Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Brugge: 3, Baliç: 1, İmparator: 0
 
“Üç ihtimalli maç” oluyor da üç sonuçlu maç olmaz mı? Neden olmasın? Futbolda her şey mümkün!
 
NTV-MSNBC
 
24 Ekim—  Bakınız, daha bu akşam neler neler oldu? Son bir senedir Avrupa deplasmanında yenilmeyen Cimbom, bana göre grubun en zayıf (“GS’den sonra” demeye hâlâ dilim varmıyor) takımı olan Brugge karşısında bu unvanını da bıraktı işte! Daha başka neler oldu? Galip gelse rahatlayacağı, galip gelse bir üst turu hemen hemen garantileyeceği maça forvetsiz çıkmayı marifet saydı mesela.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Arif Erdem’in forvet olduğuna inanamayan bir tek ben olsaydım, onun gol kralı olduğu sezonun ardından, elde başka 2 forvet daha varken bir dördüncüsünü arar mıydı hoca/yönetim/camia? Demek ki, Arif ilk 11’de olduğu halde “forvetsiz çıkıldı” demem pek de yanlış değil.
       “Pinto” mu dediniz? Evet. Galiba o da forvet olarak denendi; hem de böylesi bir maçta. Dedim ya, futbolda her şey mümkün, hele yaratıcılığın sınırı yok!
       
       Diyelim ki ve son demeçlerden öyle anlamış olalım ki, hocamızın ilk hedefi beraberlikti; sahasında mutlak galip gelmesi gereken ve kanatları iyi kullandığı bilinen Brugge’e karşı bu akşam, kendi defansımızdaki sağ ve sol uç adamlarımızın son zamanlardaki en zor maçlarından birini çıkartmış olmalarını beklersiniz değil mi? Hiç de öyle olmadı oysa...
       Spikerin ağzından Hakan ve Ümit isimlerini topu topu kaç kere duyduk? En üretken futbol, kanatları iyi kullanmaktan geçiyorken (Hakan’ın ilk yarıda birkaç ortasına şahit olduk, diyelim) Ümit’in bir tane bindirme ve orta yaptığına şahit olabildik mi?
       Bırakın ileri çıkıp orta yapmayı, yenilen üç gole de, tekrar gösterildiklerinde bakıyorum, bu iki torpilli delikanlı gollerde lütfedip ekrana dahi girememişler. Kabak kimin başına patladı? Garibim Emre’nin. Topu habire taca, kornere atmaktan bıkıp usanmıştı ki, bir kez de çalım atıp savuşturayım derken avlandı, rakibe “al, golünü at” dedi.
       
       İmparator maç boyunca sürekli kızıyor, bağırıyor, çağırıyor ama birisi çıkıp ona “hocam, ideal onbirinizi sayar mısınız?” diye sorsa, sesi çıkmayacak; çünkü hâlâ kendisi de bilemiyor. Zaten kimse de çıkıp böyle şeyleri ona kolay kolay soramıyor? Mesela maçtan hemen sonra ekrana, TV kanalarının en hatırı sayılır gevezelerinden bir spiker ile İmparator birlikte geliyorlar. Spiker, İmparator’un iki âni ve sert bakışına maruz kalınca, neredeyse geçenlerde ayağından vurulan Derya Tuna gibi “bırakmayın beni, yalnız bırakmayın” diye arkasındakilere feryat edecek!
       Huzursuzlukla gevelenen birkaç ‘gak-guk’tan sonra 3. ve son soruda cesaretini anca toplayarak “Hocam, lütfen yanlış anlamayın ama...” diye söze başlıyor. Huzursuzluk, çekingenlik normal. Ne de olsa, karşısındaki kişi “kamyon şoförü” lakaplı biri değil artık!
       
       Dönelim tekrar maça. Galatasaray (ya da İmparator) bu maçı kaybetmiş olabilir ama Baliç’i kazandığı kesin. Nihayet eski Baliç’i izlemeye başladık; bu garip kadroyla çok az oynamışlığına rağmen, takımın en eskisi gibiydi, tek başına didindi, durdu. Golün pozisyonunu da adeta yoktan vâr etti. Ofsayta rağmen, Pinto, beraberliği sağlayınca, “şimdi Brugge üzerimize gelir, ikinci golü bulabiliriz” diyorduk ki, aynen öyle oldu! Brugge üzerimize geldi durdu ama iki de gol buldu.
       İlk yarının ilk 15 dakikasındaki atak varyasyonlarından sonra, geride kalan bölümün tamamında çaresiz bir Galatasaray vardı sahada. Devre arasında Felipe, hemen sonra da Ayhan girdi oyuna ama ikisi de Cimbom’un naçar görüntüsünü düzeltmekten acizdiler. Haftalardır iki kişilik oynayan Batista’nın orta sahadaki katkısı da bu maçta iyice belgelenmiş oldu; Ayhan + Cihan bir Batista olamadılar. Taze kan (ama kan şekeri düşüktü galiba!) Felipe de birkaç ara pası ile asist yapmaya çalıştı, işte o kadar.
       Sahadaki, belki de en rabıtasız ayaklara sahip olan Martens bir gol, bir dolu da pozisyonun kahramanı olarak yıldızlaşıp Mondragon’u çaresiz bırakırken, bizim, “forvet” olmaya çalışan ileri uç adamlarımız ve bilhassa “forvet” diye transfer edilen, antrenmanların gol kralı, resmi maçların siftahsızı Christian, 39’luk Verlinden’i bir kez bile zorlayamadılar.
       Christian’ın bu maçta gol atması zaten imkansızdı, çünkü o, top sürmeyi seven, ayağında topla rakip defansı yıpratan bir golcü değil, o, sağdan soldan ortalarla beslendiğinde gol atabilecek yapıda bir oyuncu. Oysa sol kanat, Ergün sayesinde neyse de, sağ kanattan bir kere bile doğru dürüst atak ve orta gelmedi ki.
        Sonuç olarak: Bir maç daha geride kaldı; Galatasaray seyircisi Godot’u bekler gibi hâlâ eski günleri, en azından ideal 11’i şıp diye sayabileceği günleri beklemekte... Bu arada Bor’un pazarı da geçmekte, yakında süreriz eşeği o meşhur Annemizin Ligi’ne.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları