|
|
Şarbonlu paketlere dikkat Erken seçim, zor ölüm Yorumsuz Sıcak para üstüne sıcak savaş 16.cısı biter, 17.cisi gelir |
|||
ABye girmekte işi yavaştan almak için ortaya konulan sebeplerin bir kısmına katılmıyorum, ama Milliyetçi Hareket Partisinin cesaretini alkışlıyorum. A Bnin ilerleme raporundan sonra lafı ağzında gevelemeden söyleyen ilk parti MHP oldu. Eminim ben bu satırları yazarken başka bilgisayarların başında İlkel ülkücüler işte nolacak şeklinde yazılar da tasarlanıyor, ama bunlar güneşi balçıkla sıvama çabalarında ileri gitmez. ABnin son taleplerinden sonra, artık liberal - entel kesim içinde ve politik sistemde AB karşıtı olmaya yönelik tabu ortadan kalkacak. Bu konunun derin derin tartışılması lazım, çünkü Türkiye ABye bu kadar asılmakla tarihinin en büyük hatalarından birini yapıyor. Bizim ağzı açık ayran budalası gibi karşılıksız AB aşkımız, bir takım sivri akıllılarda bizden bir sürü taviz kopartmak şevkini kamçılıyor. Üstelik, ekonomik açıdan ABnin bize, bizim onlara olduğumuzdan daha fazla muhtaç olduğu gerçeği de yadsınamaz. Bu demografik trendlerle, ABnin iş gücü önümüzdeki 30 yıl içinde yüzde 20 düşecek. İhtiyarlayan bu toplumun işçisi kim olacak, emekli maaşların kim ödeyecek? Tabii ki Türkiye. Öteki aday ülkelerin (Polonya hariç) hepsinin nüfus azalması sorun var. ÜÇ TEMEL NEDEN AB ile aramızdaki sorun insan hakları olarak çok geniş bir yelpazeyi kapsayan konular değil. Çok kaba bir deyimle, Türkiye devlet vatandaş ilişkileri açısından tam anlamıyla faşizan bir kafaya sahip. Bu bir insanlık ayıbı, ve AB istesin istemesin derhal değişmesi lazım. AB üyeliğini bir daha düşünelim demem üç başka nedenden kaynaklanıyor: Hani egemenlik kayıtsız şartsız milletindi? ABnin birleşik Avrupa projesi ölü doğmuş, ekonomik entegrasyon süreci ise yanlış tasarlanmıştır. AB, Kıbrıs ve Avrupa Ordusu konusunda açıkça taraf olmuş ve Türkiyeye karşı hasmane bir tutum takınmıştır. EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR ABye üye olmak, daha şimdiden çok kaba örneklerini gördüğümüz gibi Anayasaca TBMMne, Yargıya ve Cumhurbaşkanlığına makamına tevdi edilmiş bir sürü görev ve yetkinin AB organlarına devri anlamına gelecek. Bunu yaparken, kimden yetki aldılar? Acaba, vergi mükellefi Atilla Brükselden, Strasbourgdan Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu tarafında yönetilmek istiyor mu? Belki istiyor, belki istemiyor. Ama, böylesine hayati bir konunun referandum marifetiyle halka sorulmadan oldu bittiye getirilmesi ciddi bir ayıp, ve bence Anayasaya temelden aykırı. AB BİTİK BİR PROJE 30 yıllık birliktelik macerası sonunda şu çok beğendiğimiz ABnin ekonomik durumuna bir bakalım. İşsizlik, %9 civarında, ekonomik büyüme ortalaması %2yi geçemiyor, verimlilik düşük, Euro yerlerde sürünüyor. Avrupa Merkez Bankasının kredibilitesi sıfır ve salak bir Maastricht anlaşması en derin bir durgunlukta bile üye ülkelerin bütçe politikaları vasıtası ile işlere müdahale etmesini engelliyor. Avrupa Birliği, ABD gibi kıta boyunda bir açık pazar yaratmak amacına yönelikti. Ama, mal ve hizmet piyasalarını sonuna kadar açarken, sermaye ve emek pazarlarını bir Çin Seddi ile çevirdi. Sonuçta, ABnin ekonomik performansı ABDnin çok gerisinde kaldı, ve kalmaya devam edecek. ABnin son zamanlarda yine kendi vatandaşlarına sormadan benimsetmeye çalıştığı birleşik Avrupa projesi ise tüm kıtanın isimsiz bürokratlar tarafından kişiliksiz, suni bir homojen kültüre asimilasyonundan başka bir anlam taşımıyor. Bu proje, Doğru ve Orta Avrupa ülkeleri kervana katılınca çok ciddi sosyal patlamalara yol açabilir. Lütfen birisi çıkıp böyle bitik bir kulübe katılmanın Türkiyeye ne kazandıracağını bana anlatsın. AB, ARTIK HASIM Neyse, bunlar sübjektif olabilir, kabul etmeyebilirsiniz. Ama, Kıbrıs ve Avrupa Ordusu konusunda gösterilen tutum, ABnin Türkiye konusundaki niyetlerinden ciddi şüphe uyandırıyor. Avrupa Birliği, hem Güney Kıbrısa da üyelik konusunda açık çek veriyor, hem de sorunun çözümünü tamamen Türkiyenin üstüne yıkmaya çalışıyor. İyi ama, zaten sezonluk bilet verilen Yunanistan ve Güney Kıbrıs niye müzakere etsin? ABnin kendi stratejik konseptine göre muhtemel sıcak çatışmaların büyük kısmı merkezi Türkiye olan bölgede cereyan edecek ve Türk ordusunun desteği olmadan çözülmeyecek. Türk Silahlı Kuvvetleri, Avrupanın güvenliğinde bu denli anahtar rol oynamasına karşın, kurulacak olan Avrupa Ordusunda hiç bir söz hakkı yok. Yok ya, var mı böyle bir model dünyada? Ben şüpheci bir insan değilim ama bu talepler biraz Sevr, biraz da müstemlekecilik kokuyor. Artık, AB-Türkiye ilişkilerinde yalanın, sonra bakarızın ve hayalciliğin dönemi bitti. Bu Avrupayla son tango. Son nota çaldığında, ya evlendirme dairesine gideceğiz, ya da herkes kendi yoluna. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||