Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 14:28 ts 28 Mar., 2001
NTV-MSNBC
Ekonomistler Grubu’ndan öneriler

Aralarında saygın ekonomistlerin yer aldığı Ekonomistler Grubu, krize ilişkin ayrıntılı bir çözüm programı yayınladı.
Aralarında Prof. Dr. Dani Rodrik, Prof. Dr. Gülten Kazgan, Prof. Dr. Nurhan Yentürk, Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Doç. Dr. Faruk Selçuk gibi isimlerin de bulunduğu 1.030 üyeli bir internet tartışma grubu olan “Ekonomistler”, yoğun tartışmaların sonucunda alternatif program ortaya çıkardı.
       Grubun e-mail listesine www.yahoogroups.com/group/ekonomistler web adresinden katılmak ve grup hakkında bilgi almak mümkün.
       Yaklasık 600 profesyonel ekonomist ve 500’e yakın ögrenci, finans sektörü çalışanının üye olduğu “Ekonomistler” grubunun ekonomik çözüm programı aşağıda yer alıyor:
       
ANA HATLARI İLE MEVCUT DURUM
* Türkiye Kasım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde çok talihsiz iki kriz yaşamıştır.
* 1994 yılından bu yana kriz ekonomisi içerisinde olan Türkiye’nin sözü geçen son krizler ile makroekonomik tüm dengeleri sarsılmıştır.
* Bu krizler sonucu piyasalar işlemez hale gelmiş, halkın TL’ ye ve piyasa dinamiklerine olan güveni sarsılmıştır.
* Piyasaların işlememesi, siyasi kararsızlığın sürmesi reel faizlerin anormal derecelerde dalgalanması son 20 yıldır zayıf olan bütçe dengesi üzerine finansmanı mümkün olamayacak duruma gelmesine sebep olmuştur.
* Enflasyonun; Şubat krizi ile beraber tekrar yükselmeye başlaması, yüksek reel faizler, istikrarsız bir büyüme, tesis edilemeyen güven bireyleri yatırımlardan uzaklaştırmıştır. Yatırım yapamayan bir ülkenin ekonomisini düzlüğe çıkarmanın kabul edilmiş bir yolu yoktur.
* Bir ekonomik istikrar programının en önemli denge noktası, o programın kalıcı ve kendi dinamikleri üzerinde durabilmesidir. Ekonomik program bu bağlamda mümkün olduğunca siyasetten uzak tutulmalıdır.
* Bu programdan önce hazırlanmış olan tüm programların takıldığı nokta üstte değinilen husustur. Bu programın diğerlerinden farklı olması: iktidar değişikliklerine karşı dayanıklı olmasını gerektirmektedir. Bu durumda programın devlete ya da hükümete mal edilmesi yerine toplumsal bir proje olarak algılanması, programın sürekliliği bakımından çok önemlidir.
       Bu maddelerden yola çıkarak internet üzerinde faaliyet gösteren, hükümet dışı bir inisiyatif olan “ekonomistler” grubu olarak toplumsal bir proje üretmeye çalıştık.
       Bu program kısa vadede piyasalarda güven tesis edebilmek, uzun vade de ise etkili ve kalıcı politikalar nezrinde daha adil bir gelir dağılımı ile istikrarlı bir büyümeyi amaçlamaktadır.
       “Ekonomistler” Grubu ekonomik programı, 7 temel unsur üzerine kurulmuştur.
* 1. Programın sağlıklı devamlılığını sağlamak için tüm kanunların hayata geçirilmesinin gerekliliği anayasal bir madde olmalıdır. Süratle gereken çalışmalar yapılmalıdır. Eklenecek maddenin yanında hükümetin, halkın bu programına ciddi bir disiplin ile yaklaşması gerekmektedir. Kanun maddeleri ve hükümetin disiplin ile zihniyeti aynı doğrultuda hareket etmediği vakit, bu programın devamlılığı mümkün değildir.
* 2. Türkiye’de son iki krizin de gösterdiği gibi en acil çözülmesi gereken sorun bankacılık problemidir.
* 3. Türkiye ekonomisi, revizyonunu gerçekleştirirken tüm politikalarını AB normlarına uygun bir hale getirmeli. Gelecek yıllarda AB görüşmelerini, AB standardına kavuşturulmuş bir ekonomi ile gitmelidir.
* 4. Kamu maliyesinde gereken revizyonlar yapılmalı ve saydamlık sağlanmalıdır,
* 5. Yabancı ve yerli yatırımcılara kararlılığımız ispatlanmalı yatırımlarda ve uzun vade sermaye girişlerinde çeşitli kolaylıklar sağlanmalıdır. Yatırımlarda bölgesel denetleme mekanizmalarına geçip, sınır ticareti canlandırılmalıdır.
* 6. Organik Tarım yönergeleri yürürlüğe konularak Tarım Bakanlığı teşkilatı kış uykusundan uyandırılmalıdır. Bunlar hem tarımdan gelir sağlayan çok büyük bir nüfus için, hem ülke nüfusunun gıda ihtiyacı için, hem de ihracatımızın sürdürülebilirliği açısından gereklidir.Doğrudan gelir desteği sistemine geçilmeli, bütçeye yük ve bankalara görev zararı getiren destek ve prim uygulamaları son bulmalıdır.Geçis süresince de AB’nin uyguladığı FEOGA (Tarımsal Yön Verme ve Destekleme Fonu) benzeri bir uygulama, bütçe içinden ayrılmalıdır.
* 7. Bu politikalar sonucu tesis edilen güven vasıtasıyla, Türkiye ekonomisinin 2002 yılından itibaren yılda ortalama %7 büyüme potansiyeli vardır. 10 yılda % 7 büyüyen ekonomide fert başına düşen milli gelir yaklaşık 5400 Amerikan Doları seviyesine yükselecektir. İstikrarlı büyümeye paralel olarak sürdürülecek enflasyonu düşürme programı sonucunda Türkiye 2005 yılında tek basamaklı enflasyon hedefini tutturacaktır.
       Programın ana koşulu, çeşitli yapısal reformların gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan yasaların anayasal bir maddeye bağlanmasıdır.
       Programın nihai hedefi 2001 yılı içinde, piyasalarda güven tesis etmek, ardından istikrarlı bir büyümeye, kontrollü enflasyon oranları ile ulaşmaktır.
       
PARA VE DÖVİZ KURU POLİTİKALARI
* 1. Son krizden sonra döviz politikasının bir çıpa rolü oynaması artık imkansız hale gelmiştir.
* 2. Döviz kuru konusunda kısa vadeli dalgalanmaları önlemeye yönelik fakat orta vadede herhangi bir kur taahhüdünde bulunmayan bir dalgalı kur sistemi şu anda Türkiye ekonomisinin dinamiklerine en uygun çözümdür.
* 3. Tabi bu da çıpa rolünü neyin üstleneceği sorusunu ortaya çıkarıyor. Parasal büyüklüklerin de bu konuda herhangi bir avantaj sunmadığı göz önüne alındığı vakit; kapsamlı ve özel sektörü de içine alan ciddi bir gelirler politikasının çıpa rolünü üstlenmesi gerekir.
* 4. Para politikası da bu “halka mal edilmiş enflasyon hedefini” destekleyecek bir şekilde uygulanacaktır.
       
KAMU MALİYESİ
       Durum tespiti ve kamu maliyesinde köklü bir yapılanma programının gerekliliği;
* Cari iç borçlar ve izlenen maliye politikası verili iken günümüzdeki durum maalesef “sürdürülebilir” gibi gözükmüyor.
* Gelecekteki bütün kamu gelir ve giderlerinin ıskonto edilmiş bugünkü değerlerinin arasındaki farkın mevcut borçlar verili iken pozitif olması gerekir. Oysa bu negatif gözüküyor. Bu durumda, ödememe ve/veya para basma (= devalüasyon-enflasyon) seklinde istenmeyen bir durum ortaya çıkar ve reel faizleri tekrar yükselterek “oyuna” bir süre daha devam edebilirsiniz. Maliyet de giderek büyür. Hangi ülke olursa olsun, Maliye Politikalarının çıkış noktası ve uygulamadaki ana felsefesi “sürdürülebilir bir mali politika” olmasıdır.
* Kamu kesiminde sürekli iş garantisi (memurluk), emekli sandığı, kamu mal ve hizmetlerinin iktisaden fiyatlandırılması, savunma harcamaları, bu politikalarda başlangıç noktamız olacaktır.
* Türkiye’de kamu maliyesinin bugün çizdiği vahim tablo, kamu harcamaları başta olmak üzere kamu gelirleri ile kamu borçlanma gereğinin finansmanı konusunda köklü bir “yeniden yapılanma-reform” programının uygulamaya koyulması gerekmektedir.
* Harcamalarda istikrara kavuşamayan kamu kesimi, artan harcamalarını gelir artışı ile karşılayamamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak; kamu borçlanma gereğinin GSYİH’ya oranı sürekli bir artış trendi içerisinde hareketini sürdürmektedir. Bazı yıllarda gerçekleşen düzelmeler geçici olmakla beraber, bir kerelik vergi ya da ücretlerin dondurulması gibi geçici uygulamaların çözüm olamayacağı açıkça anlaşılmıştır.
* Borçlanma konusunda tamamen piyasa dinamiklerine bırakılan politika belirleyicisinin, özellikle 1987 yılından sonra hızlı bir borçlanma politikası izlediği gayet aşikardır.
* Kamu kesimi toplam iç borçlarının sadece bir kısmını oluşturan hazine tarafından açıklanan toplam tahvil ve bono stokunun da zaman içerisinde hızla yükseldiğini görmekteyiz.
* Bu nedenlerden dolayı, hemen hemen tüm göstergeleri Türkiye’den olumlu olan tüm gelişmiş ekonomiler, kamu kesiminde mali disiplini sağlamak için çok yoğun bir çaba içine girmişlerdir. Türkiye için tek çözüm; en kısa sürede bir “yeniden yapılanma-reform” programı başlatmasıdır.
       
ÇÖZÜM: YENİDEN YAPILANMA-REFORM POLİTİKASI…
       Uygulamaya koyulması düşünülen bu “yeniden yapılanma-reform” programında bazı hususların üstüne basılması, programın hem güvenini arttırıcı bir etki yapacak hem de başarıya ulaşmasında katkıda bulunacaktır.
* 1. Maastricht Antlaşmasında belirtilen değerler esas kabul edilerek, “yıllar arası” bütçe uygulamasına geçilmelidir.
* YASA GEREKLİLİĞİ: Üstteki çerçevede; iç-dış borç, bütçe açığı, kamu tüketim-yatırım harcamaları gibi makro değerler belirlenip Hükümetin kamuoyunu periyodik olarak bilgilendirmesi yasa hükmü haline getirilmelidir.
* 2. Savaş ve benzeri olağanüstü durumlar dışında, ek bütçe uygulamasına son verilmelidir.
* 3. Merkez Bankası, kamu kurum ve kuruluşları, ve özellikle de kamu bankalarının portföylerinde bulunduracakları her türlü kamu borçlanma enstrümanı sınırlandırılmalıdır.
* 4. Kamu kurum ve kuruluşlarının Sermaye Piyasası Kanununa tabi şirketlerin uygulamakta olduğu muhasebe esaslarına uyarak, hazırladıkları bilançolarını bağımsız organlara denetletip periyodik olarak ve her seçim dönemi öncesinde kamuoyuna duyurmaları zorunluluğu getirilmelidir.
* 5. Kamunun iç ve dış borçlanmasına kesin rakamsal sınırlandırmalar getirilmelidir.
* 6. Kamuoyunun kamu kesimi ile ilgili bilgi edinme hakkı vardır. Bu çerçevede belli makro büyüklüklerin bir takvime bağlı olarak düzenli bir şekilde ve zamanında kamuoyuna duyurulması sağlanmalıdır.
       Görüldüğü üzere, uygulamaya konulması kaçınılmaz olan bir “yeniden yapılanma-reform” programında yukarıdaki hususların yasal hüküm haline getirilmesi kuşkusuz yararlı olacaktır. Fakat yine de kamu maliyesinde belli bir istikrara kavuşmak sadece yasa çıkarmakla mümkün değildir. Bu programın kamu maliyesi kısmının uygulamasındaki başarı ciddi bir siyasi kararlılık ve kamuoyu desteğiyle gerçekleşebilir. (Faruk Selcuk, Anjariitta Rantanen, Istanbul -TUSIAD)
       
KAMU MALİYESİNDE SAYDAMLIK
       Kamu maliyesi saydamlığı konusunda mevcut tespitler;
       
Bu ekonomik programın bir çok yerinde söz edildiği gibi; kamu maliyesinde raporlama ve raporların denetlenmesi konusunda bundan önceki programların konuya yeterince değinmemesi veya politik amaçlardan dolayı bu konunun üzerine gitmemesi kamu maliyesinde şeffaflığın sağlanamamasına sebep olmuştur.
       Bu eksiklikleri aşağıdaki gibi sıralandırabiliriz:
* 1. Mevcut olan raporlama teknikleri yetersizdir.
* 2. Dünya standartlarından uzaktır.
* 3. Raporların denetimi hemen hemen hiç yoktur.
* 4. Bu nedenler sonucunda da hangi probleme neyin sebep olduğu tespit edilememektedir.
       Mevcut problemlerin aşılması için bu ekonomik program alttaki çözümleri önermektetir:
* Kamu Maliyesinde acilen bir bilgi kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurulun öncelikli amacı kamu maliyesinindeki raporlama tekniklerini uluslararası muhasebe düzeyine taşımak ve halkı periyodik olarak bilgilendirmek olmalıdır.
* Sivil inisiyatiflerin denetleme hususunda daha fazla talebi bulunmalıdır.
* Bir bütçe kurulu oluşturulmalıdır.
* Mevcut bütçe kanunları, uygulamada ve denetlemede daha bağlayıcı maddeler ile güçlendirilmelidir. Kamu maliyesinde oluşturulacak bütün politikaların bir bütün olarak ele alınıp ismi “proje denetleme devlet reformu” olmalıdır.
* Son on yılda oluşturula bütçe kanunlarında çişitli madde numaralarınla adlandırılmış olsa da genellikle 6. 7. ve 8. Maddeler olan, “Maliye Bakanlığı’nın bütçesindeki bazı tertiplere gerektiğinde kullanılmak ve diğer kurumların bütçelerine aktarılabilmek üzere personel, faiz, yatırımlar vb. için ödenek konulmaktadır.” Bu madde bütçenin şeffafığına en temel darbe vuran maddelerin başında gelmektedir. Bir bütçe reformu bu maddenin bir daha asla bütçeye koyulmaması ile başlamalıdır.
       
ASKERİ HARCAMALAR
       Dünya standartlarına göre; askeri harcamaların 2002 yılı itibarıyla takribi tutarı:
* 1. Bir ülkenin milli gelirinin %2’sini,
* 2. Bir ülkede hükümet harcamalarının %9’unu aşmamalıdır.
* 3. Bir ülkenin askeri malzeme ithali, toplam ithalatında %0,9’dan fazla pay almamalıdır.
* Resmi rakamlara göre son yıllarda askeri harcamalar, milli gelirin %4’üne, temel harcamaların %14,7’sine, askeri ithalat ta toplam ithalatın %3,3’üne düşürülebilmiştir.
       Bu rakamlar ışığında ekonomik program 2 aşama halinde uygulanmalıdır.
* 2002 yılında; askeri harcamalar için milli gelirin %1,9’luk kısmı ayrılmalı, 2007 tarihine kadar geçecek süre zarfında kademeli azaltma yöntemi ile bu oran %1,6’ya düşürülmelidir.
* Aynı zamanda bu rakam, toplam harcamalar içinde 2002 yılında %9’a, 2007 yılında %7,8’e indirilmelidir. Son olarak askeri ithalatta ciddi bir kısıntıya gidilerek, askeri harcamaların toplam ithalat içindeki payı 2002 yılında %1,5 ve 2007 yılında %0,8’e düşürülmelidir.
       Uygulanacak bu politikalar ışığında Türkiye Cumhuriyeti bütçesinde ciddi bir revizyona gidilecek ve 2002 yılından itibaren, bütçe çağdaş düzeyine kavuşacaktır.
       
BANKACILIK SEKTÖRÜ
* Gerek kamu, gerek fondaki bankalar ve tüm bankacılık sisteminde 2001 takvim yılı kayıp yıl olarak kabul edilmeyecektir.
* Altta belirtilen hususlar bu programın yürürlüğe girdiği andan itibaren, bankacılık sistemine ait raporlar ve açıklamalar, ilk 6 ay da BDDK, TBMM ve tüm banka yönetimleri tarafından kamuoyuna her gün, izleyen aylarda haftada bir olarak bildirilecektir.
* Bu açıklamalar, sivil inisiyatiflerin takibine bırakılacaktır.
* Bu kurum ve kuruluşların kamuoyuna açıklamaları, şeffaflık ve dürüstlük ilkesine uyma zorunlulukları kanuni hükme bağlanacaktır.
* Sektörde kamu, özel ayrımı yapmadan tüm bankalar yeniden yapılandırılacak, rehabilitasyonu mümkün olmayan bankalar hızla tasfiye edilecektir.
* TMSF bünyesindeki bankaların özelleştirilemeyecek olanlarının, hızla tasfiyesi gündeme alınacaktır.
* Devlet garantisi altındaki mevduata faiz tavanı getirilecektir.
* Daha yüksek getiri almak isteyen vatandaşın makul bir risk profili ile parasını değerlendirebilmesi için 2 ila 5 yıllık dolara ve enflasyona endeksli devlet tahvilleri çıkartılacaktır.
* Uzun vadeli hazine, banka ve özel sektör bonolarının vergi dışı bırakılacaktır.
* Bankacılık kurallarının tekrar düzenlenmesi yanı sıra bankacılık kanununun da son içine düştüğümüz kriz ve AB normlarına uygun olarak yeniden hazırlaması, bu düzenlemelerde şeffaflık ve denetleme hususlarının önceliği önemsenecektir.
* Özel emeklilik, eğitim ve sağlık fonlarını büyük bir hızla kurulacak ve tevik edilecek.
* Bankalar Sistemi sadece kredi risklerini yönetmeye konsantre olacak, vade ve döviz riskleri mümkün olduğunca nihai yatırımcılya devredilecek.
* Bankaların öz sermaye yetersizliği ve bankaların üzerinde bulunan siyasi kontrol, sistemin önde gelen problemleridir. Bakanlar Kararı ile bankaların yönetimlerine yeniden yapılanma hakkı tanınacak, piyasa kuralları ve karlılık esaslarına uymayan bankalar hızla tasfiye edilecektir.
* Fon bankalarının sorunlu alacaklarının tahsili ile ilgili yasal düzenlemeler, alacakların tahsil edilmesi amacıyla, süratle yapılacaktır.
* Bankacılıkta piyasa verimlilik esasları belirlenecek, bankaların bu parametrelere uygun yapıya kavuşması için programın işlev kazanmasından itibaren 6 ay süre tanınacak, bu süre sonunda piyasa şartlarının gerisinde kalan bankaların fazla şubeleri kapatılacak, emekliliğe hak kazanmış personeli süratle emekli edilecektir.
       
ÖZELLEŞTİRME
       Bu programın özelleştirme kanadının temel felsefesi; T.C. Devletinin, ekonomideki tüm ticari faaliyetlerini kademeli olarak azaltılması bu husustan yola çıkarak Dünya koşullarında rekabet edebilecek şirketlerin bulunduğu piyasa ekonomisini oluşturmaktır. Maddelendirmek gerekirse;
* 1. Devletin ekonomideki tüm ticari ve sinai aktiviteleri kademeli olarak en aza indirilecek.
* 2. Rekabete dayalı bir piyasa ekonomisine ulaşılacak.
* 3. Devlet Bütçesinde KİT finansman yükü mümkün olan en alt seviyeye çekilecek.
* 4. Özelleştirmeden elde edilecek gelirler, altyapı yatırımlarına dönüştürülecektir.
       Bu maddelerden çıkarak, özelleştirmenin nihai amacını; Devletin ekonomide işletmecilik yapmasını engellemek olduğunu tarif etmemiz mümkündür.
       Bu program ile T.C. Devleti, adalet, güvenliğin sağlanması, temel hizmetler gibi asli görevlerini hakkıyla yerine getirilmesi için nefes aldırılacak, ekonomi ise kademeli olarak piyasa dinamiklerine bırakılacaktır.
       Bu bağlamda, 27 Kasım 1994 tarihinde yürürlüğe giren “4046 sayılı Özelleştirme Yasası” hızla değiştirilecek. Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma uygun hale getirilerek, karmaşıklıktan uzak daha anlaşılır ve çağdaş hale getirilecektir.
       Belirlenen yetki ve sınırlamalar özelleştirme sürecini yavaşlatmış, işlemleri aksatmış, ciddi sosyal tartışmalara neden olmuştur. Bu durum hem T.C Devleti ve hem de çerçevesinde barındırdığı tüm vatandaşlarına çeşitli zararlar vermiştir. Bu konudan yola çıkarak;
* 1. Yetki ve sınırlamalar tekrar düzenlenecek, özelleştirme ve sosyal karmaşasını çözmek için işsizlik yasası, antikartel yasası gibi hukuksal düzenlemeler hızla tamamlanacaktır.
* 2. Bu politikaların sonucunda, 2000 yılın da gerçekleşemeyen satışlar ile 2001 yılı içerisinde, Özelleştirme İdaresinin belirlediği, satışlar en geç 31 Aralık 2002 tarihine kadar gerçekleştirilecek, bu yasalar çerçevesinde de özelleştirilemeyen kamu kuruluşlarının piyasadan çıkmasına izin verilecektir.
* 3. 2003 yılı itibarıyla, gerekli yasal düzenlemeler yapılacak ve kamu kurumlarının piyasadan çıkabilmeleri sağlanacaktır. Piyasada varlığını sürdürebilen ve Dünya standartlarında rekabet edebilecek mallar üretebilen KİT’ler özelleştirme kapsamına dahil edilmeyecektir.
* 4. Bakanlar Kurulu tarafından onaylanıp, 22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe giren 355.3 Milyon ABD Dolar tutarındaki Özelleştirme Sosyal Destek Projesi (ÖSDP)’ne 350 milyon ABD tutarında dış kaynak temin edilerek 2008 yılına kadar sürdürülecektir.
       
REEL SEKTÖRÜN EKONOMİK HAYATA YENİDEN KAZANDIRILMASI
       Enflasyonist bir ülkede, bilançolarının ciddi orandaki tutarlarını finansman karı ile kapatan şirketler, enflasyon programı açıklandığında kendi yapılarında değişikliğe gitmektense, varolan yapılarını korumaya çalıştılar.
       Yürütülen yanlış politikalar başlıca şunlardır:
* 1) İç-dış piyasa dengesindeki yapısal hatalar,
* 2) Maliyet politikalarının oluşturulmaması,
* 3) Enflasyon programının maddelerinin detaylı incelenmemesi,
* 4) Uzun vadeli, gerçekçi maliyet-satış planlamasının yapılmaması,
* 5) Kurumsal eksiklikler,
* 6) Geçmiş yıllara dayalı kontrolsüz yatırımlar,
* 7) Kalite Alım Oranı’nın düşük olması (Kaliteli mamülün ucuz üretilmemesi)
* 8) Sabit Gider / Kar kıskacı (Belli paralar kazanıldığı için, kimse sabit giderlere dikkat etmedi)
* 9) Üretim adetlerindeki plansızlık (Fasona bağlı, belli bir şirkete bağlı çalışma ve bunun etkileri)
* 10) Piyasaların çeşitlendirilmemesi (85% iç piyasa, kalan % içinde de durgunluk içindeki piyasalara fason üretim)
* 11) Verimlilik analizlerinin eksikliği,
* 12) Finansman, Cash-Flow Planlarının eksikliği
* 13) Bu hataların ışığında mali kriz sonucu duran talep sonucunda, arz fazla kalmasına rağmen, reel sektör satılan malın maliyetinin yükselmesi kıskacında kalmış, yeni mal üretmek de “0” talep için de şu düşünceyi ortaya çıkarmıştır; “Hiç üretmesem, borçlarımı ödeyip, tasfiye etsem, daha mı karlı olur?”
       Şu anda yukarıdaki manzara ışığında acil olarak;
* 1) Şirketler şu anki bilançolarını çıkarmalılar, bilanço değerleme sistemine göre bilançolarını değerlendirmeliler,
* 2) Tüm departmanlarından bir kişi seçerek tek tek satış, sabit giderler, değişken giderler, kar marjları ile en az bir yıllık maliyet planlarını yapmalılar ve bütün hedeflerini bu plana göre yürütmeliler,
* 3) Ellerindeki alacakların ve borçlarının vadelerini, para birimlerini tespit edip, ödeme planları çıkarmalılar,
* 4) Finansman cash-flow dengeleri üzerinde planlanmış değerlere ulaşmak için bir öncelik hesabı yapmalılar,
* 5) Sahip oldukları makinaların kapasite programını yapıp, fazla makinalarını yurtdışı piyasalara satarak atıl yatırımları düşürmelidirler,
* 6) Stoklarını eritebilmek için, yurtdışı piyasalarla ilgili gerekli araştırmaları yürütmeliler ve satış anlaşmaları imzalamalılar
* 7) Kurun şu anki durumundan faydalanarak, diğer rekabet edemedikleri ülke malları ile rekabet ederek, şu anda bir portföy oluşturmalılar,
* 8) Lojistik planlamalarını yeniden gözden geçirerek, şirket içinde 100% toplam kalite yönetimi (alıcıdan-satıcıya revizyon) ilkelerini oturtarak kriz yönetimine geçmeliler,
* 9) Bir yandan da, kendisi ile Türk piyasasında rakip diğer şirketlerle evliliklere gitmenin alt yapısını hazırlayarak hem gider/kar kıskacında bir rahatlama sağlamalılar, hem de alımlarda kaybettikleri iskonto oranlarını adedin yükselmesi ile tekrar kazanmalılar.
       
RİSK SERMAYESİ MEVZUATI
       Türkiye’de hali hazırda bulunan Risk Sermayesi Mevzuatı; Risk Sermayesinin gelmesini zorlaştırmak veya Türkiye’de var olan sermayeyi korumak şeklinde oluşturulmuştur. Ülkemize Risk Sermayesinin girişini kolaylaştıracak değişikler ana hatları ile altta sunulmuştur;
       “Risk Sermayesi Yatırım Ortakları / Sermaye Piyasası Tebliğleri / Risk Sermayesi Yatırım Ortaklarına Ilişkin Esaslar Tebliği (6.11.1998 tarih ve 23515 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıstır.) Seri: VI No: 10 Kurul: Sermaye Piyasası Kurulu Bakanlık: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Kanun: 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu.
       1. Tanımlar
       Madde 4
       b) Risk sermayesi yatırım ortaklığı: Kayıtlı sermayeli olarak kurulan ve çıkarılmıs sermayelerini esas olarak sermaye ve faiz kazancı elde etmek amacıyla risk sermayesi yatırımlarına yönelten halka açık anonim ortaklıklardır.
       (Son bölüm “özel veya halka açık” olarak değiştirilmelidir.)
       2. Kuruluş şartları
       Madde 5
       A - Ani usulde kurulacak ise,
       b) Çıkarılmış sermayenin asgari %49’u oranındaki hisse senetlerini, bu Tebliğ’de belirtilen süre ve esaslar dahilinde halka arz etmek üzere kurulmuş olması,
       (bu şık tamamiyle iptal edilmelidir)
       3. B - Dönüşecek ise,
       b) Çıkarılmış sermayenin asgari %49 u oranındaki hisse senetlerini, bu Tebliğ’de belirtilen süre ve esaslar dahilinde halka arz edeceğini Kurula’a karşı taahhüt etmiş olması,
       (bu şık tamamiyle iptal edilmelidir)
       4. Kayda alınma başvurusu
       Madde 8
       (İkinci paragraf) Tescili takip eden bir yıl içinde ortaklığın çıkarılmış sermayesinin en az %10’unun, üçüncü yıl sonuna kadar %30’unun, beşinci yıl sonuna kadar %49’unun halka arz edilmesi zorunludur.
       (üçüncü paragraf) Bir yıllık süre içinde başvuruda bulunmayan veya gerekli şartları sağlamadığı için başvurusu Kurul’ca uygun görülmeyen ortaklıkların risk sermayesi yatırım ortaklığı olarak faaliyette bulunma hakları ortadan kalkar.
       (bu cümleler iptal edilmelidir)
       
REKABET POLİTİKALARI
       “Ekonomi”nin küreselleştiği bir dönemde, ulusal ekonomilerin küresel ekonomilerden bağımsız düşünülemeyeceği göz önüne alınarak; ulusal ekonominin küresel alanda yer edinmesine olanak sağlamak amacıyla, ulusal rekabet avantajlarının belirlenmesine ve bu sayede ulusal şirketlerin uluslararası arenada başarılı olmasına olanak verecek politikalar oldukça önemlidir.
       Herhangi bir pazarda faaliyet gösteren aktörlerin davranışları ile rekabetten kaynaklanan/kaynaklanacak olan riskleri bertaraf etmelerinin engellenerek, rekabet ortamının tesisi ve korunmasının sağlanması ve dolayısıyla birbirleriyle rekabet etmeye “zorlanan” firmalarının, maliyetlerini aşağı çekmelerini, etkinliklerini artırmalarını, daha ucuz ve daha kaliteli mallar üretmelerini, kaynakların optimumum dağılımını sağlamak amacıyla gerekli olan düzenlenmelerin yapılmasına ve uygulanmasına yönelik politikalar. Enflasyonla mücadele etmek amacıyla oluşturulan programların eksik yada en az dikkat edilen boyutu. Bu noktada enflasyonla mücadelede makro politikaların önemi ve önceliğini yadsımamakla beraber bu politikalarla ancak belli bir orana kadar çekilebilen enflasyonun kalanının özellikle maliyet enflasyonunun düşürülmesinde yukarıda anlatılmaya çalışılan kaynakların etkin dağılımı ve maliyetleri aşağı çeken politikaların etkin bir şekilde uygulanması gerektiğini düşünmekteyiz.
       Bu bağlamda Türkiye’de rekabet politikalarının yürütülmesi ve alınması, yalnızca Rekabet Kurumu yada Kanunu ile sağlanabilecek bir durum değildir. Yukarı da anlatabilmeye çalıştığımız gibi birden fazla politikanın eşgüdümlü olarak yürütülmesi gerekmektedir. Bunları satır başları ile şu şekilde sayabiliriz:
* 1-Teşvik Politikası,
* 2-Kamunun halen birçok sektörde faaliyet göstermesi ve birçok konuda imtiyazlara sahip olması,
* 3-Dış Ticaret politikalarının devletin diğer politikalrı ile bir bütün halinde uygulanması,
* 4-Özelleştirme ve regülasyon,
* 5-Sermaye piyasalarının geliştirilmesi,
* 6-KOBİ’ler.
       
