Home page
Haber Menüsü


Bağdat’ı(n) düşü ne biliyor musunuz?
Yeni bir savaşın eşiğinde Bağdat’tan izlenimler...
Işın Eliçin/Bağdat
NTV
    25 Kasım—  Bağdat’ta olsanız, bu kente savaş geleceğine asla inanmazsınız. Sabahları yollar işine okuluna giden insanlarla kaynıyor. Akşamüzerileri parklarda ya da sokak aralarında futbol oynayan çocuklarla karşılaşıyorsunuz. Çarşı pazar her daim kalabalık. Akşamları ev gezmeleri için, arada sırada tiyatro ya da film gösterimi için düşülüyor yollara. Bağdat’ta hareket hiç bitmiyor.  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Caddelerde tanklar da yok, askerler hiç geçit yapmıyor, sivil savuma ekiplerinin tatbikat yaptığına ya da insanların evlerine yiyecek içecek stokladığına da tanık olmadık.
       Eski ile yeninin çarpıcı bir birlikteliği var kentte. Tarihi binaların yanıbaşında bitiveren modern binalar İstanbul’daki gibi eklektik durmuyor, aksine birbirini tamamlıyor. Yüzlerce camii var irili ufaklı, ama hepsi de özenle inşa edilmiş birer anıt gibi. Yeşil bir kent Bağdat, parkları bulvarları bakımlı.
       Ama bu Bağdat’ın yabancılara gösterdiği yüzü.
       Tıpkı Bağdat’lıların size her gördükleri yerde güler yüzle “Hello, welcome” demeleri gibi. Gerçeği görmek için size gösterilenin ötesine bakmak gerek. Bağdat güzel ama Binbir Gece Masalları’ndaki gibi değil. Bağdat yorgun, Bağdat yoksul, Bağdat çaresiz.
       
İÇSAVAŞ ÇIKARSA FELAKET OLUR
       Bağdat’ın bu kadar güzel olması insana acı veriyor. ABD, bu kez sivil altyapıyı bombalamazsa, Saddam Hüseyin rejimi fazla direnmeden devrilirse ve ordu da dini ve etnik hiziplere ayrılıp birbirine düşmezse, o zaman ikinci Körfez Savaşında sadece birkaç bin Iraklı ölür. Ama Başkan Bush da babasının 1991’de yaptığı gibi su, elektrik ve kanalizasyon sistemlerini, yolları ve köprüleri hedef alırsa, sadece salgın hastalıklarla onbinlerce kişi ölecek demektir.
       Ordu bölünür de iç savaş çıkarsa, Bosna ve Lübnan’da gördüklerimiz Irak’takinin yanında mahalle kavgası gibi kalır. Ve Irak hükümetinin Petrol Karşılığında Gıda Programı çerçevesinde dağıttığı yiyecek tayınları birkaç haftalığına dahi olsa muhtaç olanlara ulaşamazsa, UNICEF’e göre kıtlık başlar Irak’ta.
       Oysa Bağdat’ta öyle şık, öyle güzel restoranlar var ki. Su ve ekmek gibi, siz sormadan masaya getirdikleri en az altı kap meze bile iki kişinin karnını doyurmaya yeterken, bir porsiyon Irak kebabı diye tabağınıza gelenle üç öğün çıkarırsınız. Irak kebabının bu restoranlarda fiyatı 6000 dinar ya da 3 dolar. Bu paraysa İran-Irak Savaşı’na katılmış bir gazinin aylık maaşından fazla. Ya da bir başka deyişle, Iraklıların yüzde 90’ı böyle bir restoranda yemek yemeyi hayal bile edemiyor.
       Ne hayal ediyor Iraklılar?
       
12 YILIN BEDELİ 1,5 MİLYON SİVİL
       Irak’a 1991’den bu yana ticaret ambargosu uygulanıyor. Ve ambargoyu dayatan Birleşmiş Milletler ancak 1995’te, Dünya Sağlık Örgütü ya da UNICEF gibi kendi kurumlarının hazırladığı raporlardaki dram daha fazla gözardı edilemez olduğunda, Petrol Karşılığında Gıda Programını yürürlüğe soktu.
       Eski raporlar “yaptırımların başlamasıyla nüfusun çoğunluğu ancak açlık sınırında beslenebiliyor -WHO,” “Nüfusun dörtte birini kıtlık tehdit ediyor - UNFAO,” “Her ay 4500 çocuk beslenme yetersizliği ve hastalıktan ölüyor -UNICEF,” diyordu.
       Aradan geçen 12 yılın bedeli, yine UNICEF rakamlarıyla, yarısı 5 yaşın altındaki çocuklar olmak üzere bir buçuk milyon sivil.
       Petrol karşılığında Gıda Programı çerçevesinde Irak belli miktarda petrol satabiliyor. Ama Saddam Hüseyin rejiminin petrolün karşılığını nakit almasına izin verilmediği için, devlet örneğin memurların maaşlarına zam yapamıyor.
       IMF’ye göre Irak dinarı Körfez Savaşı’ndan bu yana en az yüzde 6000 değer kaybetti. Bu da memur maaşlarının (ki Irak’ta öğretmenler ve doktorlar da kamu çalışanı) bugün neden 2 dolardan başladığını açıklamaya yetiyor.
       
HALKA GIDA YARDIMI
       Nakit yerine, Irak yönetimi sattığı petrol karşılığında halkın en temel ihtiyaçlarını karşılayacak ürünler satın alıyor ve bu çerçevede de bugün her bir vatandaşına temel gıda ve temizlik malzemeleri içiren aylık bir yardım paketini bedava dağıtıyor.
       Piyasa değeri 5 dolar olan bu paketteki gıdalar kişi başına günde 2000 kalori ile 43 miligram protein sağlayacak şekilde ayarlanmış. Ama nişasta ve şeker bakımından yüklü olan bu tayın, dengeli beslenmenin olmazsa olmaz unsurları vitamin, mineral ve protein çeşitliliği içermediği için kronik beslenme yetersizliği ve kansızlık son derece yaygın.
       Irak devletinin her bir vatandaşına her ay bedava dağıttığı tayınlarda şunlar var:
       Hane başına: 1 çuval un, 1 kg tuz
       Kişi başına: 5 kg pirinç, 2 kg şeker, 1 kg süttozu, 250 gr çay, 500 gr katı yağ, 250 gr kuru fasulye, 500 gr mercimek, 200 gr toz sabun, 2 adet el sabunu
       Bu durum istatistiklere de tuhaf yansıyor: Iraklı yetişkinlerin yüzde 25’i aşırı şişmanken, Iraklı hamile kadınların yüzde 60’ında kansızlık görülüyor. Birleşmiş Milletler Iraklı ailelerin yüzde 70’inden fazlasının hayatlarını ancak devletin dağıttığı yardım paketi sayesinde sürdürebildiğini belirtiyor.
       Dahası örgütün raporları ailelerin gelirlerinin yüzde 70’inden fazlasını da bu tayına katkı yapmak için harcadığını ortaya koyuyor.
       
TIBBİ CİHAZLAR DA AMBARGOLU
       Irak’ta sağlık hizmetleri de parasız, ama ne çare... Birleşmiş Milletler ambargo denetçileri biyolojik, kimyasal ya da nükleer silah yapımında da kullanılabilecekleri gerekçesiyle radyoterapi cihazlarının, kemoterapide kullanılan pek çok ilacın, hatta idrar ya da kan torbalarının, kan tüplerinin, sondaların, direnlerin bile ithalini ya tamamen yasaklamış ya da sınırlandırmış.
       Oysa Irak’ta son 12 yılda 6 kat artış gösteren kanser vakalarında örneğin, geçici bir ceza olarak öngörülmüşken her altı ayda bir ambargoların yenilenmesinde ısrar eden Amerika Birleşik Devetleri’nin Körfez Savaşı’nda kullandığı uranyumlu bombaların payı olduğu söyleniyor. (Uranyum diyorsak, hani şu radyoaktivitesini 4,5 milyar yıl kaybetmeyen, toz olup havaya, suya, toprağa, derken beslenme zincirine karışıveren maddeden söz ediyoruz. Ve hatta biliyoruz ki, maruz kaldıkları sağlık sorunlarına Körfez Savaşı sendromu adı verilen ve kendi devletlerine karşı tazminat davası açmış Amerikalı askerler de var.)
       Iraklı anababaların doğacak çocuklarının neden cinsiyetini merak etmediklerini, daha ilk kontrolden itibaren anormal olup olmadığını sormaya başladıklarını, ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
       
EĞİTİM DE DARBE ALMIŞ
       İki üniversite mezunu Tahir’le (gerçek ismi değil) Mutanabi Caddesi’nde ikinci el kitap pazarında tanıştık. 10 yıldır her Cuma kurulan bu pazara gelip tezgahını açıyor ve ona başka bir dünyanın kapılarını açtığını söylediği edebiyat klasiklerini satıyor.
       Mükemmel İngilizcesi Londra görmüş olabileceğini düşündürüyor. Kültür Bakanlığı’nda çalışmış eskiden ama evlenip çoluk çocuğa karışınca aldığı maaş yetmez olmuş; istifa etmiş işinden. Öğretmen olan eşinin maaşı ayda 6 dolar. Tahir’in sattığı kitapların fiyatı 25 centle bir dolar arasında değişiyor. “Yeni kitap satılmıyor,” diyor Tahir, “isteyen olursa getirtiyoruz ama 10 dolardan başlıyor fiyatlar. Kimse istemiyor.”
       Irak 90’lara kadar yüzde 95’le Ortadoğu’da okuma yazma oranı en yüksek ülkeydi. Bağdat’ta geçirdiğimiz iki hafta boyunca tanıştığımız yetişkin Iraklıların da çoğu zaten üniversite mezunuydu. Hatta yaşını başını almış kadın ve erkeklerin ikinci üniversitelerini bitirmek için ders çalıştıklarına bile tanık olduk. Ama UNICEF rakamları, Irak ambargolar altında yoksullaştıkça, eğitimin parasız, defter kalemin bedava olmasına karşın ana-babaların artık çocuklarını okula gönderemez olduklarını ortaya koyuyor. Okul çağındakilerin yüzde 30’u kayıt yaptırmamışlar bu yıl. Boşuna değil, sigara ya da mendil satan, köşe başlarında gelene geçene el açan az çocuk görmedik.
       
İSLAMA VURGU ARTIYOR
       Bağdat’ın camileri çok güzel demiştim. Güzeller ve sayıları hızla artıyor. Bir zamanlar Ortadoğu’nun en laik ülkesi olmakla övünen Irak, son 4 yılda İslami geçmişini canlandırmak için büyük çaba harcıyor.
       Eski sosyalist Saddam Hüseyin’in yeni inanan kimliğiyle amacı Arap dünyasında yaşadığı tecrit edilmişlikten kurtulmak, sosyalist ütopyada birleştiremediği Arapları İslam temelinde kaynaştırmak. Bütün Savaşların Anası adıyla 1998-2000 yılları arasında inşa ettirdiği camide, Irak liderinin kanıyla yazdırdığı söylenen Kuran-ı Kerim sergileniyor. Kaça mal olduğu açıklanmıyor ama bu “islam art-deco’yla buluştu” tarzı gösterişli bina için hiçbir masraftan kaçınılmamış, belli.
       Araplar da, Saddam Hüseyin’in çağrılarına son yıllarda kulak verir oldular asılna bakrsanız. Tabii Irak televzyonunun Saddam Hüseyin’i sürekli dua ederken gösteren görüntülerinden etkilenmediler, onları harekete geçiren ekonomik kaygılar. Arap ülkelerinin hemen hepsinin, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Suudi Arabistan’ın bile ekonomik büyümesi güdük kalmış durumda, hemen hepsinin iç ve dış borçları boylarını aştı çoktan, ambargoların ekonomisini üçte iki oranında küçülttüğü, inşaat sektörü dışında petrolden başka hiçbir sanayii gelişmemiş olan, mala, hizmete, tüketime aç Iraklılarla, ambargo delmek pahasına ticaret sadece Arapların değil, tüm dünyanın gözlerini kamaştırıyor.
       Bağdat’ta inşaası devam eden 4 büyük camii daha var, Saddam Hüseyin’in sipariş ettirdiği. Hatta içlerinden biri tamamlanabilirse eğer bir gün, dünyanın en büyük camii olacakmış. Bir askeri tesisin yakınlarında olduğu için fotoğrafını çektirmediler. Ama gerçekten çok büyük ve milyonlarca dolara mal olacak gibi.
       
‘BUSH’TAN BÜYÜK ALLAH VAR!’
       Saddam Hüseyin’in İslam birliği temalı kampanyasının ülke içindeki yansıması camilerle sınırlı değil.
       Artık okula giden kız çocuklarının çoğu örtünüyor. Oruç tutmayanlara rastlamak hemen hemen imkansız gibi. Camiiler her daim kalabalık. Hayalini bile kuramadıkları bir gelecek için dua ediyorlar.
       Yaklaştığını hissettikleri yeni bir savaş onları çok da korkutmuyor.
       Iraklılar kendi kaderlerini başkalarının tayin ettiğini çoktandır biliyorlar. Günügününe yaşanan yoksul hayatlarda hem geçmiş günlerin acısı, hem belirsiz bir geleceğin sancısı var. Yine de tarihin bu kiritik dönemecinde bu kiritik coğrafyanın insanları olarak sabır ve tevekkül içindeler. Ne olursa olsun diyorlar, Bush’tan büyük Allah var....
 
       
    TOP5 İsrail hücum botu Gazze kıyısını vurdu  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları