|
Kendimize neden diye sormak zorundayız. Başlamak için de Amerikan hükümetinin motivasyonları üzerine olan ve ısrarla önerilen iki temel teoriyi bir kenara bırakmak zorundayız. Bunlardan birincisi savaşı isteyenlere ait. Onlar Saddam Hüseyinin dünya barışına gerçek bir tehdit oluşturan çok kötü bir tiran olduğunu ve ne kadar kısa sürede karşı durulursa, yapmaya niyetli olduğu kötülükleri yapmaktan o kadar başarıyla alıkonulabileceğini tartışıyorlar. İkinci teori özellikle savaş karşıtları tarafından öneriliyor. Onlar da ABDnin dünya petrollerini kontrol altına almakla ilgilendiğini tartışıyorlar. Irak bu yapıda temel öğe. Saddam Hüseyinin devrilmesi ABDyi sürücü koltuğuna oturtacak. Her iki teori de güvenilir değil. Göründüğü kadarıyla dünyada herkes Saddam Hüseyinin çok kötü bir tiran olduğu konusunda aynı düşüncede ama çok azı onun dünya barışına gerçek bir tehdit olduğu konusunda ikna olmuş durumda. Pek çok insan onu jeopolitik oyunun dikkatli bir oyuncusu olarak değerlendiriyor. Kitle imha silahları depoluyor, kesinlikle. Ama bunları misilleme amacıyla herhangi birisine karşı kullanacağı kuşkulu. Kullanma olasılığı Kuzey Koreden daha az. Oldukça dar bir politik köşeye sıkışmış durumda ve hiç bir şey yapılmasa bile buradan büyük olasılıkla çıkamayacak. El-Kaide ile olan bağlantıya gelince, bu hikaye de güvenilirlikten yoksun. El-Kaide ile uçlarda taktik olarak oynayabilir ama bu ABDnin uzun zamandır yoğun bir şekilde yaptığının onda biri kadar bile olmaz. Saddam, El-Kaidenin güçlenmesi halinde, onların tasfiye edilecek dönekler listesinin neredeyse başında yer alıyor. ABD hükümeti tarafından yöneltilen suçlamalar açıklama değil propaganda. İtkiler başka yerde olmalı. Her şeyin petrol yüzünden olduğunu söyleyen alternatif görüşe ne demeli? Petrolün dünya ekonomisinin işleyişinde çok önemli bir öge olduğuna kuşku yok. Ve ABDnin bütün diğer büyük güçler gibi petrolü edebileceği kadar kontrol etmek istediğine de kuşku yok. Ve yine kuşkusuz Saddam Hüseyin devrilirse, dünyada petrol kartlarının bir şekilde yeniden dağılımı söz konusu. Ama buna gerçekten değer mi? Petrol hakkında üç önemli şey var: Petrol endüstrisinin kârlarına katılmak, (tüm üretim çeşitleri üzerinde büyük etkisi olan) dünya petrol fiyatlarını düzenlemek ve petrol kaynaklarına ulaşım (ve diğerlerinin ulaşımını engellemek). Bu üç konuda, ABD şimdi oldukça iyi gidiyor. Amerikan petrol şirketleri dünya petrol kârlarından şu anda aslan payını almakta. Petrol fiyatları 1945den bu yana ve bu dönemin önemli bir bölümünde, Suudi Arabistan hükümetinin çabalarıyla ABDnin tercihleri yönünde düzenlendi. Ve ABD dünya petrol kaynaklarının stratejik kontrolünde oldukça iyi bir konumda. Bu her üç alanda da ABDnin konumu belki geliştirilebilir. Ama bu küçük gelişme savaşın mali, ekonomik ve siyasi bedeline acaba değer mi? Tam da Bush ve Cheney petrol işinde oldukları için bunun yararının ne kadar küçük olacağından kesinlikle haberdar olmalılar. Petrol diğer itkiler için gerçekleştirilen bir yatırımın ancak ek bir yararı olabilir. O zaman ne yapacağız? Şahinlerin mantığıyla başlayalım. Onlar ABDnin dünyadaki konumunun Vietnam savaşından beri sürekli düşüşte olduğuna inanıyorlar. Bu düşüşün ana nedeninin ABD hükümetlerinin kendi dünya politikalarında zayıf ve kararsız davranmaları olduğuna inanıyorlar. Hatta bunun Reagan yönetimi için de doğru olduğuna inanıyorlar ama bunu yüksek sesle söylemeye cesaretleri yok. Basit bir çare görüyorlar. ABD kendisini kuvvet yolu ile ispatlamalı ve kendi çelik iradesini ve büyük askeri üstünlüğünü göstermeli. Bu bir kere yapıldığında dünyanın geri kalanı her şeyde Amerikan önceliğini tanıyacak ve kabul edecek. Avrupalılar hizaya girecekler. Potansiyel nükleer güç projelerinden vazgeçecekler. Amerikan doları yine yükselecek. Kökten İslamcılar çözülecek ya da başları ezilecek. Ve biz yeniden bir refah ve yüksek kâr dönemine gireceğiz. Şahinlerin tüm bunlara büyük bir kesinlik ve kararlılıkla inandıklarını anlamak zorundayız. İşte bu yüzden savaş açma üzerine dünyada dönen tüm tartışmalar sağır kulaklara ulaşıyor. Sağırlar çünkü herkesin hatalı olduğundan ve dahası kısa süre içinde herkesin ne kadar hatalı olduğunu farkedeceğinden kesinlikle eminler. Şahinlerin kendilerine güvenlerindeki bir diğer ögeyi hatırlamakta yarar var. Kısa ve görece kolay bir askeri zaferin (haftalar sürecek bir savaş, ama aylar ya da daha uzun değil) elde olduğuna inanıyorlar. ABD ve İngilteredeki nerdeyse bütün önemli emekli generellerin bu askeri hesaplamalar üzerine kuşkularını belirtmeleri gerçeği, hiç dikkate alınmıyor. Şahinler (nerdeyse hepsi sivil) kendilerini yanıt verme konusunda sıkmıyorlar bile. Bilinmeyen şey ise hâlâ hizmette bulunan kaç tane Amerikalı ve İngiliz generallin aynı şeyi söyledikleri ya da en azından düşündükleri. Bush yönetiminin tam-gaz-ileri/mahfedin-herkesi tavrının daha şimdiden Amerikanın dünya konumu üzerinde dört büyük olumsuz etkisi oldu. Jeopolitik üzerine en temel bilgisi olan herkesin bildiği gibi, ABDnin 1945den sonra en çok korkmak zorunda kaldığı koalisyon Fransa, Almanya ve Rusyanınkiydi. Amerikan politikası bunun olanaksız olmasına dayanıyordu. Böyle bir kolalisyonun en küçük ipucu görüldüğünde, ABD üçünden en az birisini ayırmak için harekete geçiyordu. DeGaulle 1945-46da Moskovaya karşı ilk defa jest yaptığında ve Willy Brandt Ostpolitiki duyurduğunda böyle olmuştu. Bu tip bir ortaklığı yaşama geçirmenin ne kadar güç olduğuna dair her çeşit neden var. George Bush tüm bu güçlükleri aştı ve ABD için bir kabusun gerçekleşmesini başardı. 1945den beri ilk defa bu üç güç çok önemli bir konuda ABDye karşı açıkça bir çizgiye dizildiler. ABDnin bu duruşa kamuoyu önünde gösterdiği tepki birliği daha da güçlendiriyor. Eğer Donald Rumsfeld, Arnavutlukun ve Makedonyanın, hatta Polonya ve Macaristanın, desteğini yüzlerine doğru sallamanın bu yeni üçlüyü korkutacağını düşünüyorsa gerçekten çok saf olmalı. ABD için bir Paris-Berlin-Moskova eksenine karşı akla gelen dostluk ekseni Çin, Kore ve Japonya ile bir jeopolitik ittifak olacaktır. Amerikalı şahinler böyle bir dostluğun kolayca başarılamamasından emin olmaya çalışıyorlar. Kuzey Koreyi çelik dişlerini gösterene kadar kışkırttılar; Güney Koreyi onların endişlerini ciddiye almayarak kırdılar; Çini daha önce olduğundan daha kuşkucu hale getirdiler; ve Japonyayı bir nükleer güç olma konusunda düşünmeye ittiler. Bravo! Bir de petrol var. Dünya petrol fiyatlarının kontrolü daha önce belirttiğim petrol ile ilgili üç konudan en önemlisi. Suudi Arabistan anahtar ülke. Suudi Arabistan, basit bir nedenden dolayı ABD için elli yıldır çalışıyor. Hanedanı için ABDnin korumasına muhtaç. ABDnin savaşa acelesi, bunun müslüman dünyada yarattığı bariz sekme etkisi, Amerikan şahinlerinin Suudilere olan açık nefreti, Şaronun neredeyse tamamen desteklenmesi Suudileri yüksek sesle Amerikan desteğinin bir korumamı yoksa dizginleme mi olduğunu düşünmeye yöneltti. İlk defa kraliyet ailesi içinde ABD ile bağlantıları gevşetmeyi destekleyen bir hizip güçleniyor görünmekte. ABD, Suudiler yerine bir yenisini kolayca bulamayacak. Suudilerin ABDnin jeopolitik çıkarları için her zaman İsrailden önemli olduğunu hatırlayın. ABD İsraili iç politik nedenler yüzünden destekliyor. Suudi yönetimini desteklemesinin nedeni ise onlara ihtiyacı olması. ABD İsrailsiz yaşayabilir. Acaba Suudilerin desteği olmadan müslüman dünyasındaki bir kargaşalıkta sağ kalabilir mi? Son olarak, ABD elli yıldır nükleer silahlanmayı durdurmayı cesaretle deniyor. Bush yönetimi iki kısa yıl içinde Kuzey Kore ve şimdi de İranın nükleer programlarını hızlandırmalarını ve bunu da açıkça göstermekten korkmamalarını sağlamayı becerdi. Eğer ABD Irakta (kullanabileceğinin ipuçlarını verdiği gibi) nükleer silah kullanırsa bu yalnızca bir tabuyu yıkmakla kalmayacak aynı zamanda bir düzine ülkenin bu cihazlardan elde etmek için yarışmasını başlatacak. Eğer Irak savaşı çok iyi giderse ABD belki de bu dört jeopolitik geri adımdan birazcık dönebilir. Eğer savaş kötü giderse, her olumsuzluk hemen daha da güçlenecek. Şu sıralar Büyük Britanya ve Fransanın Rus tirana karşı uygarlık, hıristiyanlık ve özgürlük mücadelesi adına girdikleri Kırım savaşı hakkında birşeyler okumaktayım. Bir Britanyalı tarihçi bu itkiler üzerine 1923de şunları yazmış: İngilizlerin kınadıkları şey neredeyse daima kınamaya değer; ama yanlızca gerçekleştiği takdirde. Londrada basılan Times, 1853de savaşın en büyük destekleyicilerinden birisiydi. 1859da gazetenin editörü pişmanlıklarını dile getirdi: Bu kadar büyük bir çaba, bu kadar değersiz bir amaç için asla harcanmamıştır. Bu kadar büyük bir çabanın ve sonsuz fedakarlığın boşu boşuna yapıldığını kabul etmekte en ufak bir isteksizlik bile duymuyoruz. George Bush bürosunu terkettiğinde ABDyi görevi devraldığı zamankine göre çok daha zayıf bırakacak. Yavaş bir düşüşü çok daha hızlı bir düşüşe dönüştürmüş olacak. Acaba New York Times, 2005de yukarıdakine benzer bir şey yazacak mı? (© Immanuel Wallerstein. Bütün hakları saklıdır. Bu yazı, değiştirilmemek, yayın haklarına ilişkin çıkma korunmak koşuluyla bilgisayarlara yüklenebilir, elektronik ortamda iletilebilir ya da başkalarına postalanabilir, bilişim ağı üzerindeki ticari olmayan kamusal alanlarda yayımlanabilir. Bu metin, NTVMSNBCde yazarının izniyle yayınlanmıştır.) | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||