|
|
Bir de olayın spekülatif boyutu var ki, onun nasıl çalışıtğını da bugünlerde e-mail gruplarında hızla dolaşan bir e-mail açıklıyor. Hiç yorumsuz ilginize sunuyorum: Piyasada herkesin bildiği bir 5li banka grubu var. Bir de bunlara Londradan katılan 3-5 yabancı kuruluş daha. Bu kuruluşlardaki traderların her türlü işlem limitleri kesik, yani hisse ya da bono alamıyorlar, TL plase edemiyorlar vs. Tek yapabildikleri USD/TL alıp-satmak etmek. Hatta şunu da söyleyeyim, değişik alanlarda uzmanlaşmış traderlar dahil hepsi şu anda döviz piyasasında ve maalesef çoğu da Türk. Hem traderlar hem de bunlara gerekli lojistiği sağlayan ekonomistler genellikle Türkler. Buradaki bankalardakilerin Türk olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bu Türk çocukları alacakları primi hak etmek için canla başla TL shortluyorlar (ellerinde olmayan TLyi satıp, döviz alıyorlar). İşin komiği buradaki Türk bankalarında çalışanlar da bu işi daha iyi yapabilsinler diye bol ve ucuz TLyi bunlara plase ediyorlar. Merkez Bankası yerine aynı fiyata yabancıya satmak daha önemli, neme lazım sonra bizimle çalışmazlar maazallah! Taktik çok kolay. TL short - dolar long git. Değişik kademelerde tekrarla bunu, sebep olarak herhangi bir şeyi kullanabilirsin. Nasılsa inanan bu ortamda bol bulunur: Bu hükümet gitmeli, güven yok, konsolidasyon geliyor, borçlar döndürülemez, erken seçim şart, askeri müdahele olacakmış gibi bahaneleri kullan. Sonra bu pozisyonu korumaya başla. İşlem yapmasan dahi bankalar arası piyasada ya da Londradaki brokerlarda doların TL fiyatını yüksek tut. Bu arada piyasa seni alıcı zannetmiş ve fiyatları yukarı almıştır. Sabahın köründe ekrana bir önceki fiyatların 5.000 lira üzerine alış gir ki piyasa oradan başlasın, nasıl olsa almıyorsun ki... Sen önceden almıştın zaten önemli olan beş kuruş harcamadan fiyatı 15 - 20.000 yukarı sıçratmak. Ha bir de o arada ithalat ödemesi gelen bir kamu kuruluşu varsa değmeyin gitsin keyfine. 10-20 milyon dolar da o alır sen 30-40.000 TL artışı garantilersin ama yetmez, o sadece bir günlük. Biraz sonra yine eski taktikle yukarı ittirme operasyonuna başlarsın. Mesela öğlen tatili ve akşam saat 15.30 sonrası idealdir. Piyasa zaten zayıfken bu saatlerde hacim iyice düşer . Sen de istediğin gibi fiyatı yukarı çekmeye başlarsın 4-5 tane yandaşın açıkgöz de seni destekler. Biner, üçbiner TL şeklinde fiyatı yukarı itmeye başlarsın. Millet hakikaten mi dolara talep var, yoksa gene spekülatif mi derken zaten 10 binlik artışı sağlamış olursun SERBEST KURUN YARARI DA OLDU Serbest kura geçmek Türkiyenin mecbur kaldığı bir politika değişimi idi. Bir çok yararı da oldu sisteme. İhracatçı nefes aldı, iç borcun dolar değeri düştü, şaha kalkan tüketim eğilimi frenlendi. En önemlisi, sistemin yaşadığı şoklarla uğraşma görevi TCMBden alındı. Politikacı yaptığı hataların ceremesini anında TLnin değer kaybı olarak ödemeye başladı. Bu noktaya kadar eyvallah. Ancak, bundan sonrası hiç makul değil. Bir ülkede enflasyon dokuz ayda yüzde 60 civarında, para birimi dolara karşı neredeyse yüzde 150 değer kaybediyor. Bunun hiç bir ekonomik mantığı yok. Serbest kur rejimini tabiatın değişmez kuralı gibi benimseyen Japonya, ABD, AB Merkez Bankaları dahi bu denlisine müsaade etmez. GÜVEN SIFIRA İNECEK Devalüasyonun bu şekilde seyretmesi halinde olacakları görmek zor değil. Yine IMFye verilen söz sonucu, artık ithal enerjinin fiyatı beş günlük bir ara ile iç piyasaya yansıtılıyor. Bunun enflasyonist etkilerini hergün yaşıyoruz, önümüzdeki aylarda da göreceğiz. Genelde tüm fiyatlar düşerken, ya da sabit kalırken, enerji fiyatları fiyat endesklerini yüksek tutacak. Devalüasyonun çok acı bir etkisi daha olacak kış aylarında: Zaten durgunluktan dolayı tarumar olan aile bütçelerinde yakıt ve ulaşım giderlerinin payı hızla artacak. Eğer fakirhaneyi ısıtmazsak, kuyruğu titreteceğimiz için, başka alanlardaki tüketimi kısıp, yakıta harcayacağız. Tüketim daralması hızlanacak. En kötüsü de halkın hem bu hükümete, hem de IMFye güveni sıfıra inecek. EN BÜYÜK SORUN TLNİN DEĞER KAYBI Türkiyenin artık en büyük sorunu, ekonomiyi büyümeye sevketmek, borçları ödemek filan değildir. Çünkü, bunların sorun olmasının ardında yatan başlıca faktör TLnin akıl almaz ve nerdeyse önlenemez hale gelen değer kaybıdır. TLnin değer kaybının yarattığı politik ve ekonomik güven bunalımı aşılmadan başka hiç bir cephede ilerleme kaydedilmez. Cuma günü TCMBnin piyasalara son derece yerinde müdahelesi, kamu otoritesinin de artık bu gerçeği görmeye başladığını söylüyor bana. Ama, bir müdahele yetmez. Ekonomi yönetiminin artık bu konuda aktif tedbirler alması, IMFnin de bunları açıkça desteklemesi lazım. Aksi halde, IMF, 30 yıl sonra yakaladığı Türkiye ekonomisini adam etme şansını temelli kaçıracak. Sn Derviş, Washingtondan döndü. Bakalım, işler değişecek mi. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||