|
Anlayacağınız, çok olumlu bir ruh haliyle vardım Ali Sami Yene. Yerime oturduğumda seyirci henüz coşmamıştı. Ta ki İmparator tünelden çıkana kadar. Futbol nankör; ben de mi buna ayak uyduruyorum diye kendimden kuşkulanmaya başlıyorum. Son zamanlarda sürekli onu eleştiriyor, aynı koltuklardan onun sayesinde coştuğum günlere ihanet eder gibi hissetmeye başlıyorum. Birden bire ne olsa beğenirsiniz; ben de herkese ağız uydurmuş İm-pa-ra-tor... İm-pa-ra-tor... diye bağırmaktayım, hem de avazım çıktığı kadar. Bayram havası + yalancı bahar havası iliklerime işlemekte. Veyahut Stat ambiyansı dedikleri bu olsa gerek. Lokomotif Moskovalılar, Putin sevimsizliğinde değiller; hele ölen rehineler için saygı duruşuna durulduğunda... Maç başlıyor. İlk 11de Brugge maçındaki Mehmet Polat yok, Arif takımda. Batista yine yok; Cihan sahada. Hakan Ünsal biraz daha canlı ama Ümit Davala yine var-ama-yok; benim gibi bahar sarhoşu ya da... Maç kontrolü Cimbomda. Her an gol atabiliriz sanki. Bir tek geriden çıkan toplarda organize atak başlatma işi Kaptan Bülentin omuzlarında; işte bu beni biraz huylandırmakta. Üstelik İngiliz futboluna da benzemiyor ki oynadığımız oyun, habire uzun pas denemeleri hayra alâmet olsun. Ergün de durgun. Baliç bir şeyler yapmak istiyor ama Brugge maçındaki gibi rahat değil. Christian sağa sola deplase olurken Hakan Şükür formatında. Bu sezon oynadığı hiçbir maçta, asist kralı Ariften al da at lüksünde bir orta alamadığı için hastalıklı bir yakıştırma var kafamda. Acaba Arif, Christian yerine Ümit Karan mı oynatılsın istiyor diye düşünüyorum. Ta ki 17. dakikaya kadar. O dakikada Christianın Diyarbakır maçında Hasana yaptığı ve Hasanın artistik vole iştahını kabartan ortanın aynısını bu kez Arif Christiana yapıyor. İlk kez! Al da at pası işte. Christian sağdan gelen ortaya sol ayakla vurunca heba oluyor o müsait pozisyon. Sonra birkaç kez de Arif, Pinto ve Baliç girmeyi deniyorlar ceza sahasına ama, Lokomotif Moskova defansı kendi adına yakışır hızda. Süratli bildiğimiz Arif bile birkaç kez 2-3 metre önde başladığı, içeriye dalma koşularında rakibinin gerisinde kalıp pozisyon kaybediyor. Galatasaray atacaksa bu yarıda atmalı golü. Boşa giden her atak girişimi bir de organizasyon bozukluğuyla birleşince, yorulacak Cimbom ve L. Moskova daha rahat oynama şansı bulacak. Cimbom, ilk yarı biterken topa daha çok sahip, rakip yarı sahada daha çok dolaşmakta ama iş atak olgunluğuna ve ceza alanı içinde varyasyonlar yaratmaya gelince el ayak birbirine dolaşmakta. Olsun; böyle giderse biz bu takımı yeneriz. Bir tek şu Cihanın ne yaptığını bir anlayabilsem. Bugün o, bana, geçen sezonların Bülent Akınını hatırlatmakta. Devre arasında sahada ısınan yedeklere bakıyorum. Birkaç ay öncesinin Dünya Karması bankolarından Hasan Şaş böyle bir maçta hâlâ ısınıyor ya; pes sana Hasan! Ya Berkant? O neden devre arasında ısınmaktan dahi aciz şu sıralar? Herkes gibi ben de, açılamayan Rus kilidine devre arası çilingirliği yapmaktayım; hem de oturduğum yerden. Ümit Karan illa ki girmeli diye düşünüyorum. Kim çıkar peki? Bence Pinto. Çok çalışır gibi gözükse de bir net pozisyona ne kendi girebiliyor ne de onun sayesinde arkadaşları... Arif de kötü bir gününde sanki; ama onun en bereketli olduğu dönemleri düşünüyorum. Sanki Ümit K. yıpratıyor, o fırsat kollayıp atıyordu diye hatırlıyorum. Son zamanlarda ikisini yanyana oynarken hatırlamıyorum ki hiç! Bir de Cihanın yerine Batista oynamalı diye düşünürken ikinci yarı başlıyor. Batista var gerçekten ama Cihan da var. Ümit Karan yine yok. Onun yerine Hasan sahada. Pinto mu çıkmış? I-ıh! Baliç kalmış soyunma odasında. Bir de Arif. Batista canlılık getiriyor ama gol bir türlü gelmiyor. En atak gözüktüğümüz dakikalarda bile rakibin 6-7 kişilik defansına toslamaktayız. Yine de kaza golü yeme riski az gibi. Bülent ve Emre süper oynuyorlar, tek tük Rus ataklarını iyi savuşturuyorlar. Son yarım saate girilirken cep telefonum bipleniyor. Mesajı okuyorum: Brugge :0 - Barcelona :1 Yaşasın! Bizim gol de şimdi gelir artık derken yağmur başlıyor. Hava sevimsizleşip değişiyor. Sol taraftan bir atak, Mondragona bakıyorum bir ayakta, bir dizlerinin üstünde. Uzaklaştırın şu topu diye bağırmaya bile fırsat yok. Top ağlarımızda. Dakika 70, yaş yetmiş sanki. Çöküp kalıyorum öylece. Artık bunlar hiç ileri çıkmaz, bize boş alan bırakmazlar derken Hasan dalıyor, çakıyor ve 1-1. Ohh! Sil baştan. Dakika 72 ve 3 dakika öncesine dönmüş gibiyiz. Hâlâ bir gol lazım, bir. Biz gol beklerken henüz 75. dakika dolmamıştı ki, Evseev adlı oyuncuları bir korner topuna iyi yükselip kafayı çakıverdi. Durum 1-2. Şok üstüne şok. Bir beraberlik alabilsek bir üst tura daha rahat gideriz belki. Olmuyor. Cihanın yerine giren Felipenin topu sürekli sol ayağının dışıyla rakibin sağına alarak attığı o müthiş (!) çalımlar da fayda etmiyor. Oysa Brugge hâlâ mâğlupmuş. Bir beraberlik, bu ümidi 13 Kasımda Noucampa nispeten daha sağlam taşırdı ama olmuyor. Maç bitiyor. Sen kendi sahanda oynadığın üç maçta toplam bir puanı ancak alabiliyorsan; sezon başında yüreğimizi pofpoflayan o Devler Liginde Final hedefi de hayal olur gider. UEFA mı? Doğru, UEFA şansımız hâlâ var. Hatta başka şeylerle de avunabiliriz. Mesela koskoca Bayern Münihin o şansı da kalmamışmış. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||