Home page
Haber Menüsü


Karbon, yanan odunlardan karbon dioksit (CO2) halinde açığa çıkarak atmosfere giriyor ve karbon döngüsünün işleyişine katılıyor. Ağaçlar, ekinler ve algler büyümek için CO2 emiyor. Ancak insanoğlu bu karmaşık mekanizmanın dengesini altüst ediyor.
Kayıp karbon nerede?
İnsanoğlu yılda sekiz milyar ton karbon atığını atmosfere yüklüyor. Bu miktarın yarısından azı atmosferde kalıyor. Küresel ısınma açısından can alıcı soru ise şu: Geri kalan karbon nerede?
    30 Ocak 2004 —  Karbonun hava, toprak ve su arasındaki dolaşımı dünyadaki tüm canlılar için yaşamsal önem taşıyor. Fosil yakıtlara bağımlı olan insanlar atmosfere karbon dioksit yüklerken, bitkiler ve okyanuslar karbon dioksit emiyor. National Geographic Türkiye Şubat sayısında, “Karbon döngüsündeki hassas dengenin bozulması halinde bizi neler bekliyor?” sorusunun cevabını arıyor.  

   
 
       
    Internet Sites National Geographic Türkiye
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Arabanızı çalıştırın ya da sadece bir lamba yakın... İnsanoğlu yaptığı hemen her şeyle yılda sekiz milyar ton karbon atığını atmosfere yüklerken; ormanlar, okyanuslar ve otlaklar ise kuyu işlevi üstlenerek karbon depoluyor. Ve gitgide sertleşen fırtınalar, kavurucu yazlar, değişen yağışların ardında da yeryüzündeki tüm canlılar için yaşamsal önemdeki karbon döngüsünün bozulması yatıyor.
       Doğanın yardım elini bizden çekmesi halinde, henüz 2050 yılına dahi ulaşmadan, önlenemeyecek büyüklükte bir afetle karşı karşıya kalınabilir.
Yazı: Tim Appenzeller

        Yaz sonu güneşi görkemli ağaçlardan oluşan yemyeşil bir örtüden süzülüyor. Ve Steven Wofsy, Massachusetts’te, ormanlık bir arazi içinde yer alan kulübenin kapısını açarak içeri giriyor.
Fotoğraflar: Peter Essick

        Ekipmanların yığılı olduğu kulübenin zemini birbirine dolanmış kablo ve hortumlarla dolu. Monitörler, eyaletin iç kesimlerinde, Harvard Üniversitesi’ne ait ormanın küçük bir bölümündeki bitkilerin yaşam fonksiyonlarını izliyor. Parlak kırmızı rakamlar göstergede dans edercesine yanıp sönüyor.
       Kulübenin yakınlarında (30 metrelik çelik bir kule üzerinde) havayı koklayan aletlerle yapılan ölçümler, ağaçların tam üzerindeki karbon dioksit yoğunluğunu gösteriyor. Rakamlar, 21. yüzyılın başı için beklenmedik oranda düşük: Milyonda 360 birim, yani küresel ortalamadan on birim az. Bu, ağaçların işi. Güneşin keyfini sürerken, karbon dioksit soluyor ve bunu yaprak, dal ve gövdeye dönüştürüyorlar.
Okyanuslar karbon dioksit karşısında aşırı iştahlı.

       Uzman olmayan biri için sadece güzel bir görüntü sunan bu karbon rezervleri, Sanibel Adası’n daki (Florida) kayalarda birikir. Büyük miktarda karbon dioksit emen okyanuslar kuyu işlevi görür. Bu karbon dioksitin bir bölümü de yumuşakçalar tarafından kabuk oluşumunda kullanılır.
       Çam, meşe ve akçaağaçlarla kaplı bu küçük arazi, bir yandan gelişimini sürdürürken diğer yandan da insanlığın neden olduğu küresel değişimin etkilerini küçük bir oranda ve kısmen de olsa tersine çeviriyor. Arabanızı çalıştırın, bir lamba yakın, termostatı ayarlayın -yaptığınız neredeyse hemen her şeyle atmosfere karbon dioksit ekliyorsunuz.
       Endüstri dünyasına güç kazandıran kömür, petrol ve doğalgaz bitkilerin yüz milyonlarca yıl önce soluduğu karbonu içeriyor -günümüzde bacalar ve egzoz borularından çıkan bu karbon, azgelişmiş ülkelerde tarım alanı açmak için yakılan ormanlardan açığa çıkan karbon gazıyla birleşerek atmosfere geri dönüyor. Karbon dioksit, atmosferin ısı tutma yetisini artıran ve insan faaliyetlerinden kaynaklanan gazlar listesinde ilk sırada. (Büyükbaş hayvanlar, pirinç tarlaları ve dolgu alanlarından açığa çıkan metan gazı ile bazı buzdolapları ve soğutuculardaki kloroflorokarbon ise diğer örnekler.) Buzulların erimesi, baharların daha erken başlaması ve ortalama küresel sıcaklığın istikrarlı artışı, yaklaşan tehlikenin habercilerinden birkaçı.
Karbon bir böcekte bir hafta, bir memelide ise onlarca yıl kalabilir.

        Bakterilerin bir adım ötesindeki ayı, Kulik Nehri’nde (Alaska) yumurtlamasının ardından ölen Büyük Okyanus somonunu yiyerek çürümesini engelliyor. Dünya üzerindeki tüm hayvan ve bitkiler çürüdüklerinde atmosfere karbon dioksit salıyor.
       Aslında durum daha da kötü olmalıydı. İnsanoğlu atmosfere her yıl 6,5 milyar tonu fosil yakıtlardan ve 1,5 milyar tonu da ormansızlaşmadan kaynaklanmak üzere toplamda yaklaşık 8 milyar ton karbon yüklüyor. Ancak bu toplamın yarısından biraz azı -3,2 milyar ton karbon- gezegeni ısıtmak üzere atmosferde kalıyor. Peki kaybolan karbon nerede? Harvard Üniversitesi’nden atmosfer bilimci Wofsy, “Düşündüğünüzde bu aslında çok esrarengiz bir olay” diyor. Duruma bakılırsa, Wofsy’nin Harvard Ormanı’ndaki araştırma alanı, doğanın derin derin nefes aldığı ve bizi bizden kurtarmamıza yardımcı olduğu tek yer değil. Ormanlar, çayırlık araziler ve okyanuslar da karbon kuyusu görevi üstleniyor olmalı. Tümü, açığa çıkardığımız karbon dioksitin yaklaşık yarısını alıp atmosferde birikimini ve iklim üzerindeki etkilerini yavaşlatıyor.
        Kim şikayetçi olabilir ki? Şimdilik hiç kimse. Ancak sorun şu; uzmanlar ne bu lütfun sürekliliğinden ne de yerküre ısınmaya devam ettikçe ormanların ve diğer ekosistemlerin karbon kuyularından karbon kaynaklarına dönüşerek atmosfere emdiklerinden daha çok karbon salmaya başlayıp başlamayacağından -bu lütfun bir lanete dönüşüp dönüşmeyeceğinden- emin olabiliyor. Bu kuşkular, kayıp karbonun izindeki araştırmacıları ormanlar ve otlaklara, tunduralar ve denizlere yöneltiyor.
       Kavurucu yazlar, gitgide sertleşen fırtınalar, değişen yağış seyirleri, yer değiştiren türler küresel ısınmanın getirebileceği daha hafif sayılabilecek bazı değişimlerden. Ve insanoğlu, atmosferdeki karbon dioksite bu yüzyılın sonlarına kadar milyonda 200 ila 600 birim ekleme yolunda ilerliyor. Princeton Üniversitesi’nden Steve Pacala, “O düzeye varıldığında her türlü felaketle karşılaşabiliriz; üstelik korkunç olasılıklar evreni öyle geniş ki, bazıları büyük olasılıkla başımıza gelecektir” diyor. Mercan resifleri yok olabilir, çöller genişleyebilir, tropikal kuşaktan kuzey bölgelere ısı taşıyan hava akımları yön değiştirip, belki de dünyanın geri kalan bölümü giderek ısınırken Britanya Adaları ve İskandinavya’da dondurucu soğuğa yol açabilir.
Karbon dolaşımı çok hızlıdan yavaşa uzanan bir çizgide gerçekleşir.

        Doğa bize uzattığı yardım elini geri çeker; karbon kuyuları fazla karbon dioksitin bir kısmını emmeyi bırakırsa henüz 2050 yılına bile ulaşmadan şiddetli değişikliklerle, kaçınamayacağımız kadar hızlı bir afetle yüz yüze kalabiliriz. Ancak kuyuların görevlerine aynı hızla devam etmesi ve hatta yayılması halinde, küresel ekonomiyi karbon yayan enerji kaynaklarından kurtarmak için fazladan birkaç on yılımız daha olabilir. Bazı uzmanlar, doğal karbon kuyularının nasıl işlediğini anlayarak onları güçlendirebileceğimiz, hatta küresel iklim karşısındaki bu tehdidi güvenle hapsedebileceğimiz kendi alanlarımızı yaratabileceğimiz görüşündeler.
       Makalenin tamamını National Geographic dergisinin sayfalarında bulabilirsiniz.
       
Karbon döngüsü
       
YAŞAMSAL ÖNEMDEKİ ELEMENT İÇİN HASSAS DENGE
       Doğada su döngüsü hariç hiçbir mekanizma karbonun hava, toprak ve su arasında dolaşımı kadar yaşamsal önem taşımaz. Saf karbonun elmas, grafit, amorf karbon (kömür ve is karası vb.) ve fulleren olmak üzere bilinen dört türü vardır. Ametallerin çoğuyla birleşebilmesi nedeniyle karbon, tüm organik bileşiklerin temelini oluşturur. Yeryüzündeki bitki örtüsü büyüme için yılda 60 milyar ton karbon kullanır ve bu süreçte de oksijen üretir. Süregiden bitki solunumu ve organik madde çürümesi olmasa, atmosferdeki karbon bu kullanıma bağlı olarak tükenirdi. Karbon döngüsü bu karmaşık mekanizmasıyla Dünya üzerinde yaşamın sürmesini sağlıyor.
       
KARBON ORANLARI
       Elmas %100
       Grafit 100
       Kömür (antrasit) 92
       Petrol 86
       Odun 50
       PVC 38
       İnsan vücudu 18
       Kireçtaşı %12
       Tarıma elverişli toprak 1-2
       Çelik 0,2-1,5
       Hava 0,015
       Deniz suyu 0,0025
       Beton 0
       Kuvars 0
       
İNSAN ENGELİ
       Karbon döngüsünü oluşturan çok sayıda sürecin sorunsuz işlemesi, atmosferden büyük miktarlarda alınan ve ormanlar, okyanuslar ile yeraltındaki kömür, doğalgaz ve petrol rezervlerinde depolanan karbona bağlı. İnsanlar, başta ormanların yakılması olmak üzere, bu rezervlerdeki karbonu zamanından önce açığa çıkaracak bir dizi eylemle döngünün dengesini bozuyor. Fosil yakıtların kullanılması karbonun açığa çıkmasını hızlandırarak atmosferi küresel iklimi etkileyecek ölçüde karbon dioksite boğmuş durumda.
       
CO2’İN HIZLI YÜKSELİŞİ
       Son 420.000 yılda yaşanan büyük iklim değişiklikleri dahi atmosferdeki karbon dioksit oranını son 150 yılda kaydedilen oranda artırmadı. Atmosferdeki CO2’in 2100 yılına kadar sanayi öncesi dönemdeki değerlerinin iki ila üç katına çıkacağı tahmin ediliyor.
       
SERA ETKİSİ
       Dünya’nın ısıyı tutacak bir atmosferi olmasa, canlıların büyük bir bölümü soğuktan ölürdü. Su buharı, CO2, metan ve diğer bazı gazlar, aynen bir sera camı gibi güneş ısısının yeterli bir bölümünü yeniden yüzeye yayarak yeryüzü sıcaklığını ortalama 14 °C’de tutuyor. Bu doğal ısınma, CO2’in sanayi devriminden beri yüzde 30 artmasıyla zarar gördü. Geçtiğimiz yüzyılda yeryüzü sıcaklığı yaklaşık yarım derece artarak fırtınaların sertleşmesine ve deniz seviyesinin yükselmesine neden oldu. Bilim insanları, sera gazı düzeylerinin artmasıyla sıcaklığın giderek yükselip daha da zararlı iklim değişikliklerine yol açacağı konusunda endişeli.
       
ŞUBAT’TA NATIONAL GEOGRAPHIC’TE!
* KUTUP AYILARI
       İlkbaharda buzların çözülmesi artık, 20 yıl öncesine kıyasla, iki hafta kadar erken gerçekleşiyor. Ve eldeki veriler, 1980’den bu yana kutup ayılarının doğum oranları ve erişkinlerin ağırlıklarında yüzde 10 oranında azalma olduğunu ortaya koyuyor. Küresel ısınmanın sürmesi ve Hudson Körfezi’ndeki (Kanada) buzulların yok olması halinde, kutup ayılarını da nesillerinin tükenmesi tehlikesi bekliyor.
* GİZEMLİ İNKA SIĞINAĞI
       Arkeologlardan oluşan bir ekibin Peru’nun Vilcabamba Dağları’nda ulaştıkları İnka harabeleri ve bu sığınakta ele geçirilen araç ve gereçler, bölgede İnkalar’dan en az 1000 yıl önce dahi insanların yaşadığını ortaya çıkardı. Şimdi yanıtlanması gereken soru ise, İnkaların imparatorluklarını kurmadan önce burada imparatorluk öncesi “ilk-İnkalar”ın yaşayıp yaşamadığı.
* DÜNYANIN EN HIZLI MAYMUNLARI
       Saatte 55 kilometre hız yapıyorlar. Kendi boyutlarındaki diğer primatlara oranla çok daha geniş yayılım alanlarında (yaklaşık 4000 hektar), çok daha fazla yol kat ediyorlar (günde yaklaşık 6 kilometre). Kenya’nın Patas maymunları, çok kurak bir alanda gelişebilme becerileri sayesinde nesillerini sürdürebiliyor.
* HAN HANEDANI
       2200 yıl önce kuruldu. İktidar ve saygınlıkta Roma İmparatorluğu ile yarıştı. Kıskançlıklara, entrikalara, idamlara, kanlı meydan savaşlarına tanık oldu. Ve dört yüzyılı aşkın bir süre ayakta kaldı... Günümüzde bazı Çinliler halen kendilerini Han olarak adlandırıyor ve onlar, bu altın çağa sahip çıkıyor.
       
 
       
    TOP5 Kriz, kadınları bu sefer daha çok vurdu  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları