Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Kırmızı Urbalılarla hürriyet mücadelesi!
 
Büyük maç kapıda. Görünen o ki, tarihimizde ilk kez İngilizleri yenmeye bu kadar çok yaklaştık.
 
İstanbul
NTV-MSNBC
 
8 Ekim 2003—  Bunun için de en az bir gol atmak gerek. Peki bu ilk golü kim atacak? Yani, yeni “halk kahramanı”mız kim olacak? Kaptan Swing ve Çelik Blek’in kulakları çınlasın: İlk gol ve hürriyet!

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Kimler kimler denemişti de olmamıştı. Tanju’lar, Feyyaz’lar, Şifo’lar, Rıdvan’lar... O ilk gol bir türlü atılamadı İngiltere’ye. En çok, son maçta Nihat’ın kafasıyla yaklaştık o mutluluğa. Doksandan çıktı namussuz top! Olmadı, olamadı...
       31 gol yemişiz, “hiç” gol atmışız. Çocukluğumuzun (benim gibileri için hâlâ) en önemli çizgi roman kahramanlarından Kaptan Swing ve Çelik Blek’in azılı düşmanları Kırmızı Urbalılar, bize de yapmadıklarını bırakmamışlar. Onlara karşı en büyük başarımız beraberlik. Ama işler bu sefer değişiyor galiba. Galibiyet daha önceki maçlara göre “daha yakın” gözüküyor, ama... Ama’sı var işte.
       
ALTIN -YUMURTLAYAN- GOL
       Kırmızı Urbalıları yenmek, millî bir sendrom haline dönüşmüş insanımızın kafasında. Bir hürriyet mücadelesi gibi, dahası bir millî mesele gibi algılanıyor artık. Hele o ilk golü atmak... O golü atan futbolcunun tarihe geçeceği kesin. İşin ucunda “halk kahramanı” olmak var yani...
       Bugüne dek millî formayla 40 gol atan Hakan Şükür, bu maçta atacağı gol için “40’ı da feda olsun ona” şeklinde demeçler veriyor. Bir gazeteye göre, genç yıldızlarımızından Tuncay Şanlı -daha kısacık mâzisine bakmadan, “o golü ben atayım, futbolu bırakırım” diye yumurtluyor Turkcell ödül töreninde biraraya geldiği Hasan Şaş’a... O Hasan Şaş ki, İngiltere’ye o ilk golü bir atabilse, kendisine son zamanlarda fena halde takan kendi taraftarına ve zaten hiç hoşlaşamadığı diğer takım taraftarlarına bir anda yaranıverecek. Canım, en azından bir süre için...
       Birçok insanın antipatiyle yaklaştığı İlhan Mansız, Dünya Kupası’nda Senegal’e attığı altın golle nasıl kahraman oluvermişti hatırlayın. İlhan Mansız bu golle epey bir süre idare etmişti. İster misiniz yine İlhan çaksın o golü topla buluşur buluşmaz? Geçen hafta, Chelsea karşısında harakiri yapan ve tukaka ilan edilen İlhan, bir anda medyada ne hale getirilir düşünün artık. Olmaz olmaz demeyin, İlhan bu! Atar mı atar.
       
“BEN ATARIM, SEN ATARSIN” DURUMLARI
       Şöyle bir hayal edin. Maçı 1-0 kazanmışız. Golü de Sergen atıvermiş. Bu sefer ne yazacak gazetelerimiz acaba? “Sergen golü attı, 1’e 2.20 kazandı” mı? Yoksa bu kez, “Sergen bahis oranlarını az bulduğu için oynamamış!” mı olacak gazetelerin başlığı? Chelsea maçından sonra bahis tevatürlerine “bunu yazan şerefsizdir” diyen Sergen, bu kez ne açıklama yapacak? Ooof of! Gel de çık işin içinden. Şu “futbol” dünyası adamı allak bullak ediyor!
       Görünen o ki, tüm futbolcularımız kariyerlerinin dönüm noktasındalar. İçlerinden hangisi atarsa atsın, -hele bir de maç, o golle kazanılırsa- hayatı değişecek. Uzun bir süre halk kahramanı olacak, günahlarından arınacak, başköşeye konulacak. Bu sadece Türkiye’de değil, başta İngiliz basını olmak üzere, tüm dünya basınında da böyle olacak. İşte “Altın Gol” diye ben buna derim.
       Peki ya madalyonun öteki yüzü? Saydığımız isimlerin hepsinin şiddetle bu gole ihtiyaçları var. Ya oyuncularımız, futbolun bir takım oyunu olduğunu unutuverirlerse? Ya bu iş, “ben atacağım, sen atacaksın” durumlarına dönüşüverirse? O zaman, kaleyi görür görmez ilk fırsatta şut çeken, açısı müsait olmadığı halde, boş arkadaşına vermeyip topu kaleye dürten oyuncularla karşılaşmamız olası mı?
       Yok canım, daha neler! Bunlar tamamen hastalıklı beyinlerin mahsülü...
       
TUGAY VE TUNCAY
       Avrupa’ya gittikten sonra futbolu başka bir kıvama ulaşan Tugay, millî formayla son maçlarına çıkıyor. Tugay, değişen ve “artık kazanabilen” futbol mantalitemizin en yaşlı temsilcilerinden. Türkiye’nin futbol sahalarındaki makus talihini değiştiren zihniyetin, futbolla vedalaşma aşamasına gelmiş önemli bir figürü.
       Öteki tarafa bakın, orada da gencecik Tuncay duruyor. Tuncay, ümit millî takımdan itibaren kazanmaya alışmış, geleceği daha parlak gibi gözüken, asrî zaman yıldızlarından. O da başka bir jenerasyonu temsil ediyor.
       Sizce o gol, bu ikiliden hangisine yakışır? Gidene mi, yoksa yeni gelene mi?
       
KİM ATARSA ATSIN!
       Sonuçta maçı, gol pozisyonlarını değerlendiren ve rakibinden daha az gol yiyen taraf kazanacak. Ancak şurası bir gerçek ki, İlhan, Hakan, Hasan, Tuncay, Sergen veya Tugay, -ya da bu isimlerin dışında biri- golü kim atarsa atsın, kestirme yoldan millî takım tarihimizin en önemli kahramanlarından biri olacak.
       Galibiyet golünün sahibi sadece bir 90 dakikada, belki antipatiyi sempatiye, nefreti hayranlığa, başarısızlığı başarıya, kısaca taşı altına dönüştürecek. Umarım o gol, hepsine ayrı ayrı yakışır ve millî takımımız bu kez İngiltere’yi evine eli boş döndürür.
       Ama yine de sormadan edemiyorum: O altın gol hakkında, Rüştü ne düşünüyor acaba?
       Hani penaltıdan filan? Hadi canım!
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları