Home page
Haber Menüsü


Yazara e-posta göndermek için resmin üstüne tıklayın.
 
Utanç yığını
 
Dünya yalana doydu.. Onlar ise, gazete sayfalarına televizyon ekranlarına radyo mikrofonlarına tonlarla yalanı yığmaktan, milyarlarca insanı kandırmaktan ve ağır bir ‘kara propaganda’yı gerçekmiş gibi sunmaktan bıkmadılar.
 
Londra
NTV-MSNBC
 
31 Mart—  İşgal harekatını bir “Özgürlük Harekatı” gibi sunma yalanı ile başlayan propaganda kampanyası, Amerikan - İngiliz basınında bütün iğrençliği ile sürmekte. Daha savaşın ilk günü “Saddam öldü, önce generalleri ve rejimin ileri gelenleri , ardından tek tek kentler, bütün ülke teslim oluyor,” diye salladılar. Ardından, savaşın üçüncü gününe girildiğinde Umm Kasr’a bayrağı diktiler (!), Basra’yı ele geçirdiler, Nasıriye “koalisyon” güçlerinin eline geçti (!), zaten Bağdat’a 50 kilometre mesafeye, bundan 9 gün önce gelmişlerdi (!) bile.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Ellerinde bulundurdukları, yüksek tirajlı, yüksek ratingli etkili medya ile milyarlarca insana, tarihin bu ilk “naklen” savaşında tonlarla yalan akıtmayı sürdüren Amerikan - İngiliz medyası, işin ölçüsünü öylesine kaçırdı ki, ekranları başında savaşı izleyenler, gün geçip gerçekler kısmen de olsa ortaya çıkınca, “acaba biz başka bir film mi izliyorduk?” demekten kendilerini alamadılar.
       
YERLEŞTİRME MUHABİRLER
       Savaşın gidişatı ve bunun Amerikan - İngiliz siyasetçi elitinin kaderine etkisi, hiç bugüne kadar bu denli önemli olmamıştı. O yüzden de, medyanın verdiği (ya da vermediği) bilgilerin kontrolunun önemi de ortaya çıkıyor. Bu amaçla, tarihte ilk kez alınan ve kendi açılarından son derece “akıllı” bir kararla, basının önemli bir bölümünü orduların içine yerleştirdiler. İngilizce’de “embedded” kelimesi ile tanımlanan “yerleştirilmiş” ya da “kaynatılmış” biraz da “monte edilmiş” anlamına gelebilecek muhabirler, Amerikan - İngiliz birlikleri ile beraber cephede ilerlerken, maalesef bu “Fetih” muhabbetinin en büyük kaynağı işlevini görüyor.
        Göreve çıkmadan önce sayfalar dolusu “taahhütname”yi zorunlu olarak imzalayan bu muhabirlerin, tabii ki istedikleri herşeyi söylemeleri veya yazmaları düşünülemezdi. Cephede, olup bitenin içinde izleme hakkını elde etmek uğruna, belli sınırlar içinde görev yapmayı kabullenmenin ayıp bir yanı yok tabii ki.. Hatta, tarihe birinci elden tanıklık etmeye, ve belki de “aramızda gazeteciler var” diyerek biraz ayağını denk alacak ordunun, “ölçülü” davranmasına da yarayabilir. Ancak bu kadar aşırı derecede “papağan” tavrı içine düşmeleri ve kendilerine söylenen her türlü askeri yalanı aynen ve hiçbir süzgeçten geçirmeden, hiçbir kuşku payı eklemeden merkezlerine geçmeleri ve haber merkezlerinin de bunları “gerçeğin ta kendisi” olarak sunması da, dünyaya bugüne kadar “dengeli habercilik” dersi vermekten pek hoşlanan Anglo-Sakson medyasına, doğrusu hiç yakışmadı. Ya da iyi tanıyanlara göre “pek yakıştı...”
        Havaya konuşmak yok !
        Gelin, örneklerle anlatalım :
       
1. CANLI, BOMBA YÜKLEME GÖSTERİSİ
       İşgal harekatının ikinci gününden itibaren, kameralar sık sık İngiltere’deki Fairford hava üssüne yöneltildi. B-52 bombardıman uçaklarının burada üslenmesi ve ölümcül bombaları yükleyerek “sefer”e çıkması, elbette haberdi ve ekranlardan yansıtılmalıydı. Ancak böylesi sıkı korunan ve normalde yanına kimselerin yaklaştırılmadığı bir üssün, neredeyse 24 saat “non-stop” kameralar karşısında sergilenmesinin amacı belli değil mi? Irak’lılara “geliyoruz kaçın !” mesajı verilerek psikolojik yıldırma amaçlanmıyor mu? Peki, İngiliz - Amerikan medyası bu görüntüleri “ay çok güzel görünüyor..” diye “sazan” gibi üzerine atlayarak 24 saat boyunca niye veriyor? Ya da “verdirtiliyor?”
       
2. DEDİ Mİ? ÖNE SÜRDÜ MÜ?
        Haberlerde kullanılan dil özellikle dikkat çekici. Amerikan - İngiliz işgal kuvvetlerinin verdiği tüm “bilgi”ler, sayfalara ve ekranlara “dedi, söyledi, bildirdi, kaydetti, açıkladı, belirtti” diye yansırken, Irak tarafının tüm söyledikleri “iddia etti, öne sürdü” diye kuşku payı ile yansıtılıyor? CIA, Pentagon, Beyaz Saray, Downing Street, MI6 ve MI5, ne zamandan beri Irak Enformasyon Bakanlığı açıklamalarından daha güvenilir oldu? Yoksa öyle bir kural mı vardı da biz mi atladık?
       
3. KAZALAR, KAZALAR, KAZALAR?
        İşgalin başladığı ilk günden itibaren, dikkat ettiniz mi? Amerikan - İngiliz kayıplarının hepsi, ya trafik kazası ya da dost ateşi ile gerçekleşiyor. Cephenin her yanında kanlı çarpışmalar sürerken, Amerikan ve İngiliz helikopterleri ile uçakları, hiç Irak ateşi ile düşürülemiyor. En basit bir trafik kazasında bile günler, haftalar hatta aylar sürebilecekbir inceleme sonucu hüküm verilirken, nedense Amerikan ve İngiliz uçakları ile helikopterlerinin düşme nedeni, “o saat” belli..! Hep, kendi kendilerine “düşüveriyorlar”.. Askerleri, hep kendi arkadaşları öldürüyor. Iraklılar da “bir şekilde” ölüveriyorlar. Orasını karıştırmayın..
       
4. IRAKLI SİVİLLERİ KİM ÖLDÜRÜYOR?
       Yine, dikkat çekici yeni bir olgu var bu savaşta. “Düşman” ülkenin sivilleri, hep kendi orduları tarafından öldürülüyor. İşgal birlikleri, hiç sivil öldürmüyor. Bağdat’ta ve Basra’da ölen sivillerin üzerine, hep “Irak’ın kendi füzeleri” düşüyor. Iraklı “milisler” kadın ve çocukların arkasına saklanıp ateş ediyorlar ve çatışma sırasında da bu siviller isabet alıyor. Sivillere isabet eden mermilerin hemen balistik muayenesi yapıldıktan sonra Amerikan - İngiliz televizyonlarına ve gazetelerine bu muayene sonuçları ulaşıyor ve sivilleri öldüren mermilerin Irak mermisi olduğu anında anlaşılıyor.
       
5. İNSANİ YARDIM MUHABBETİ
       İngiliz televizyonları, Umm Kasr limanının kuşatıldığı andan itibaren başladılar yaygaraya : “Bu limanın ele geçirilmesi, insani yardım malzemesinin Irak halkına ulaştırılması açısından çok önemli”ydi. Yani, şunu demeye getiriyorlardı : “Iraklılar direnmesin. Kapıları açın, silahları bırakın.. Ekmek ve su getiriyoruz...” İngiliz basını, ciddi ciddi ve hiç sorgulamadan bu “haber”i verirken, birinci gün “ele geçirildi” dedikleri Umm Kasr’a 10’ncu günde bile tam anlamı ile hakim olamayan İngilizler, limana yanaştırdıkları gemide kimilerine göre 250, kimilerine göre 500 ton “insani yardım” bulunduğunu anlatıyordu. Oysa, onbinlerce ton kapasiteli kargo gemisinin geri kalan (yani 500 tondan geri kalan) kısmında hangi “insani” malzemenin bulunduğu gibi “ayrıntılar”a kimse girmiyordu. Keza, Basra kentinde de su ve ekmeğin azaldığı haberleri, “Bir an önce alınmalı” haberleri ile birlikte verilirken, Iraklılara ve dünyaya “Bırakın gidin de, zahmetsiz girelim” talebi dayatılıyordu.. BBC’de konuşan İngiliz komutan aynen şu ifadeleri kullanıyordu : “Iraklılar Basra’da rehin tutuluyor..”
       
6. SİVİL GİYİMLİ REJİM MİLİSLERİ
       Dünyada, bugüne kadar hiçbir savaşta görülmeyen bir abukluk da, BBC, SKY ve ITN sayesinde savaş literatürüne geçti. “Sivil giyimli Iraklı milisler, koalisyon güçlerinin işini zorlaştırıyor..” Yani, askeri giyimli kimse yok ortalarda. Irak ordusu ya teslim olmuş, ya kaçmış, ya saklanmış, ya da sivil kıyafet giyerek savaşıyor. Halkın arasına karışıyorlar ki, İngiliz ve Amerikan askeri ateş edemesin.. Ederse de sivillerin ölümünden onlar sorumlu tutulsun.. Yani, “sivil öldürürsek, bilin ki bunların aralarına karışan milisler yüzündendir..”
       BBC muhabiri Ben Brown’dan bir inci : “Sivil giyimli savaşçılar...” Yani, savaşın da kuralları var beyler.. Ülkenizi işgale gelenleri öyle laubali biçimde sivil elbise ile karşılamayacaksınız.. Üniformanız nerede kardeşim? Ya da, “Siviller ülkelerini savunabilir mi hiç? Görülmüş şey mi yani?...”
       
7. KENDİ BOMBALARI, KENDİ HALKINI VURUYOR
       Bağdat Pazar yerinde meydana gelen “esrarengiz patlama”nın birkaç dakika ardından, hastanelere yansıyan ceset ve yaralı görüntüleri de İngiliz medyasını çok “yaraladı”. SKY News’un sunucusu anında çözümü buluverdi : “Az önce aldığımız bir telefona göre, Iraklıların kendi uçaksavar ateşi de yolaçmış olabilir bu ölümlere.. Yani uçaksavar mermileri, tabii ki bir aşamada yere düşüyor ya... Tabii, henüz bu haberleri bağımsız kaynaklara doğrulatamıyoruz..” Adeta, uçaksavar mermilerinin hepsi biraraya gelip güçlü bir “Tomahawk etkisi” yapmak üzere ayarlanmış (!) Iraklılarca.. Aradan günler geçiyor, İngiliz basınındaki bazı onurlu kalemler, Pazar yerinde Tomahawk’ın parçalarını buluyor ve yazıyor, işgal kuvvetleri karargahından bile bu yönde kesin bir açıklama yok. Ama SKY News ile BBC, hala “kuşkucu” tavrı sürdürüyor. “Ne malum kendilerinin füze atmadığı?...”
       
8. TV BİNASINI HEDEF ALALIM MI? ALALIM ! ALALIM !
       İşgalin ilk gününden itibaren propaganda savaşını ibretle izlediğimiz televizyonlarda, ekranlar neredeyse ikiye bölünmüş durumda. Birinde, Iraklı Bakan El Sahaf’ın yalanlarını, diğerinde işgal güçleri karargahı ile Pentagon ve Londra’daki yetkililerin yalanlarını izliyoruz. Ama, şerefli (!) batı basınının saflarında, işgal güçleri yetkililerine utanmadan ve sık sık şu soruyu soranlara rastladık (bkz. Geçen Cuma günü Katar brifingi) : “Neden Irak televizyon vericileri hedef alınmıyor?” Londra’daki basın toplantısında da aynı soru Savunma Bakanı Hoon’a yöneltiliyor? “Cenevre konvansiyonuna aykırı mı, değil mi? ” Hoon’un cevabı hazır : “Rejimin komuta ve kontrol hizmetinde kullanılan tüm hedeflerin vurulması caizdir..”
       
9. MAYINLAR VE BUBİ TUZAKLARI
       Savaş tarihçileri, bu harekatı yazarken, ilk kez bir askeri gücün, diğerini “Mayın ve bubi tuzağı döşemekle suçladığını” da ibretle kaydedecekler. Yani, savaşta mayın ve bubi tuzağı döşenir mi, işgal kuvvetinin geçeceği yere? Ayıp değil mi, Iraklı komutanların bu yaptığı? Kırmızı halı bulamadınız mı döşeyecek?
       
10. KİTLE İMHA SİLAHLARI !
        Ve tabii, işgalin baş gerekçesi olarak sunulan kitle imha silahları ! Şu ana kadar kaç kilo şarbon, kaç metreküp sinir gazı, kaç litre Sarin veya Hardal gazı bulundu sayabildiniz mi? Biz sayamadık. Çünkü duymadık. Ama işgal kuvvetleri karargahından yapılan açıklamalarda (İngiliz basını bunları tartışmasız gerçek olarak verdiğine göre, inanmak lazım değil mi?) “Irak’ın yüzde 50’sinin artık Saddam rejimi kontrolünde olmadığı” belirtildiğine göre, en azından “bu yüzde 50’lik bölümde” bulunmuştur diye varsayıyoruz. Haksızlık etmeyelim ama.. Gaz maskeleri ve kimyasal silahlara karşı korunum ilaçları ve aşıları ele geçiriliyor. Bu da ne demek? İngiliz basınına göre şu demek : “Kullanmayacak olsalar, korunma önlemi niye alsınlar?...” Tabii canım ! Bütün İngiliz ve Amerikan birliklerinin ve gazetecilerinin üzerlerinde taşıdıkları gaz maskeleri ve aşıları da, onun için mi yoksa? İngiliz Savunma Bakanı Hoon’un geçen haftaki açıklaması, anlatıyor gerçeği (!) : “Bizde olmadığını (kitle imha silahını kastediyor) onlar biliyor.. Onlarda olduğunu da biz biliyoruz.. ” BBC ve SKY, bu açıklamayı sorgulama zahmetine bile katlanmıyor. Daha geçen hafta Salı günü “Pentagon açıkladı..(fiile dikkat ! - ileri sürmedi, açıkladı) kitle imha silahı fabrikası bulunmuş..” diyen İngiliz televizyonları, işgal kuvveti karargahındaki brifingde General Franks’in yalanlaması karşısında hiç utanma belirtisi göstermediler bile..
       
11. TARİHİN EN HIZLI İLERLEYİŞİ !
        Bu harekatın en ilginç yönlerinden biri de, medyada hemen herkesin “ordinaryüs” derecesinde askeri uzman kesilmesi. Hani, adeta bizdeki ekonomik krizlerde 7’den 70’e herkesin ekonomist oluşuna benziyor. BBC muhabiri cepheden bildiriyor : “Tarihin en hızlı zırhlı birlik ilerleyişi. 7 günde 350 kilometre katettiler..” Zavallım, zırhlı birlikleri kimselerin yaşamadığı çöle vurup, ağır biçimde tahkim edilmiş ve çok iyi savunulduğu (görmek istemiyorlar ama 10 gün sonra anlaşılıyor tabii) şimdi ortaya çıkan kentleri “by-pass” ederek , kelimenin tam anlamı ile “tam gaz” Bağdat’a yönelmeyi “tarihin en hızlı ilerleyişi” sanıyor...
       
12. SADDAM ÖLÜ MÜ? DEĞİL Mİ? ÖLÜDÜR CANIIIM!
        Daha ilk sabahın ilk ışıklarında işgal birliklerini “muzaffer” ilan etti İngiliz ve Amerikan medyası. Füzeyi atıp, Saddam’ı oturma odasında vurmuşlardı ve rejimin çökmesi “an meselesi”ydi. Saddam televizyona çıkıp konuştuğunda “morarma”yı gizlemek için “geleneksel Anglo-Sakson medyası kuşkuculuğu ve sorgulaması”nı sergilemeye başladılar. “Nereden bilelim O’nun gerçek olduğunu?...Biz kül yutmayız..” SKY News’un Pentagon’da üslenmiş muhabiri CIA ve Pentagon kaynaklarına atfen “kanıtlamıştı” bile Saddam’ın taklidi olduğunu.. Bağdat’taki kendi muhabirleri “yemin billah” TV’deki Saddam’ın gerçek olduğunu anlatıyor, hatta stüdyoya bağlantı sırasında bu kanıtlarını anlatarak, “Washington muhabirinize ve CIA’e bunları sorun bakalım nasıl izah ediyorlar?” diyerek kendi meslektaşı ve iş arkadaşı ile kavgaya bile girişiyordu. Yahudi lobisinin borazanı Daily Telegraph, “ağır yaralandığını, kan nakli yapıldığını” öne sürüyordu. MOSSAD bile kabullenirken, bu yazıyı yazdığımız savaşın 12’nci gününde SKY ve BBC hala “Saddam olduğu öne sürülen birinin Irak televizyonunda yaptığı konuşma..” diye aktarıyor. “Bush olduğu öne sürülen bir kişi” ile “Blair olduğu öne sürülen kişi” ise, bu konuya hiç girmemeyi tercih ediyorlar. Iraklılar zaten öyle aptal (!) bir millettir ki, canlı yayında Bağdat’ın orta yerinde Saddam’ı televizyona çıkarıp vurduracaklar.. BBC ve SKY’ın (yani Rumsfeld, Hoon, Franks’in filan) gönlünden geçen de o zaten..
       
13. KİTLESEL TESLİMAT!
       İşgalin ilk gününün ilk saatlerinde Irak ordusu saflarında “yüzde 20 oranında teslim olma eğilimi”ni açıklayan uydurma anketler yayınlayan BBC ve SKY, aradan 12 gün geçtikten sonra kaç esir alındığını, kaçının sivil, kaçının Cumhuriyet Muhafızı, kaç Fedayin, kaç “milis” olduğunu hala açıklamıyorlar.
       
14. ESİRLERE MUAMELE
       Tabii ki, Amerika’nın en hassas olduğu konu buydu. Cenevre Sözleşmelerini anımsayıverdiler birden.. Daha aylar önce Guantanamo olayı gündeme geldiğinde “Ne Cenevresi? O da ne? Yenir mi, o dediğiniz şey? Yoğurt mu dediniz?” demagojisine başvuran ve Taliban esirlerini “Yasadışı savaşçılar” olarak niteleyen Amerikalılar ve yardakçısı İngilizler, bir anda uluslararası hukuku ve antlaşmaları keşfediverdiler. BBC’den SKY’a, CNN’den FOX’a tüm ekranlar, teslim alınan Iraklıların aşağılanarak, hayvanlar gibi kamyonlara doldurulduğu görüntüleri yayınlarken, bir anda Amerikan GI’larının sergilenmesini ve utanç verici biçimde kamera önünde Iraklılarca sorgulanmasını “ayıp !” çığlıkları ile değerlendirdiler. Kamuoyu tepkisinden (Londra ve Washington yönetimlerine tepkiden sözediyoruz) korkan Amerikan ve İngiliz televizyonları (SKY hariç) bu görüntüleri (Cenevre sözleşmesi yasaklıyormuş !) “görmezden” gelirken, SKY (23 Mart pazar günü) akşama doğru “mozaikleme” yolunu seçti. Ertesi sabah “mozaik”ler kaldırıldı. BBC’deki görüntü yasağı da (nedense hemen Cenevre’yi yoksaymaya karar verdiler) kalkıverdi. Amerikan televizyonları da arkadan geldiler. Yine sınıfta kaldılar, kısacası..
       
15. KULLANILAN DİL
       En güzel örnekleri en sona sakladık :
       “Saddam için bulunmaz bir propaganda fırsatı...” (SKY muhabiri Emma Hurd, Apache helikopterinin düşüşünü aktarıyor)
        “Ölü askerler, aslında çatışmada ölmedi. İnfaz edildiler” (BBC ve SKY muhabirleri, ardından Başbakan Tony Blair)
       “İngiliz birlikleri son derece tedirgin. Karşılarında sivil giysili kimseleri görünce ne yapacaklarını bilemiyorlar..” (SKY muhabiri, cepheden bildiriyor)
        “Eli silahlı adamlar, Rumaila petrol yataklarının güvenliğini tehdit ediyorlar” (BBC muhabiri durum tesbiti yapıyor)
       “Sayın komutan, Iraklılardan gelen terörist tehdit, sizi ne kadar endişelendiriyor?” (BBC sunucusu Gavin Esler, işgalci komutana soruyor)
       “Sayın komutan, Irak televizyonunu neden hedef almıyorsunuz?”
        (ABD’li gazeteci, Katar brifinginde komutana soruyor.. Belki de tavsiyede bulunuyor)
       “Sayın seyirciler.. Görüntüler dayanılamayacak kadar feci hale gelirse, kesebiliriz.. Şimdiden söyleyelim..” (SKY sunucusu, Dicle nehrindeki pilot arayışını naklen aktarırken uyarıyor)
       “Sayın seyirciler, siren sesi duyuluyor galiba.. Dinliyoruz.. Hayır.. Değilmiş.. Şu insanlara bakın.. Hala arabaları ile dolaşıyorlar.. ” (BBC sunucusu, çok üzgün ve sinirli bir ifade ile Iraklıları, neden bu kadar soğukkanlı oldukları için adeta suçluyor)
       Bu günlerin televizyon yayınlarını birileri mutlaka arşivliyordur. Savaş tarihini etüd edeceklere, ibret verici belgeler oluşturuyor bu kayıtlar.
        Ve tabii, medya tarihini...
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları