|
Son yıllarda, özellikle görsel medyanın iştahla sarıldığı genç bakış penceresi, bu seçim döneminde de ardına kadar açıldı. Aslında, bu gençliğe kulak verme atağı hiç yeni değil: Trend avcılığı, trend keşfi, trend mucitliği ve giderek trend uydurmacılığı uzunca bir sürede epey mesafe aldı. 90lı yıllardan itibaren hemen hemen bütün sahici trendler imha olduğundan, sentetik trend ihtiyacı daha da belirleyici hale geldi. Kalabalık olanı, son kullanma tarihi geçen bir şeyi trend haline getiremiyorsanız, bulduğunuz ve arzuladığınız trendleri kalabalıklaştırmak veya hakim kılmak zorunda kalırsınız. Müşteriyi suça ortak etmek için de, trendleri dayatma hortumla mideye dolduramayınca ona sentetik bir lezzet üretirsiniz. İşte bu çerçevede gençlik, fikirlerinden, yönünden, çeşitliliğinden ve daha bir çok özelliğinden bağımsızlaştırılarak kendi başına bir trend haline geldi/getirildi. Sanki, birşeyi gençler söyleyince, çok daha önemli, çok daha sahici, çok daha doğru oluyormuş ve daha önemlisi gençlere verilen (veya verilemeyen) cevap herşeyden daha gerçekmiş ya da önemliymiş gibi. Gençler gelecektir sözü, bir kronolojik determinizm meselesi değil de, bir ahlaki durum gibi aktarılıyor. Bu yüzden, seçim programlarında üniversiteli gençlerin karşısına adaylar, politikacılar yerleştirildi. Onlara sorular sorduruldu, insanların onlara doyurucu cevaplar vermeleri istendi. Ancak, ortaya çıkan tabloda; oldukça yaşlı geleceği emanet edeceğimiz gençler söylemi, emanetin kendisinin son derece yaşlı olması ve gençlerin de taş plak lezzetindeki görüşleriyle sadece bir gürültü kirliliği elde edilebildi. GENÇLERİ DİNLEMEK Türkiye gibi son derece genç bir nüfusa sahip olan bir ülkede, nüfusun en kalabalık ve en sorunlu kesiminin nabzını tutmak elbette çok önemli. Fakat, alınan bu nabzın temsil kabiliyeti ve alınan sonucun tartışma zemininde ciddi problemler var. Galiba, bu problemli sonuca giden yolda, görüşün öznesinden çok, onlara kulak verme nedenleri ve biçimlerinin de çok önemli bir etkisi var. Yukarıda belirtilen sentetik trend meselesinin yanına, kolaycılığı da eklemek gerek. Biri Bizi Gözetliyor estetiği ve zihniyeti ile zirve yapan bir kolaylık-kolaycılık bu. Konuşan Türkiye sloganını bir tür gevezelik ruhsatı veya bir talimat gibi algılayan ve Andy Warholu haklı çıkartarak bir kaç dakikalığına ünlü olmaya yatkın gençler, ses kaydı için çok elverişli bir kaynak oluşturuyor. Gençliğin kalabalık bir tüketici topluluğu olması, televizyon dünyası için ucuza malolacak katılımcılar olması, dinazorlara karşı doğal müttefik olarak algılanmaları gibi yan nedenleri de eklemek gerek... Dinlemenin, öğrenmenin, bilmenin, tutarlılığın ve daha da önemlisi durmanın bir erdem olmaktan çıkıp, konuşmanın, laf söylemenin ve daha çok söz üretmenin önemli hale gelmesine en heyecanlı destek gençlerden geliyor. İlginçliğe, çarpıcılığa ve daha çok kişi tarafından duyulmasına feda edilen içerikler ile kesinliğe, keskinliğe ve hedef vurmaya odaklanmış biçimler dünyasındaki bir konuşkanlık bu. Ortaya çıkan; Konuşan Türkiye ve dinlemeyen memleket. (Herkes konuşmaya başladığında dünya sağırlığa uyanacak Milan Kundera, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı) Öğrenilmiş, öğretilmiş olanı sormak, sadece gençlerin ağzından çıktığı için, daha ilginç ve daha anlamlı olamaz herhalde. Hele, büyüklerden devralınmış, üstelik de altı boş olduğu için daha temelsiz bir içerik kazanmış küstahlık katlanılır gibi değil. GENÇLER NE DİYOR? Ne söyledikleri ve nasıl söylediklerinin ne önemi var? Sonuçta, onların düşündüklerini öğreniyoruz. Bu da, azımsanacak bir şey değil. Eğer söz, ikinci bir kişiye gittiği anda söz oluyorsa; birinin söyledikleri sadece kendisi olamaz ki. Ve nerede ve nereye söylediğinden bağımsızlaştırılamaz. Ve yine biz, onların düşüncelerini değil, mevcut zemine kattıklarını izleriz ancak. Biraz kaba kaçacak ama, hayvanat bahçesinde vahşi hayatı aramak gibi bir şey bu. Peki, konuşan gençlerden öğrendiğimiz ne?: Toy muhafazakarlarla, bunak liberallerin atışması. Vergi veren ve hesap soran vatandaş küstahlığının, daha kuruş vergi ödemeden yapılan parodisi. Geleceğini arayan değil, geçmişini peşinden sürükleyen bir akıl tutulması. İnanmadığı, inanıp inanmadığını sorgulamadığı basmakalıp doğruların sıralandığı sorunlu bir ezber... Gençlik sözkonusu olduğunda, yüzyıllardır değişmeden sıralanan bazı vasıflar vardır: Ataklık, özgürlükçülük, delikanlılık, yenilik, ilericilik, isyankarlık, heyecanlılık, dinamizm, farklılık vb. Bunların pek çoğu da, fizyolojik ve psikolojik temelleri ortaya konmuş bilimsel hakikatler. Ancak, bu özelliklerin mutlak olabilmesi ancak labaratuvar koşullarında mümkün. Çünkü, bu sıfatların hepsinin toplumsal anlamları mutlak değil. İşte bu yüzden, gençlerden çok az genç ses çıkıyor. Uzmanlığı en çok onlar önemsiyor. Kontrolü en çok onlar talep ediyor. Cümlelelerini birilerine benzetmeye en çok onlar uğraşıyor. Konuşkan kalabalıklar arasında, kendi başına bir değer haline gelen katagorik bir kütle oluşturan gençler, genellikle tartışmanın ateşleyicisi olarak rol ediniyor. Fakat bu ateşleyicilik, yeni fikirleri yürürlüğe sokarken değil, ya çok keskin bir tepki ya da çok katı bir savunma şeklinde tezahür ediyor. GENÇLERİN SİYASETE DAHLİ Program yapımcısı/sunucusunun dikkat kesilmiş ifade takınarak ve gözleriyle işte diye işaret ettiği uzunca konuşan gençler ise; genellikle büyümüşte küçülmüş cinsinden. Hani anne babalarınızın örnek göstermesinden usandığınız, aklınıza geldiğinde tüylerinizi diken diken eden tiplerin daha rafine örnekleri. Bunlar da genellikle 2000li yıllara gelirken veya lisan bilenleri milenyum falan diye lafa giren ve erken yuppie edasıyla konuşan gençler. Siyasette dahil olma talebini dile getiren, hatta bu konuda örgütlenmiş genç gruplarına baktığınızda da giyimlerinden, konuşmalarına kadar hiç bir gençlik alameti göremiyoruz... Devrin ruhuyla onlar daha barışıklar. Sistemle meselelerinden çok, ricaları ve beni görün dertleri var. Daha bol jöle kullanmaktan fazla bir genç bakışın izi bile yok... Gençlik fetişizminin ürettiği, hatta ismine bile taşıyan siyasi organizasyonların 19. yüzyıl milliyetçi diskuruyla, eski tarzın kötü bir parodisi kıvamındaki en sakil propaganda teknikleriyle ve en düz popülizmin eşliğinde elde ettiği destek, genç vizyonun bu göstergesi midir acaba? Biri Bizi Gözetliyor evinin yoğun destek alanlarının vasıfları ile Türkiyenin içinde bulunduğu siyasi akıl tutulmasının mahsülü yeni siyasi denge atmosferi arasında biraz fazla paralellik yok mu? Gençlerin gerçek rol modellerinin ister televole Türkiyesinde, ister BBG evinde, isterse siyaset dünyasında kimler olduğunu zannediyoruz? İşte bu yüzden, eskiler gitsin, yaşasın yeniler sloganı eşliğinde, gençleri dinliyoruz, onlara söz veriyoruz yaklaşımı ve bu zorlama çabanın çizdiği resim, kendi başına bir hakikat, daha sahici bir içerik sunmuyor bize... Yirmi yıllık bir profesörün bile ihtiyatla kullandığı akademik bir titri, dana üniversitenin ikinci sınıfında fütursuzca kullanabilen bir öğrencinin sorduğu soru neden daha isabetli olsun ki? Üstelik, bu sorular kendilerinin bile değilse... Zaten eğer gençler, kendilerinin ve bu gezegenin geleceği konusunda daha sorgulayıcı bir tavır içinde oldukları için daha isabetli sorular üretiyor olsalardı; önce bunun sonuçlarını aldıkları cevapları değerlendirmelerinde görüyor olurduk... Bu yüzden gençlere kulak vermekten önce, onlara gençliklerini geri vermek ya da daha doğrusu onların bunu geri almaları gerikiyor galiba... | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||