REKABET EDEBİLİRLİK POLİTİKASI VE REKABET POLİTİKASI
       Ulusal ekonominin küresel alanda yer edinmesine olanak sağlamak amacıyla, ulusal rekabet avantajlarının belirlenmesine ve bu sayede ulusal şirketlerin uluslararası arenada başarılı olmasına olanak verecek politikalar (policy for competitiveness) olarak tanımladığımız, rekabet edebilirlik politikası, rekabet politikasını ve bunun yanısıra, dış ticaret, sanayi, tarım, ticaret, hizmet, eğitim, istihdam vb. politikaları da içine alan daha geniş kapsamlı bir politika düzeyi olup, dış ticaret politikası ile daha yakından ilişkilidir.
       Ulusal rekabet edebilirlik politikasında gözönüne alınması gereken bir husus, bu politikayı hazırlamanın ve uygulamanın yalnızca Rekabet Kurumu’nun görev ve yetki alanında olmadığı; Rekabet Kurumu’nun temel görevinin, geniş çaplı bir katılım ve etkin bir koordinasyon sonucu hazırlanan bu politikada, kendi alanıyla ilgili konularda (“kartel hukuku”) görüş bildirmesi; politika önerilerinde bulunması ve kendi görevlerini yerine getirirken, kuruluş yasasının ve diğer yasaların elverdiği ölçüde söz konusu ulusal rekabet edebilirlik politikasıyla tutarlı davranışlar göstermesidir.
       Rekabet politikasının amaçları ile diğer kamu politikaları amaçlarının birbirleriyle çeliştiği durumlarda sorunların nasıl çözümleneceğine ilişkin bir yol belirlenmelidir. Böylelikle hükümetin kararlarında tutarlılık olacak, bu da iş dünyasında yaşanan belirsizlik ortamını azaltacaktır. Aslında öncelikle yapılması gereken, hükümet tarafından “rekabet politikasının” ekonomi politikasının para, maliye, ticaret ve sanayi politikaları ile beraber ekonomi politikasının temel taşlarından biri olarak konuşlandırılması, diğer ekonomi politikaları ile rekabet politikasının koordinasyon içinde oluşturulmasıdır.
       Türkiye’nin AB ile uyumlu bir rekabet kanununun olması AB ile ticaret yapan Türk Teşebbüsleri açısından önemli bir avantaj oluşturmaktadır. Böylelikle Türk firmaları dışarıda işleyen bir sisteme iç pazarda da alışık olacaklardır. Bir başka deyişle, uluslararası kabul edilmiş davranış biçimlerini tanıyacaklardır. Öte yandan Rekabet Kanunun AB ile uyumlu olması yabancı firmaların Türk firmalarıyla ticaretini ve ülkeye yatırımlarını da arttıracaktır.
       AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği sürecini başlatan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 36,37,40 ve 43’üncü maddeleri çerçevesinde, Rekabet Kurumu ile AB Komisyonu Rekabet Genel Müdürlüğü arasında öngörülen bağlarin tesis edilmesi konusunda gerekli çalışmaların bir an önce tamamlanması da bu açıdan önem tasımaktadır”
       Etkin bir rekabet politikasına sahip olan ülkelerin firmalarının da ekonomik alanda etkin davranmak zorunda kalacakları, ulusal bazda etkin bir şekilde rekabet eden firmaların, gümrük duvarları indirildiğinde veya diğer ticaret tedbirleri kaldırıldığında artacak olan ithal mallarla ve yabancı şirketlerle daha rahat rekabet edebileceği, uluslararası arenada etkin olabileceği, dolayısıyla, rekabet edebilirlik politikası’nın amaçlarına ulaşmak için rekabet politikası’nın önemli, olumlu ve belirleyici bir rol oynadığı varsayılmaktadır.
       Ancak bu varsayım, gelişme yolunda olan ülkelerin birçoğu tarafından, kendi firmalarının, büyük ölçekli uluslararası şirketlerle rekabet etmekte zorlanarak piyasa dışına itilecekleri gerekçesiyle eleştirilmekte ve gerçekçi bulunmamaktadır. AB, ABD veya Japonya kökenli birçok uluslararası şirketin dünya çapında üretim ve satış ağına sahip olmaları nedeniyle, herhangi bir yerel (ulusal) pazara girerken, o pazarda bulunan (ve yerel çapta üretim ve satış yapan) firmalara oranla rekabet avantajına sahip oldukları dikkate alındığında, gelişme yolunda olan ülkelerin tezini gözardı etmek mümkün değildir.
       Dolayısıyla, derinlemesine bir sektörel analiz yapmaksızın ve analizin sonuçlarını küresel unsurlarla ilişkilendirmeksizin, rekabet politikasının her durumda rekabet edebilirlik politikasını destekleyeceği veya iki politika arasında her zaman aynı yönde bir ilişki olduğunu varsaymanın doğru olmayacağı düşünülmektedir.
       Üstteki uygulamaların yanı sıra, kamu tesebbüslerinin “fiilen ” kanun (4054) kapsamına alınması sağlanacaktır.
       İdari ve mali özerkliğe sahip düzenleyici kurullarda gorev yapan kurul üyeliklerinin gorevlerinin bitiminden itibaren belirli bir süre ile seçimlere girmemesi gerekliği kısa sürede düzenlenecektir.
       İdari ve mali özerkliğin düzenleyici kurullara uygulamada özerk bir alan sağlaması için düzenleme işinin siyasi beklentilerle yaralanmaması sağlanacaktır.
       Bu düzenlemeler ile rekabet idaresi, daha etkin çalışabilecektir.

 

 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları