Home page
Haber Menüsü


Untitled Document

Konu: İşsizlik sorunu
Konuklar: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölüm Başkanı Prof. Dr. Esfender Korkmaz ve İstanbul Demir ve Demir Dışı Metal İhracatçıları Birliği Başkanı Tahsin Öztiryaki

Mithat Bereket: Hepinize merhaba. Bugünkü Anahtar'da Türkiye'nin en eski ve en kemikleşmiş sorunlarından birini inceleyeceğiz. Bu sorunun adı işsizlik. Türkiye'de faizler düşüyor. Enflasyon, Türkiye tarihinde ilk kez tek haneli rakamlara doğru iniyor. Ancak ekonomideki tüm bu olumlu gelişmeler, büyüme oranları ne yazık ki Türkiye'deki işsizlik sorununa yansımıyor, daha doğrusu bu sorunu çözemiyor. Türkiye'de işsizlik sorunu hala tehlikeli boyutlarda. Resmi rakamlara göre şu anda yaklaşık 2.5 milyon işsiz var, Türkiye'de... Gayrıresmi rakamlara bakarsanız bu sayı 9 milyona dayanmış durumda. Yani, buna göre Türkiye'de hala her 10 kişiden biri işsiz. Kısacası herkes, burada çalışanlar kadar şanslı değil. Üstelik resmi rakamlar bir başka önemli, vahim gerçeği daha ortaya çıkartıyor. Türkiye'de bir türlü iş bulamadığı için iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. İşte biz de bugünkü Anahtar'da sizlerle birlikte Türkiye'deki işsizlik sorununu ele alacağız. Bu sorunun çözülmesi için neler yapılması gerektiğini anlamaya çalışacağız. Bunun için de bugünkü Anahtar'da bir işadamı, bir de akademisyen, iki değerli konuğumuz var. İlk konuğumuz İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölüm Başkanı Prof. Dr. Esfender Korkmaz. Diğer konuğumuzsa bir işadamı. İstanbul Demir ve Demir Dışı Metal İhracatçıları Birliği Başkanı Tahsin Öztiryaki. Her zamanki gibi merak ettiğiniz soruları canlı yayın sırasında internet aracılığıyla sorabilirsiniz. Bunun için www.ntvmsnbc.com haber portalındaki Anahtar bölümüne girebilirsiniz, sorularınızı buraya yazıp, bize yollayabilirsiniz. Biz de bize ulaşan bu soruları sizin adınıza konuklarımıza yönlendirebiliriz. Ya da sorularınızı bize cep telefonundan kısa mesajla da iletebilirsiniz. Mesajınızın başına anahtar yazdıktan sonra boşluk bırakarak sorunuzu girin ve 7710'a yollayın. Önce Türkiye'deki işsizliğin durumuyla ilgili son rakamlara biraz daha yakından bakalım.

"Ekonomideki olumlu göstergelere, büyüme rakamlarına rağmen Türkiye'de işsizlik sorunu hala tehlikeli boyutlarda. Resmi rakamlara göre Türkiye'de işsiz sayısı, aralık sonu itibarıyla, 2 milyon 396 bin kişi olarak açıklanırken, gayrıresmi rakamlar, Türkiye'deki işsiz sayısının 9 milyona dayandığını ortaya koyuyor. Türkiye'de toplam istihdam, geçen yılı son çeyreği itibariyle 847 bin kişi azaldı. Ve 20 milyon 811 bin kişi oldu. Verilere göre, 2002'nin son üç aylık döneminde yüzde 11 olan işsizlik oranı yüzde 10.3'e düştü. Ancak Türkiye'de hala her 100 kişiden 10'u işsiz. Ülkenin iş gücünü çalışanlar, bir işi olanlarla, iş arayanlar ve işsizler oluşturuyor. İşsizlik rakamı düşerken, iş gücüne katılım oranındaki gerileme dikkat çekici. İş gücüne katılma oranı yüzde 50.3'ten yüzde 47.1'e geriledi. Yorumlara göre Türkie'de iş aramaktan umudu kesenlerin sayısı giderek yükseliyor. Ekonomideki büyümenin yeni istihdam olanakları yaratmadığı da rakamlara yansıyan bir başka gerçek. Türkiye'de istihdam oranı geçen yılın aynı dönemine göre Türikye genelinde yüzde 44.8'den yüzde 42.3'e düştü. İstihdamdaki düşüşle işsiz sayısı oranındaki azalmanın yarattığı çelişkiyle ilgili olarak yapılan yorumlar Türkiye'de insanların işsizliği artık kabullenmeye başladığı şeklinde yorumlanıyor. Özellikle kadın işsizlerin meslekleri bölümüne ev hanımı yazdırmaya başladığı, ayda birkaç kez çalışanların eksik istihdam şeklinde vasıflandırıldığı ve işsiz rakamlarındaki düşüşün nedenlerinin böyle oluştuğuna dikkat çekiliyor. DİE verilerine göre kadın istihdamı geçen yılın aynı dönemine yüzde 11.3. Yani, 721 bin kişi azaldı. Yani, kadın işsizlerin sayısı arttı. Veriler eğitimli nüfusla ilgili de çarpıcı bilgiler ortaya koyuyor. Eğitimli genç nüfusun işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 29.8'den yüzde 25.4'e düştü. Yani, eğitimli 100 gençkten 25'i işsiz."

Mithat Bereket: İşte Türkiye'de işsizlikle ilgili son rakamlar. Konuklarımızla sohbete sıra geldi. Hoşgeldiniz. Önce Esfender Korkmaz, sizinle başlayalım. DİE'nün son rakamları var. 2003'te işsiz sayısını 2 milyon 316 bin olarak veriyor. 2003'te çalışan sayısıysa 847 bin azalmış görülüyor. Ne demek bu? Çalışanların sayısı nasıl azalıyor? Neredeyse 1 milyon azalma var. Bu rakamlar ne derece gerçeği yansıtıyor?

Esfender Korkmaz: Gerçeği yansıtmıyor. Sadece DİE'nün anketleri dar kapsamlı. Ve Türkiye gerçeklerine uygun olmaması nedeniyle yanlış sonuçlar çıkıyor. Çünkü istihdamdaki azalma bir yerde aktif nüfus, 2002'de, 2003'te 1 milyon kadar artmış. 15 yaşın üstündeki nüfus. Şimdi nüfus artar değil mi? Genç sayısı artar. İstihdama arz edilen, yani emek arzı nasıl azalır? Burada bir çelişki var. Bu çelişki şuradan geliyor. Türkiye'de bir kısım insanlar, iş arıyorlar. Ve artık iş aramaktan vazgeçiyorlar. DİE'ne göre bunlar iş arayan, işsiz sayılmıyor. Oysa ki adam senelerce arıyor, iş bulamıyor, artık vazgeçiyor.

Mithat Bereket: Peki, neden işçi sayılmıyor? Ne sayılıyor?

Esfender Korkmaz: İş arayıp da bulamayan, yahut çeşitli iş kurumlarına başvurmayanlar. Bunlar diyorlar, zaten bunların ihtiyacı yok. Dolayısıyla ihtiyacı olmayınca, bunlar demek ki işsiz değil. Ama neden iş aramıyor adam? Çünkü bulamıyor da, vazgeçmiş. Biz bunlara teknik dilde, umutsuz işçiler diyoruz. Yani, umudunu, moralini kaybetmiş işçiler, diyoruz. Ondan dolayı böyle çelişkili rakamlar çıkıyor.

Mithat Bereket: Burada o zaman şöyle bir şey çıkıyor. Yani, toplam iş gücüne katılmak isteyen Türk insanlarının sayısında bir düşüş var. İstatistik rakamlarında da bu var. Yüzde 50 küsurden yüzde 47'ye düşmüş, iş gücüne katılma oranı.

Esfender Korkmaz: Ama umudunu kaybetmiş. Adam diyor ki, iş arasam da bulamıyorum. Onun için ben, iş aramıyorum, diyor.

Mithat Bereket: İnsanlar ne yapıyorlar? Neyle geçiniyorlar?

Esfender Korkmaz: Gizli işsizler diye bir tabir var. Şimdi burada Türkiye'de 2.5 milyon dolayında işsiz var deniyor, DİE'ne göre... Ama aslında mesela tarım sektöründe 10 gün çalışıyorsan, yahut da bir ay çalışıyor, 11 ay boş kalıyor. Şimdi siz, buna işsiz demez misiniz? Ama DİE, buna işsiz demiyor. Aile yanında çalışanlar, diyor. Yahut da diyelim ki, aslında 1.5 milyon kişi de eksik istihdam dediğimiz. Yani, bunlar geçici işçiler. Geçici bazı işte çalışıyor. Bir gün çalışıyor, beş gün çalışmıyor. Yahut da çalıştığı iş, kendi istediği iş değil. Bunlar da 1.5 milyon tutuyor. Şimdi demek ki, esnaf mesela.. Bir esnaf baba, yanında 5-10 kişi çalışıyor, çocukları çalışıyor. Aslında iki kişi de o esnaflığı yürütebiliyor. Ama işsiz, mecburen orada çalışıyor. Bunlara da DİE, işsiz demiyor. Dolayısıyla bunları kattığımız zaman. Mesela benim hesabıma göre, eksik istihdam, ücretsiz aile işçileri, işsiz olup da iş aramaktan vazgeçenler, ümidi kalmayanlar. Bütün bunları toplarsanız 9 milyon tutuyor. Bu 9 milyon aslında yine de iyimser bir rakam. Aslında 9 milyonu oranlarsanız istihdamı yüzde 38 tutuyor. Demek ki Türkiye'de işsizlik yüzde 10-12 değil, yüzde 38. Zaten OECD rakamlarına bakarsan. Mesela Polonya'da yüzde 18. Ama Türkiye'de yüzde 10. Böyle şey yok aslında. Dolayısıyla Türkiye'de DİE'nün daha gerçekçi, Türkiye şartlarına uygun derleme yapması lazım. Anket geliştirmesi lazım.

Mithat Bereket: Sayın Tahsin Öztiryaki, işverenler tarafından bu istihdam sorunu, işsizlik sorunu nasıl görünüyor?

Tahsin Öztiryaki: Hocamın anlattığı ortada aslında ters bir denklem var. Dediğiniz gibi Türkiye'deki bir takım şartların doğru gittiğini görür gibiyiz. Bir takım şeylerin geliştiğini görür gibiyiz. Ama tabi Türkiye'de bir süreç vardı. Bu süreç şöyle gelişti, bana göre. Sıkışan ekonomi, dövizin hareketliliği, dövizin son zamanlardaki düşüklüğü Türkiye'de ihracatla ilgili, dışa satışla ilgili bir ivme getirdi. Yani, bu sıkışıklık, hepimizi, bütün işletmeleri ekonomik şartlarda, maliyeti ucuz şartlarda çalışmaya zorladı. Bu oranda herkes fabrika içerisindeki verimliliğini gözden geçirmeye başladı. İnsanlar, fabrika içerisindeki verimliliğini gözden geçirirken, elektrik, su, herşeyi gözden geçirmeye başladı. Bir anlamda gerçek verimli birer fabrika haline gelmeye başladı Türkiye'deki çalışanlar. Bu esnada işçilerde azalma oldu. Ancak tabi bu verimli hal, bence şu günlerde belki bizim rekabet avantajımızı tabi biraz sonra başka şeyler de söyleyeceğim. Rekabet avantajımız hiçbir şekilde kapanamıyor. Ancak biz, fizibitıl firmalar haline gelebiliyoruz. Bu zaman içerisinde de bize artı olarak yansıyacak, elemanlarımızın sayısı artacak.

Mithat Bereket: Aylin Şasa'nın bir sorusu var. "Girişimcilik işsizliği azaltmak için iyi bir çözüm. Neden girişimcilik desteklenmiyor? Neden yeni kurulan şirketlerden caydırıcı derecede cok vergi alınıyor ve girisimciler uzun burokratik islemlere tabi tutuluyorlar" diye soruyor. Çünkü bu da istihdam yaratan bir gelişme. Ve bunun önünde engeller olduğu görülüyor.

Tahsin Öztiryaki: Aynen öyle. Türkiye'de eğer biraz tribünden bahsedeceksek, birarada şu anda. Eğer üretime destek verecek bir takım teşvikleri ülke, yaratamazsa. Zaten çıkış noktamızın altında başka bir yol yok. Sadece ve sadece üretim var. Bu üretimin dünyaya satılması var, bu üretimin Türkiye'de satılması lazım. Üretimimizin şu anda dünyaya satılması noktasında birçok dezavantaj var. Şu anda bizim OECD rakamlarına baktığımızda bir işçinin üzerine ilave vergi yüzde 26, yüzde 27 civarlarında. Oysa şu gün Türkiye'de, gözükmeyen rakamlarla beraber, işçinin eline gelen bedeldir. Tam yüzde 110 civarında işveren maliyeti var. Yani yüzde 46 bunun SSK ve diğer işçi payı. Ondan sonra yüzde 40 işveren payı. Ondan dünyada çok fazla gelişmemiş olan sosyal yardımlar var. Ayakkabı, sabun, yemek gibi. Bunların hiçbir tanesi olmasın filan demiyorum. Bunlar bizim işçimizin belli standartlarda yaşaması için gerekli olan şeyleri. Keşke biz, bu şartlarla bütün bize karşı olan ülkelerle rekabet edebilsek. Bir Çin gerçeği var karşımızda. Türkiye'deki işsizliği bence çok az yaralıyor. Şu anda çok az yaralıyor. Daha en başındayız.

Mithat Bereket: Bayağı dert yananlar oldu bu işten. Çin mallarının girmesinden... Sizin sektörünüzde de var mı?

Tahsin Öztiryaki: Bizim bir ayağımız da züccaciye sektörüdür. Biz ev tipi tencere de yapıyoruz. Şu anda hammadde maliyetlerine dahi malların geldiğini görüyoruz. Çin'deki ortalama ücretlerin, Çin-Türk İş Konseyinin başkanının söylediği rakamlara göre bir işçinin bir işverene maliyeti 60-70 dolar civarında. Bugün bu fabrikanın ortalama bir işçi maliyeti 700 dolar civarında. Hepsini asgari ücretten çalıştırdığımızı düşünürsek, yaklaşık işveren payıyla beraber 380 dolar civarında. Bunun içerisinde sosyal yardımlar filan yok. Bizim için en büyük tehlikelerden bir tanesi.

Mithat Bereket: Burada tabi, işveren ayrı dertli işçi ayrı dertli. Psikolojik unsura dönmek istiyorum. Çözümleri konuşacağız. Şimdi çalışmadan yaşamaya alıştığı için mi insanlar, yoksa artık gerekten umudu kestikleri için mi bu yola sapıyorlar? Ve böylesine bir çalışma gücü kaybı var, Türkiye'de.. İstemiyor iş, aramayı da bırakıyor. Ve bu psikolojik durum neye işaret ediyor? Böyle giderse neler çıkabilir karşınıza?

Esfender Korkmaz: Bu işsizliğin bir takım sorunları var. Ama adam neden vazgeçiyor? Bir defa morali bozuluyor. Yani devamlı iş arayıp da bulamayan 2-3 sene bir insan artık iş arayınca morali bozuluyor. Ve dolayısıyla vazgeçiyor. Nasıl geçiniyor? Şimdi Türkiye'de henüz aile yapısı büyük aile yapısı. Yani az tüketiyor, işte efendim babasından alıyor, bilmem tasarrufu varsa satıyor. Ve dolayısıyla bunlar aslında Türkiye'de tasarruf oranlarının da düşmesine bakarsak zaten tasarruf oranlarının düşmesi de aynı olayı gösteriyor. Tasarruf oranı düşüyor, yeni yatırım yapılmıyor. Yeni yatırım yapılmayınca da işsizlik artıyor. Çünkü mevcut üretim artışı ve mevcut büyüme kapasite artışıyla, kapasite kullanım oranının artışıyla ortaya çıkıyor. Yeni yatırım yapılmayınca işsizlik de azalmaz. Onun için işsizliğin azalması için mutlaka yeni yatırım yapılması lazım. Şimdi burada ikinci mesele, yani psikolojik mesele bu işsizlik olayı belli bir noktaya kadar insanlar direniyor. Belki bizim Türkiye'de daha fazla direniyor. Ama birtakım sosyal sorunlar ve ekonomik sorunlar çıkarıyor. Bir defa ekonomik sorun çıkarıyor nasıl? Şimdi talep Türkiye'de politikalar, IMF'in önerdiği ve Türkiye'nin uyguladığı politikalar biliyorsunuz talep daralmasına yönelik. Toplam talebin kısılmasına yönelik. Şimdi toplam talep kısılıyor, 2002'de 2003'te ertelenen talep devreye girdi. Talep düşerse üretim de düşecek. Üretim düşerse büyüme de düşecek. Dolayısıyla ilk etkisi efendim işsizliğin uzun dönemde talebin azalması ve üretimin daralması potansiyel büyümenin düşmesi. İkincisi; sosyal neticeleri var bunun. Tabi bugün anarşinin artması yahut da anarşinin bitmemiş olması önemli ölçüde işsizliğin ortaya çıkardığı bir sorundur, bir sonuçtur. Yani insanlar belli noktaya kadar direniyor, sonra aç insan her türlü yola sapıyor. Yani şeriatçılığa da sapıyor, efendim teröristçiliğe de sapıyor, daha efendim mafyalaşıyor da. Yani dolayısıyla bu sosyal sorunlar ekonomik sorunlardan daha önemli sorunlar. İşsizlik devam ettiği sürece Türkiye bu sorunlarla karşılaşmak zorunda. Onun için işsizlik bugün Türkiye'nin önündeki öncelikli risktir. Öncelikli sorundur.

Mithat Bereket: Hemen tekrar Tahsin Bey'e dönmek istiyorum. Bu psikolojik unsuru konuşmak istiyorum. Size yansıyan ne bir işveren olarak? Yani burada mesela işçiler çalışıyor, başvurular oluyordur muhakkak ki size gelmek için. Nasıl bir ruh haliyle başvuruyorlar, uzun süre iş arayıp da bulamayan insan ve düşük paralarla çalışmaya bile razı olan insanlar var. Hatta işsizim demiyor artık, öyle bir hale gelmiş ki anketlerde hani ben işsizim demiyor aksine bir şeyler uyduruyor, ev kadınıyım diyor, serbestmeslek erbabıyım diyor. Neden böyle, size nasıl yansıyor bunlar?

Tahsin Öztiryaki: Evet, kesinlikle çok haklısınız. Yani kesinlikle önümüze gelen bilgilerde, masanın üzerinde en az 50 tane CV var, herkes iş arıyor ve inanamayacağınız kalitede insanlar iş arıyorlar. Yani okuma seviyesi yüksek, tecrübesi yüksek, her şeyi yüksek.. Şu anda Allah'a şükür biz birtakım insanlara işverebilir vaziyetteyiz. Bu psikolojiyi gördüğümüz zaman zaten bundan evvelki yeni iş, eski iş yasasıyla birazcık daha farklı yaklaşımlarda bulunabiliyordu. Şu anda yeni iş yasasında bazı kısıtlamalarla insanları çok da fazla eleman almak konusunda ürküntü vaziyetinde, işverenlerin böyle bir pozisyonu da var. Yani psikoloji sadece işçide değil. İşveren de şu anda iş bulamamak gibi, malını satamamak gibi, rekabeti gibi böyle bir karşılıklı bir ümitsizlik var şu anda. Böyle bir dönemdeyiz. Bir şeyler iyi gidiyor. Bir şeyler iyi gidiyor ama uzun bakıldığında, doğru bakıldığında böyle bir karşılıklı bir yanlış var..

Mithat Bereket: İlginç bir şey söylüyorsunuz, yani ekonomi iyi gidiyor, enflasyon tek haneli rakamlarda, faizler düşüyor, her şey güllük gülistanlık, ama hem işveren tarafından sizden hem işçilerden büyük sorunlar devam ediyor. Neden yansımıyor? Sizce ekonomideki iyileşme neden istihdam yaratamıyor?

Tahsin Öztiryaki: Yani tabi ekonomi iyileşirken birtakım daralmalara da sebebiyet veriyor iç piyasada, bu da faktörlerden bir tanesi. Belki ekonominin iyileşmesi için şu anda yapılan bütün hareketler doğru. Ama uzun vade biz malesef sermaye birikimi olamayan, birtakım borçlarla büyümüş birtakım yüklerle gelmiş bir ülkeyiz. Bir firma gibi düşünebiliriz ülkemizi. Bu yükleri birden bire sırtımızdan atmamız mümkün değil. Biraz daha dayanmamız gerektiğine inanıyorum ben.

Mithat Bereket: Siz ne diyorsunuz bu konuda Esfender Bey?

Esfender Korkmaz: Şimdi bence bakın burada kırmızı çizgi reel ücretleri gösteriyor, siyah çizgi de noktalı çizgi de verimliliği gösteriyor. Burada görüyoruz ki verimlilik müthiş arttığı halde 2003 yılında reel ücretler düşmüş. Şimdi bu Türkiye buna bir çözüm getirmek zorunda. Verimlilik artışı oluyor ortada, işte bakın 1997'de 100'ken 2003'te 130'a çıkmış verimlilik. Buna mukabil reel ücretler 1997'de 100 iken 2003'te 87'ye düşmüş. Şimdi demek ki işçiye, çalışana da verimlilikten pay vermek lazım. Çalışana da efendim üretim artışından ve büyümeden pay vermek lazım. Pay vermezsek nasıl olur? Sistem kendi kendini bloke eder, yani talep düşer ve bir talep yetersizliği üretim azalmasına neden olur. Onun için reel ücretler Türkiye'de Çin'den falan yüksek ama buna mukabil Türkiye'nin üretimi, kalitesi yüksek. Yani dolayısıyla biz kaliteye öncelik verip bu reel ücretler konusunda biraz daha hassas olmamız gerekiyor. Şimdi ben kendimden örnek vereyim. Ben üniversitede bölüm başkanıyım, 10 sene dekanlık yaptım. Part-time çalışıyorum şu anda, ne kadar maaş alıyorum tahmin et bakalım.. 452 milyon. Bana devlet iki tane sekreter vermiş, iki sekreterin maaşı 700-800 milyon benim 452 milyon. Şimdi Türkiye'de işsizliğin bir nedeni de bu. Adamın elinde yol parasını dahi vermezsen gidip o da çalışmaz, başka türlü çalışır. Dolayısıyla reel ücretlerin her durumda artması lazım Türkiye'de. Kriz tamamiyle ücret sektörüne, ücret kesiminin sırtına yüklendi. Ücretlinin reel ücretlerinin mutlaka artırılması lazım. Bu arada verimlilik de daha çok artacaktır. Yani biz şimdi kalite ve verimlilikte geçmeliyiz Çin'i.

Mithat Bereket: Siz ne diyorsunuz efendim?

Tahsin Öztiryaki: Ben hocama bu doğruda katılıyorum. Yani şu çizgiler doğrudur verimliliğin artması. Ücretlerin bir düşüklüğü söz konusu. Ancak burada vermesi gereken işveren değil. İşveren şu anda veremiyor. Bunu veremeyen sistem...

Mithat Bereket: Yani maliyetleri yüksek tutan sistem mi..

Tahsin Öztiryaki: Evet. Yani birtakım vergiler, birtakım girdiler, maliyetleri düşürecek sadece işçilik değil. Biz işçilere verdiğimiz zaman, maliyetimizi yukarı getirdiğimizde yani ben biraz bahsediyorum, yüzde 110, yüzde 120 gibi. Yani işçiye vermeye kalktığınızda veremiyorsunuz. Halbuki işçinin üzerindeki vergi yükleri azaltılabilse, devlet de bunu yapabilse, diğer girdiler, elektrik girdimiz, yani Türkiye'de su girdimiz, enerjiyle ilgili...

Mithat Bereket: Yani ben şunu mu anlıyorum; mesela siz bir işveren olarak işçinize vermek isteseniz de yüksek ücret veremiyorsunuz. Yoksa aksi takdirde dükkanı çeviremiyorsunuz, doğru mu anlıyorum?

Tahsin Öztiryaki: Tabiki doğru anlıyorsunuz. Bunun işçi de farkında. Yani biz burada bir aileyiz, öyle bakıyoruz, her zaman bunun içerisindeyiz, herkes maliyetlerimizi biliyor. Yani maliyetlerimizi bizim, gizli odalarda içeride yaptığımız falan yok, maliyeti yapan da bir çalışanımız. Aynı yemekhanede yemek yiyorlar işçimizle, dolayısıyla neyin ne olduğunu herkes biliyor. Yani bir yeri arttırarak bir yere getirmemiz mümkün değil, dünya rekabeti var, gerçekler var. Bu gerçekleri gözardı edemeyiz.

Mithat Bereket: Şimdi bakın öyle sorular geliyor ki, şimdi biraz çözümü konuşmaya başladık...

Esfender Korkmaz: Şimdi haklı işveren olarak.. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde toplam ücret maliyetinin yüzde 45'i istihdam vergileri değil. En yüksek dünyada istihdam vergisi Türkiye'de. Yani işçinin eline toplam maliyetin yarısı geçiyor. Eğer bunu 4'te 1'e indirirse devlet, vergileri yüzde 25'e çekerse işçinin eline ücret geçer.

Mithat Bereket: Çözüm konusunda mesela şöyle ilginç sorular var. Bir tanesi çok enteresan. İbrahim Altay diyor ki; İşsizlik gerçekten çözümü olan bir sorun mudur? Yani çözülebilir mi? Hani öyle hale gelmiş ki o kadar devam eden ve kemikleşen bir sorun ki yani herhalde bu çözülemez, bu böyle bir sorun, bu böyle gider deniyor. Neler yapmak gerekiyor çok somut sayarsak.. Yani işsizlik çözülebilecek bir sorun mu gerçekten Türkiye için?

Esfender Korkmaz: Çözülebilir. Yalnız önce uygulanan politikaları değiştirmek lazım. Makro politikaları.. İşsizlik kişilere tek tek iş bulmakla olmaz. Bir; makro politikaları değiştirip toplam talebi kısıcı önlemleri kaldıracaksınız. Kamu harcamalarını, alt yapı harcamalarını yapacaksınız. Kamu alt yapıyı yaparsa özel sektör de üstüne fabrika kurur. Özel sektörün yatırımlarını teşvik edeceksiniz. İthalatına imkan vereceksiniz. Kurları normal düzeye çekeceksiniz ki döviz kurlarını, ihracat çünkü şimdi ihracat artıyor ama ithalat daha çok artıyor. Dış açık cari açık azalsın. Ve tabiki güven vereceksiniz ki yabancı sermaye gelsin.Yeni yatırım yapılsın. Bunlar aslında yapılmayacak işler değil. Ama Türkiye özellikel talebi düşürüp enflasyonu frenlemek için IMF'in üzerinde durduğu ve Türkiye'nin de uyguladığı politikalar işsizlik gibi bir sonuç ortaya çıkarıyor.

Mithat Bereket: Siz ne diyorsunuz bu konuda Tahsin Bey? Yani bir başka soruyu da ekleyeceğim; eğitim çözüm olur mu işsizlik için?

Tahsin Öztiryaki: Şimdi ben hocamın bütün söylediklerine katılıyorum. Yani eğer biz üretimi destekleyecek faktörleri ülkemizde koyamazsak masanın üzerine geçen sene Çin'in aldığı yabancı yatırım 50 milyar dolar. Bizim aldığımız yatırım ise herhalde 600-70 milyon dolar.

Esfender Korkmaz: Yok yok, 150 milyon dolar.

Tahsin Öztiryaki: Yani dolayısıyla biz istihdamı artırıcı, yatırımları artırıcı, üretimi artırıcı bir şeyler.... tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan meselesi muhakkak yapılması gerekenlerden biri. Yani bir tarafı unutup üretimi artıracak bir şeyler yapmamız lazım. Hatta bizim halk olarak da görevimiz var. Yani şu anda hocamın söylediği Çin'den gelecek mallarla rekabetimiz, kaliteyle ve de üretim sayısıyla olacak ama bir de bizim ülkemizin artık benim çocukluğum zamanında hatırlıyorum yerli malı kullan diye bir laf vardı. Şimdi benim ağabeyimin bu konuda çok bir uğraş vermeye çalışıyor sanayi odasında. Yani bizim halkımızın da kendi ülkemizin malını kullanmak gibi bir güvenceye gelmesi lazım. Yani şöyle birtakım kampanyalar yapmamız lazım; hiçbir yabancı mal Türk malından çok daha kaliteli değil. Biz artık dünyanın çeşitli, dünyanın bütün ülkelerine yüzde 95'imizi ihraç ediyoruz televizyonun, yüzde 70'ini ihraç ediyoruz bulaşık makinesinin, hatta televizyonda dünyanın yüzde herhalde 60'ını biz yapıyoruz. Biz kendi sektörümüze bakarsak 75 ülkeye ihracat yapıyoruz. Bütün cihazlarımız dünyanın her yerinde kullanılıyor. Ama hala halkımız malesef tabiki ithal ürünleri almak konusunda hassas. Bu konuya eğitim çözüm olur mu derseniz benim notlarımın arasında var bu. Türkiye'de eleman konusunda bir şeylik var. Bakın bugün herhalde 40-50 bin civarında bankacı boşta duruyor. Bugün Türkiye'de inşaat sektörü...içinde, onu etkileyen tetikleyen birçok sektörün işleri az. Dolayısıyla büyük işsizlik balansı buradan geliyor. Şöyle bir şey yapmamız lazım; Türkiye'de hala eleman bulunamayan iş kolları var. Yani Türkiye'de ahçı az, Türkiye'de elektrik teknisyeni az, Türkiye'de boyacı az, Türkiye'de.. Yani birçok ara işler var ki bunların şeyi az. ...baktığımızda en çok çalışan işçi ilkokul mezunu, ondan sonra lise mezunu, ondan sonra...

Mithat Bereket: Meslek liselerinin o zaman önemi artıyor bir yerde.

Tahsin Öztiryaki: Kesinlikle. Bizim artık sürekli doktor, mühendis, tabi bunlara da ihtiyacımız var ama biz hocama 400 milyon lira maaş vererek Türkiye'de tutmak konusunda başarmışız. Ülkesine bağlı, geçmişten milli duyguları kabarık.. Ama genç bir arkadaşı doktor yapıp, fizik profesörü yapıp, mühendis yapıp bin dolar maaşla burada çalıştıramıyoruz. Bir yerlere kaçıyor. Beyin göçünü önlemenin yolu da biz artık gençlerimizi daha fzibıl işlere yönlendirecek meslek eğitimlerine tabi.. Eğitim politikası bence..çözüm olacak olayların başında da gelenlerden birisi. İşsizlik planlaması, üretim planlaması yapılması lazım. Türkiye'de turizm bugün biraz evvel radyoda gelirken dinledim, yüzde 20 oranında gelecek sene artacağı, yüzde 20 oranında 300 bin tane istihdam yaratacağını söylüyor. Yani Türkiye'de istihdam yaratacak yeni işler yapmamız lazım. Hocama Çin konusunda bir kere daha katılıyorum bir konuda. Bizim artık hep söylediğimiz şey var ya, biz fiyatla rekabet edemeyeceğiz bu ülkelerle, markalaşalım. Markamızı bir yerlere götürelim. Markayla bu işi çözmemiz lazım. Fakat bu da zaman alan bir iş. Bu bugünden yarına olacak bir iş değil. Yani marka.. İstihdamı daha fazla, katma değeri daha fazla işler tespit etmemiz lazım. Bütün yatırımcılarımızın bütün üreticilerimizin..

Mithat Bereket: Yani dört koldan siz atağa kalkmaktan bahsediyorsunuz, yani başka türlü olmaz diyorsunuz.

Tahsin Öztiryaki: Kesinlikle, Türkiye'ye bu konuya başka türlü bakılmakla olmaz.

Mithat Bereket: Peki burada son olarak bir şey sormak istiyorum, çok fazla soru geliyor onun için. Yani genelde anlayış şu, mesela 3-4 tane soru var böyle... İMF'den çıkmazsa Türkiye bu işsizlik sorunu çözülemez diyenler var. Katılıyor musunuz? Yani İMF peki ama nasıl bir yol bulacak, İMF'yle yürüyor, İMF programını yerine getiriyor, bu şekilde gidiyor ama İMF de sürekli olarak daha fazla kemer sıkmak, daha fazla vergi için ve daha fazla zam için sıkıştırıyor. Nereye gidecek bu iş?

Esfender Korkmaz: İMF'nin misyonu, çünkü İMF'nin misyonu gelişmekte olan ülkeler dış borçlarını taahhütlerini zamanında yerine getirsinler. İçeride işsizlik var, efendim uzun dönemde büyüme düşecek, istihdam sorunu ortaya çıkacak. Bunlar İMF'yi ilgilendirmiyor. Onun için İMF'nin politikaları kısa dönemli politikalardır. Türkiye'nin sorunu uzun dönemli yapısal dönüşüm. Bu yapısal dönüşüm sorunu sadece devlette değil piyasada da, piyasada da oligopol yapılar var. Piyasayı tam rekabete açmak lazım. Rekabete açmadığınız sürece rekabet olmadığı sürece ne işsizlik sorunu çözülür ne de büyüme sorunu çözülür. Türkiye'de öyle efendim bir iki senede bir büyüme sağlamışsınız o yeterli değil. Önemli olan zigzaglı büyümeden kurtulmak. Şimdi yine bu sene bir risk var işte bu kurdan dolayı iç borçların çevrilmesinden dolayı.. Bakalım önümüzdeki sene büyüme ne olacak. Onun için İMF politikaları bir sene iki sene uygulanıyor. Eğer bir ülke İMF politikasını efendim 4, 5 sene 6 sen euygularsa o zaman kendi geleceğini tüketmiş oluyor. İMF de aslında dünyada misyonu kalmadı İMF'nin. 3 sene önce ABD'de senato komisyonu da İMF'nin yerine yeni bir oluşum önerdi. Ama İMF direniyor ve dolayısıyla bizde başarılı gibi gözüküyor ama kısa dönemde başarılı gözüküyor.

Mithat Bereket: Tahsin Öztiryaki ve Prof. Dr. Esfender Korkmaz çok çok teşekkürler programımıza katıldığınız için.

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları