birçoğu, ahlak sistemindeki geleneksel mistik tekeli kırmaya çalışarak sözde akla uygun, bilimsel ve din dışı bir tanım yapmaya çalışmışlardır. Ancak bu girişimleri, sistemi, toplumsal temellere indirmekten ibaret kalmış ve bütün yapılan Tanrı’nın yerine toplumu geçirmek olmuştur.
       
AHLAKIN KAYNAĞI
       Mistik’ler, iyinin tanımı ve ahlak sistemlerinin geçerliliği için keyfî ve anlaşılmaz “Tanrı’nın isteği”kavramını kullanırken, yeni mistik’ler “toplumun iyiliği” lafını kullanarak tanımı “iyinin standardı, toplum için iyi olandır” olarak değiştirmişlerdir. Bu da, toplumun, her türlü ahlak prensibinin üzerinde olması anlamına gelir. Ahlakın kaynağı, standardı ve ölçütü toplum olduğu için “iyi” toplumun istediği, onun yararı ve zevkine uygun olan herşeydir. Bu durumda “toplum” istediği herşeyi yapabilir, çünkü onun yaptığı herşey iyidir, çünkü yapılmasını o istemiştir. Ve “toplum” diye bir varlık olmadığı, bir grup insanın bir araya gelmesinden oluştuğu için bu “toplum” aslında “bir grup insan” (çoğunluk veya kendilerine sözcü adını veren bir grup) anlamına gelmektedir.
       Bu “bir grup insan” ahlaki olarak kendi arzuları peşinde koşarken, “diğer” insanlar, ahlaki olarak bütün hayatlarını bu grubun arzularını yerine getirmek üzere harcamakla yükümlüdürler.
       
REHBER NE OLACAK?
       Bu hiç de akla uygun (rasyonel) olmadığı için felsefecilerin bir çoğu, ahlakın akıl gücünün dışında olduğunu, ahlakın rasyonel bir tanımının yapılamayacağını, ve ahlak sisteminde insanın kendi değerleri, eylemleri, uğraşıları ve yaşam amacında insanın, akıl dışında bir rehbere gereksinim duyduğunu belirtmektedirler. Ama bu rehber ne olacaktır? İnanç-içgüdü-sezgi-ilham-vahiy-duygu-tad-dürtü-istek-arzu?
       Bugün, geçmişte olduğu gibi, felsefeciler ahlakın nihai standardının arzu olduğu konusunda birleşiyorlar ve savaş bu arzunun kimin arzusu olduğu konusunda veriliyor. Kişinin kendisinin mi, diktatörün mü, Tanrı’nın mı?
       Başka hangi alanlarda görüş ayrılığına varırlarsa varsınlar günümüz ahlakçıları, ahlakın öznel bir kavram olduğu ve 3 şeyin bu alanın dışında tutulduğu konusunda hemfikirler: Akıl-zeka ve gerçeklik.
       
NEDEN GEREKSİNİM DUYARIZ?
       Herhangi bir öğretinin temel önermelerine karşı çıkmanın birincil yolu başından başlamaktır. Ahlak sisteminde sorulması gereken birinci soru şudur: Değer nedir ve insanlar niye buna gereksinim duyar?
       Değer, insanın kazanmak veya elinde tutmak için uğraş verdiği şeydir. Ancak esas olan “değer” kavramının kendisi değil, kim için ve ne için değerli olduğudur. Bu değerin elde edilmesinden önce farzedilmesi gereken şey, bu değere ulaşmaya yetkin bir varlık ve bu değerin bir başka alternatife tercih edilmiş olması gerekliliğidir. Bir alternatif yoksa, bir hedef veya değerin varlğı olanaklı değildir.
       Evrende sadece bir temel alternatif vardır-varlık ve yokluk (varoluş ve varolmayış) ve bu sadece bir sınıf varlığa özgüdür.Cansız bir maddenin varolması herhangi bir şart gerektirmez ancak yaşamın varoluşunun belli şartları vardır. Madde yok edilemez, formunu değiştirebilir ancak varolmaktan vazgeçemez. Sadece canlı organizmalar sürekli bir alternatifle karşı karşıyadır: yaşam ve ölüm. Hayat, kendi kendini geçindiren ve kendi kendini doğuran bir eylemler sürecidir. Ve bu eylemi sürdüremeyen organizma ölür; kimyasal unsurları kalır ancak hayatı sona erer. Değer kavramını olanaklı kılan tek kavram yaşamdır.
       Sadece canlı varlıkların hedef ve amaçları olabilir. Fiziksel anlamda, en basit formdan en karmaşığına kadar (tek hücreli bir terliksi hayvanın beslenme fonksiyonundan, insan vücudundaki kan dolaşımına kadar), bütün yaşam formlarının eylemlerinin tek bir amacı vardır: Organizmanın yaşamının sürekliliğinin sağlanması.
       Bir organizmanın yaşamı iki etmene bağlıdır: Dış dünyadan karşılayacağı gereksinim duyduğu madde veya yakıt ve bu yakıtı doğru olarak kullanabilecek vücut mekanizması. Bu bağlamda doğruyu belirleyen standart nedir? Bu standart organizmanın yaşamıdır veya organizmanın yaşamını devam ettirmesini sağlayacak gereksinim ne ise o.
       Bu konuda organizmaya herhangi bir seçenek bırakılmamaktadır: Terliksi hayvanın protoplazması dış ortamdan yiyecek emmeyi bırakırsa veya insan kalbi kan pompalamayı bırakırsa, organizma ölür. Bu eylemlerin hedefi, her an bu nihai (en yüksek) değerin elde edilmesi, yani organizmanın yaşamaya devam etmesi, hayatta kalmasıdır.
       
NİHAİ HEDEF VE AMAÇ
       Nihai değer, işte bu nihai hedef veya amaçtır. Ve bütün diğer hedef ve amaçların değerlendirilebilmesi için bir standart oluşturur.Organizmanın yaşamı, değerin standardını oluşturur, ve yaşamını sürdürmesine yarayan şey iyi, yaşamını tehdit eden şey kötüdür.
       Nihai bir hedef veya amaç olmadan, başka hedef veya amaçlar olamaz.Sadece nihai bir hedef ve amacın kendisi değerlerin varlığını mümkün kılar. Metafizik açıdan yaşam aynı zamanda kendisi bir amaç olan tek fenomendir. “Yaşam”dan ayrı bir “değer”den bahsetmek kavramların tezatlığından daha kötü bir şeydir. Çünkü yaşam olmadan değer olmaz ve değer kavramını mümkün kılan tek şey yaşam kavramıdır.
       İnsan değer kavramını nasıl keşfeder? İyi veya kötü kavramının en basit şekli ile ne zaman karşılaşır? Fiziksel zevk ve acı hislerinin yardımı ile... Hisler, insan bilincinin idrâkinin gelişimdeki ilk adımlar olması sebebi ile “değerlendirme”nin ilk adımlarını oluşturur.
       Zevk/acı hislerini algılayabilme kapasitesi insan vücudunda doğuştan olduğu için, doğasının bir parçasıdır. Bu konuda seçme hakkı yoktur. Fiziksel anlamda zevk/acıyı hissedeceği standardı belirleyen şey konusunda bir seçme hakkı yoktur. Bu standart ise yaşamının kendisidir.
       
BİLİNÇ YAŞAMI SÜRDÜRMENİN TEMEL ARACI
       Kendisinde bilinç yeteneğinde sahip bütün canlı organizmaların ve bu arada tabii ki insanın da, sahip olduğu zevk/acı mekanizması, organizmanın yaşamında kendiliğinden bir koruyucu rol üstlenir.
       Fiziksel zevk hissi organizmanın doğru eylemde olduğuna dair bir sinyal, fiziksel acı ise bir tehlike uyarısı yani organizmanın yanlış bir eylem peşinde olduğunu ve bunu düzeltmek için önlemler alınması gerektiğini göstermektedir. Bu konuda verilebilecek en iyi örnek fiziksel acı hissini yaşama kapasitesine sahip olmadan doğan bebekler gösterilebilir (Tıp biliminde muhakkak bunların bir adı vardır ama BSY bu tanımı bilmediği için okuyucularından özür diliyor). Bu tip çocuklar çok uzun süre yaşayamazlar, kendi canlarının yandığını gösterecek araçlardan yoksun oldukları, herhangi bir uyarı sinyali olmadığı için ufak bir kesik ölümcül enfeksiyona dönüşebilir ve çok ölümcül bir hastalık, tedavi için çok geç kalınmış aşamaya gelinene kadar farkedilemez.
       Bilinç-buna sahip organizmalar için- yaşamı sürdürmenin temel aracıdır.
       
BİTKİLER HAYATTA KALABİLİR
       Bitkiler gibi daha basit organizmalar, otomatik fiziksel fonksiyonları aracılığı ile hayatta kalabilirler. Daha üst düzeydeki organizmalar ise, hayvan ve insan gibi, bunu başaramaz çünkü istekleri daha karmaşık ve eylem alanlarının kapsamı daha geniştir. Vücutlarındaki otomatik fonksiyonlar dışarıdan gelen yakıtın doğru kullanılması konusunda yardımcı olabilir ama o yakıtı organizmanın kendisi arayıp bulmak zorundadır.
       Bu yakıtı bulabilmek için daha üst düzeydeki organizmaların bilinç yetisine ihtiyacı vardır. Bitki ihticaı olan besini büyüdüğü topraktan alabilir.Hayvan bu besin için avlanmalı. İnsan ise bu besini üretmelidir.
       Üst düzey organizmaların hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğu ve yapması gereken eylemlerin çeşitliliği, bilincinin yüksekliği ile doğru orantılıdır.Düşük bilinçli organizmalar hisleri ile eylemlerini yönlendirebilir ve ihtiyaçlarını karşılayabilir.
       
HAYVANLARIN SEÇİM ŞANSI YOK
       Hayvanların eylemlerini yönlendirmek için değer standardı için bir seçim şansı yoktur, otomatik değerler bütününü hayvanın hisleri sağlar, kendisi için neyin iyi veya kötü olduğunu ve yaşamını neyin tehdit edip etmediğini kendiliğinden hisseder. Ancak bu otomatik bilgiyi genişletme, artırma olanağı yoktur. Bu bilgisinin yeterli olmadığı durumlarda ne yapacağına karar veremez- üzerine gelen tren karşısında ne yapacağını bilemeyip sabit duran tren yolundaki hayvanın durumu buna iyi bir örnektir.
       Ama yaşadığı müddetçe, sahip olduğu bilgi ile hareket eder, seçim şansı yoktur. Bilincini askıya alamaz, farkına varmamazlık yapamaz, algıladığı şeyleri görmezden gelemez, kendi iyiliğine aykırı hareket edemez, kötüyü seçme konusunda karar veremez ve kendi kendini tahrip edemez. (Yunuslar, insan bilincine en yakın hayvan cinsi olarak intiharları ile bu gruptan biraz ayrılıyor ancak tanım hayvanlar aleminin bütünü için yine de geçerli.)
       
İNSANIN OTOMATİK KURALLARI YOK
       İnsanın ise yaşamını sürdürebilmesi için otomatik kuralları yok. Otomatik eylemleri, otomatik değerler bütünü yok. Hisleri ona neyin iyi neyin kötü olduğunu, nelerin hayatını tehlikeye soktuğunu veya kolaylaştırdığını söyleyemez. Bu sorulara cevap vermesi gereken kendi bilincidir, ancak bilinci de otomatik olarak çalışmaz.
       Dünya yüzeyindeki en yüksek yaşam türü olan insan, bilgi elde etmek için sınırsız bir bilinç kapasitesine sahip olmakla birlikte, bilinçli kalma, bilincini devam ettirme konusunda hiç bir garantiye sahip olmadan doğan tek canlı türüdür. İnsanı diğer canlı türlerinden ayıran en önemli özellik ise bu bilincininin iradi, isteğe bağlı olduğu gerçeğidir.
       Sevgi, saygı, herşeye, hatta kuşların heykellere ettiğine bile çare bulabilmiş bir Türkiye.
       (devam edecek)
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları