Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Açılan sandıklara göre derbi!
 
Yine de bunca yazının ardından bir “boş attım, dolu tuttu” kumarı oynamak istiyorum ben de; hem de hayatımda ilk kez. FB-GS derbisi berabere biter. Skor da yüksek ihtimalle...
 
NTV-MSNBC
 
3 Kasım—  Buyrun, uzun uzadıya bir Pazar yazısı size. Yemedim, içmedim, hatta henüz oyumu bile kullanmadım, oturdum yazıyorum. Derbinin önünde, ardında duran bazı rakamlara bakarak sonucu hakkında şimdiden tahmin yürüteyim istiyorum. Hatta “Açılan sandık sayısı” falan feşmekân der gibi, “Maça giden/gidemeyen seyirci sayısı: X, Geçerli gol sayısı: Y, Galip : Z ...” diyeyim çok istiyorum, ama ne mümkün!

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Futbolun fevakaladeliği ya da abukluğu bu değil mi zaten? Bir ülkenin bundan sonraki zaman dilimi için kaderini belirleyecek olan büyük bir genel seçimin sonuçları neredeyse henüz oy kullanılmadan belli gibiyken, en azından kim barajüstü, kim barajaltı olur, buna dair binbir türlü pi-ar günlerdir gözümüze, kulağımıza sokulmaktayken bu teknoloji çağında topu topu 22 futbolcunun 90 dakikada ne yapacağına dair en ufak bir fikrimiz yok. Sadece tahmin/umut/umutsuzluk yürütüyoruz içimize doğduğu gibi...
       Gelecekteki bir maçın sonucunu bilmek son dakikadaki “düüt!” sesi duyulana kadar mümkün olmasa da, 6 Kasım akşamına doğru iki ezeli rakip arasında daha evvelce oynanan tüm maçların röntgeni, eMaR’ı, EKaGe’si vesairesi, her bir şeyi bilimum spor servislerince çıkarılacak nasıl olsa. Ben biraz daha farklı bir şeyler bulabilir miyim diye bakınıyorum sağa sola. Mesela, Terim’e bu günlerde bu kadar yükleniyoruz madem; onun eski görev dönemindeki performanslarına bakmak istiyorum. Nispeten “elma ile elma” mukayesesi yapabilmek için.
       Ahmet Çakır’ın “O Bir İmparator” adlı kitabını elime alıyorum.
       Aşağıya, Terim’in “ilk 10 hafta” performanslarını aktarıyorum.
       
       İlk sezon : 1996-97
       
Önce TSYD oynanmış:
       GS-FB : 0-2
       GS-BJK : 1-3
       
       Vanspor - GS : 1-2
       GS- Trabzonspor : 1-0
       Kocaelispor - GS : 1-1
       GS - FB : 0-4
       Sarıyer - GS : 0-4
       GS - Dardanel : 1-0
       Gençlerbirliği - GS : 0-2
       GS - Denizli : 2-0
       Samsunspor - GS : 0-2
       GS - Gaziantepspor : 6-1
       
       1997-98 Sezonu :
       
TSYD
       BJK - GS : 0-6
       GS - FB : 4-2
       
       Ankaragücü - GS : 0-0
       GS - Bursaspor : 4-0
       Kocaelispor - GS : 1-1
       GS - Vanspor : 6-2
       FB - GS : 3-1
       GS - Antalyaspor: 2-1
       BJK - GS : 2-1
       GS - Şekerspor : 4-1
       Gençlerbirliği - GS : 3-2
       GS - Gaziantepsor : 1- 0
       
       1998-99 Sezonu :
       
TSYD Kupası
       FB - GS : 1-4
       GS - BJK : 0-0
       
       GS - Altay : 3-1
       Bursaspor - GS : 0-5
       GS - Kocaelispor : 3-1
       İstanbulspor - GS : 1-4
       GS - Erzurumspor : 5-0
       FB - GS : 2-2
       GS - Gençlerbirliği : 0-2
       Adanaspor - GS : 2-2
       GS - Samsunpor : 3-1
       Karabükspor - GS : 0-3
       
       1999-2000 Sezonu :
       
TSYD :
       GS - BJK : 1-0
       FB - GS : 1-1
       
       GS - Gaziantepsor : 1-2
       Trabzonspor - GS : 1-2
       GS - Ankaragücü : 5-0
       Adanaspor - GS : 3-4
       Samsunspor - GS : 0-1
       GS - Antalyaspor : 2-0
       Bursaspor - GS : 0-0
       GS - Göztepe : 2-0
       GS - Erzurumspor : 4-1
       Gençlerbirliği - GS : 1-1
       Bir ilginç not: 4 sezonun tümünde ilk 10 hafta içinde karşılaşılan tek takım Gençlerbirliği. Bu periyotta Terim, Gençler’i bir kere yenebilmiş, 1 beraberlik, 2 mağlubiyet almış.
       
       Şimdi, elimde hesap makinesi, ilk 4 sezonun, sırasıyla Galibiyet/Mağlubiyet/Beraberlik sayılarına bakıyorum:
       1996-97 : 8/1/1
       1997-98 : 5/3/2
       1998-99 : 7/1/2
       1999-00 : 7/1/2
       
       Bu sezon, aynı sıralamayla baktığımızda ise durum : 8/0/2
       Yani şu anda Cimbom, yalnızca bu sezonun değil, F.Terim’li tüm “ilk 10 hafta”ların zirvesinde.
       Atılan/yenilen gollere bakarsak:
       İlk 4 sezonun ortalaması : 24 gole karşılık, 9 gol
       Bu sezon 3 daha az atmış, 3 de az yemiş : 21 gole karşılık 6 gol.
       
       Bir de Fenerbahçe’nin son 5 sezondaki ilk 10 haftalarına göz atayım, mesela Lorant için de böyle bir istatistik çıkarayım istiyorum. Maalesef, Lorant için böyle bir istatistik oluşturmak henüz mümkün değil; daha “maalesef”i, ise Fenerbahçe için bu tarz bir istatistiğe veri tabanı oluşturmak, yani, aynı hocayla 5 sezonu karşılaştırmak gibi bir şey, klübün tarihinde mümkün değil.
       Bildiğim o ki, Aziz Yıldırım, göreve gelenden beri (1998’in Şubat’ı ; yani Terim’li ikinci sezonun ortaları) Bariç, Löw, Zeman, Turhan, Rıdvan, Denizli ve Lorant sahnedeydi. Ya da kısa metrajlı filmlere çıkar gibiydiler, başrol için sahne alırlarken.
       Sarı-kırmızıya gönül verenler, şampiyon yaptığı halde, Lucescu’yu gönderen yönetimlerine içerliyorlarsa, kırmızısı lacivert olanlar neye içerlesinler?
       
       Yine de yukarıdaki tablolardan ziyade bu sezonun ilk 10 haftasına bakarak Lorant’ın FB’si ile Terim’in GS’sini büyük derbiye 3 gün kala biraz daha “elma ile elma” haline getirmek gerek.
       Fenerbahçe henüz 9 maçı geride bıraktığına göre, dünkü GS-Göztepe maçını kâle almayalım:
       GS şu ana kadar 4, FB ise 5 deplasman maçı oynamış.
       İç saha maçlarına göre GS, 18 takım içinde 15 puanla lider durumda; FB ise, 10 puanla beşinci.
       Deplasman maçlarına göre puan tablosuna baktığımızda :
       GS, 8 puanla dördüncü; FB, 6 puanla dokuzuncu durumda.
       
       Toplamda ise: GS, 23 puanla lider; FB, 16 puanla dördüncü durumda. Ancak bu 7 puanlık fark bana göre çok aldatıcı. Tıpkı yukarıdaki 4 Terim sezonuyla bu sezonu karşılaştırırken olduğu gibi, GS’nin bu sezon hiçbir derbi oynamamış olduğunu atlamamak gerek. Hatta henüz dişli Anadolu takımlarıyla oynama konusunda da FB’nin çok gerisinde, Cimbom. Yani, FB, ilk 9 haftada Trabzon, Gaziantep, Gençlerbirliği gibi 3 “baba” maçı hem de deplasmanda oynayarak geride bırakırken hiçbirisinde yenilmemiş, 3 beraberlik almış. Cimbom aynı rakiplerle, hem de deplasmanda oynasaydı, şimdi puan farkı yine de 7 olur muydu; allah bilir! Perspektifi biraz daha daraltalım, oynadıkları aynı takımlar karşısındaki performanslarına bakalım:
       Ortak rakipleri Denizli, Malatya, Elazığ ve Altay olmuş. Bu 4 maçta da Galatasaray daha zorlu bir fikstür yaşamış. 4 rakiple de deplasmanda oynamış. Hiç yenilmemiş. 7 gol atıp 4 gol yemiş, 8 puan toplamış.
       Denizli - GS:1-3 ; Malatya - GS:2-2 ; Elazığ - GS:0-0 ; Altay - GS:1-2
       
       Fenerbahçe ise aynı takımların sadece ikisiyle deplasmanda oynamış; 8 gol atıp 7 gol yemiş, 9 puan toplamış.
       FB - Denizli:3-2 ; Malatya - FB:2-0 ; FB - Elazığ:4-2 ; Altay - FB:1-3
       Detaya girdikçe kafalar iyice karışıyor, biliyorum. Rakamsal karşılaştırmaları bir yana bırakıp
       Terim ile Lorant’ın birbirinden bağımsız, antrenörlük tecrübelerini karşılaştırmak istiyorum; o da pek doğru değil; aynı platformda “bench” çürütmüşlükleri, topu topu 9 hafta çünkü. Sadece şunu diyebilirim: Nüfus cüzdanlarına göre Terim 49, Lorant 54 yaşında. Akıl yaşlarını bilemem!
       
       Bu aralar antrenörlük psikoloji açısından ilginç bir paradoks yaşıyorlar: Lorant, Ortega gibi bir oyuncudan maksimum verim alamamanın sıkıntısı/suçlaması altında ezilmemeye çabalıyor; Terim ise çok verim aldığı Hagi’den mahrum kaldığı şu günlerde maruz kaldığı o illet “Rüştünü, Hagi yokken ispatlayabilecek mi?” sorusunun altında ezilmemeye çalışıyor.
       
       Lorant, “elimdeki kadroyu ben mi kurdum; ben olsam, Ortega’yı alır mıydım ki?” diye sessiz isyanlarda ve “oynatsam bir türlü, oynatmasam bir türlü...” çıkmazında. Terim’in çıkmazı aynı, derdi başka : “Yenileri oynatsam bir türlü, oynatmasam bir türlü; çünkü bütün kadroyu ben kurdum!”.
       Bunca lafın ardından, artık bir tahmin yapmalıyım!
       
       Herhangi bir Anadolu takımıyla oynanacak bir iç saha maçı öncesinde bile sonuç için “şöyle- şöyle biter” diyebilmek mümkün değilken, üstelik derbilerin, sonucu en fazla muamma olan maçlar olduğunu bile bile ahkâm kesmek, geçenlerde satın aldığım Bob Fenster’in “Salaklık Tarihi” adlı kitabında yer almaya hak kazanmak gibi bir şey aslında. (Sahi bazen ben bile yazdığım yazılardan sıkılıyorum, siz sıkılmıyor musunuz? Biraz renk katmak için, bundan böyle her yazımın sonuna o kitaptan bir alıntıyı koymama ne dersiniz?)
       
       Yine de bunca yazının ardından bir “boş attım, dolu tuttu” kumarı oynamak istiyorum ben de; hem de hayatımda ilk kez. Ben diyorum ki sezonun ilk “harbi” derbisi, dünyanın üçüncü büyük ürkütücü derbisi (daha fazla ürkmeyelim (!) diye misafir takıma artık bilet de vermez oldular ki, o da ayrı bir yazı konusudur. Başlığı da şu olmalıdır: “Biz asayişi sağlayamayız, maça gitmeyin kardeşim!”) FB-GS derbisi berabere biter. Skor da yüksek ihtimalle (ba-ba-ba-baaa!) 0-0 ile 2-2 arasında gider, gelir!
       Hakikaten, “Salaklık Tarihi” adlı kitaptan alıntılara başlamamın bu yazıya denk gelmesi çok uygun oldu!
       Cümlemize, öncelikle “hayırlı sandık sonuçları” çok sonra “hayırlı derbiler” efendim.
       ..............
       
       1840’ta ABD Başkanlığı’na seçilen William Henry Harrison, Mart ayı’nın fırtınalı bir gününde Washington’da açık havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddettiği için salak değildi. Salaktı, çünkü kendi sesine o kadar aşıktı ki, bir saatten uzun süren bir konuşma yaptı ve kendisi dahil herkes dondu. O gün ciddi bir soğuk algınlığına yakalanan Harrison’ın hastalığı daha sonra bir zatürreye çevirdi ve yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü. Böylece konuşarak kendini öldüren (!) ilk başkan unvanını kazanmış oldu.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları