|
|
Teknolojik gelişme sürekli yeni buluşların kapısını açıyor ve biz insanlar, bakış açımızı genişletecek, bambaşka boyutları keşfedecek sulara doğru yelken açıyoruz. Bu gelişmenin arkasında, gecesini gündüzüne katan, hatta kendi yaşamını feda edebilen on binlerce bilim adamı duruyor. Bu özverili çalışmalarda büyük pay sahibi olanlardan biri kuşkusuz teorik fiziğin dehası Stephen William Hawking. | ||||
Eisnteinın Enerji (E), kütle (m) ve ışık hızı (c) arasındaki eşitliği, küçük bir kütlenin büyük miktarda bir enerjiye denk geldiğini gösteriyor: E=mc²
|
Yazımın ilk bölümünde, çağdaşımız olan bu büyük düşünürün yaşamından kesitler sunmuş ve yazdığı kitaplardaki genel yaklaşımları sizler için özetlemeye çalışmıştım. Bu yazıyı yayınlamamızın üzerinden bir hafta geçti ve hala siz değerli bilim takipçilerinden yoğun e-postalar alıyorum. Umarım bu yaz yazı -ve elbette kitabın kendisi de- ilgi görür. Hawkingin yazarlığındaki ince zeka oyunlarını ve teorilerindeki ironik kurguyu tadabilmek için mutlaka bu kitapları büyük bir titizlikle okumak gerekiyor. BİLİMİN ÜZERİNİ ÖRTEN KUTSALLIK PERDESİ Ceviz Kabuğundaki Evrenin kapak içinde Profesör Hawkingin amacı şu güzel cümleyle özetlenmiş: Evrenin kalbinde yatan, kavranması güç teorilerle bilimin üzerini örten kutsallık perdesini kaldırmak. Bilimin tutuculuğunu ve iç sıkıntılarını tartışmaya başlamak sanırım Marsa canlı göndermekten daha uzun süren bir serüven anlamına geliyor. Bu yüzden mümkün olduğunca kitabın içeriğine ve kavratmak istedikleriyle ilgilenip, özel görüşlerimi siz değerli okurlarımla birebir yazışmalarıma saklayacağım. |
|||
Hiçbir şey, zaman ve uzay kadar aklımı kurcalamaz. Aynı zamanda hiçbir şey, beni zaman ve uzaydan daha az endişelendiremez. Çünkü; onları, hiçbir zaman düşünmem.
CHARLES LAMB 19. Yüzyıl yazarlarından |
Kitap 7 bölümden oluşuyor; son kısımda ise Terimler Sözlüğü, Önerilen Ek Kaynaklar ve Söz Dizini dikkatli biçimde yerleştirilerek okurun işi kolaylaştırılmış. Kitabın her bölümünden söz etmeye kalksam sanırım bir web sitesinde olmaması gereken bir yazı çıkacak ortaya. Bu yüzden birkaç bölümden söz ederek kitabın atmosferini sizlere sunmaya çalışacağım. Kitaptaki her bölüm esasen ayrı bir yazı konusu. Özellikle de Geleceğin Öngörülmesi, Geçmişin Korunması ve Geleceğimiz Nedir? adlı bölümlerdeki konular ilerleyen günlerde ve haftalarda ele almak istiyorum. ÇAĞIMIZIN ÖZGÜR KAŞİFİ: ALBERT EİNSTEİN Kitabın ilk bölümde, Albert Einsteinın, sapasağlam betondan yaptığı temel kuramları güncel bilgilerle harmanlanarak sunuluyor. 19. yüzyılın sonlarından itibaren uzay ve zamanla ilgili araştırmaların sayısında devrimsel bir artış oldu. Sürekli deneyler yapılıyor ancak bu laboratuar deneylerinin pek çoğunda somut bir gelişme kaydedilemiyordu. Belki de deneylerin tek faydası hataların sayısını artırarak gerçeğe yaklaşmak oldu. |
|||
Sıradan bir solucanın beyni, günümüzde bilgi-işlem gücü açısından bilgisayarlarımızı geride bırakıyor.
STEPHEN HAWKING |
Einsteinın 1905te yayınladığı üç makale, zaman ve uzay kavramlarıyla ilgili görüşleri altüst etti. Günümüze kadar üzerine bir çok kat atılan Einsteinin bu güçlü temelinin çekirdeğinde çok önemli bir varsayım yatıyor: Doğa kanunları, serbest hareket eden bütün gözlemciler için aynıdır. Bir başka deyişle asıl mesele, sadece göreli hareketin önemli olması. Göreliliğin en önemli yansımasını kütle ile enerji arasındaki ilişkide görmek mümkün. Einstein, hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı hareket edemeyeceğini öne sürmüş ve kütle ve enerji denkliğini, -sonradan çok meşhur olarak tişört ve fincanlara yazılan- E=mc² eşitliğiyle açıkladı. Bu buluşlar büyük bir gelişimin ve değişimin habercisi oldu. Aradan çok fazla zaman geçmeden, insanoğlu yeteneğini kendi türü ve gezegeni için tehdit oluşturacak silahlara dönüştürme hünerini de gösterdi. Geçtiğimiz sene yazdığım Cehennem Silahının Doğuşu (http://www.ntvmsnbc.com/news/106899.asp) başlıklı makalemde bu konuyla ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz. ZAMAN SÜREKLİ AKAN BİR DERE MİDİR, BÜTÜN RÜYALARIMIZI TAŞIYAN? |
|||
Embriyoların insan vücudu dışında büyütülmesiyle daha büyük beyinler ve daha gelişmiş bir zeka sağlayacaktır.
STEPHEN HAWKING |
Murathan Mungan bir söyleşisinde Zamana uğraşmayan şair yoktur demişti. Munganın şiirlerinde bol bol görürsünüz zamana kafa tutan, ama bir yandan da onunla uzlaşmaya çalışan dizeleri. Binlerce yıllık serüveninde insanlığın aklını hep kurcaladı bu kavram. Herkes bir tarafından tutup kurcalıyor ama hala anlayabilmiş değiliz tam olarak, biz mi zamanın içindeyiz yoksa o mu bizim içimizde... Nasıl başladığını, ne zaman biteceğini, bizi nereye götüreceğini hepimiz merak ederiz bazı bazı. Bunu açıklamak için başvurabileceğimiz yegane yol bilim, hatta kimilerine göre matematik... Bilim adamlarını ve filozofları tatlı bir merakla yoran bu kavramla ilgili araştırmalar çok çok eskilere dayanıyor, ancak bu kitapta, argüman sunan çalışmalardan itibaren konu ele alınıyor. Isaac Newton, günümüzden 300 yıl önce, zaman ve uzayla ilgili kendi matematiksel modelini yayınlayarak, zamanı, her iki yönde de (geçmiş ve gelecek) sonsuza uzanan bir demiryolu gibi uzaydan bağımsız olarak tarif etmişti. Profesör Hawkingin şu anda bulunduğu Cambridge Lucasian kürsüsüne sahiplik yapmış olan Newtonun zamanı uzaydan bağımsızdı, hep vardı ve ebediydi. Einsteinın çok sayıda deneyle doğrulanan Görelilik Kuramı ise, zaman ve uzayın birbiriyle ayrılmaz biçimde bağlı olduğunu sunmaktadır: Uzay, zaman olmaksızın bükülemez. Bu nedenle zamanın bir şekli vardır. Eğer siz de zamanı kavramını kurcalamak ve kendi görüşlerinize Hawkingin muhteşem perspektifini eklemek istiyorsanız kitabın 2. bölümünü itinayla okumanız gerekiyor. PROMETHEUSUN ÇALDIĞI ATEŞ YANIYOR MU HALA? |
|||
İnsanoğlu, evren tarihinin sadece küçük bir dönemi boyunca varlığını sürdürüyor. Karşılaşacağımız yabancı bir yaşam formu, bize göre çok daha ilkel veya çok daha gelişmiş olabilir.
STEPHEN HAWKING |
Kitaba adını veren 3. bölümün girişindeki Evrenin, her biri küçük bir cevizle belirlenen, birden fazla geçmişi vardır cümlesini okuduğumda, devam eden sayfalarda beni nelerin beklediğini merak ederek, içinde biraz kaygı barındıran bir rahatsızlık duydum. Belki de bu sıkıntının özünde, her insanda olduğunu düşündüğüm bir his vardı: Aklımdaki dengeler yerinden oynayacak, dengesini bulamamış düşünceler daha da savrulacak! Yazımın birinci bölümünde, Shakespearein o unutulmaz Hamlet eserinde geçen bir sözünü aktarmıştım. Kitapta da değinilen sözü hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum: Bir ceviz kabuğunda hapsolabilir ve kendimi sonsuz uzayın bir kralı sayabilirdim. Hawking için büyük önem taşıyan bu özlü sözde, devasa bir kudret ve güneş kadar büyük bir cesaret görmemek imkansız. İnsanın düşünme, algılama, hesaplama yapısının ve kapasitesinin uzay ve zamanla ilgili pek çok bilinmezi çözemediği gerçeğini bir kenara bırakmayı öğütlüyor bu söz. Belki de hiç bitiremeyeceğimiz, anahtar kelimeyi oluşturup mutlu olamayacağımız dev bir bulmacayla cebelleşiyoruz; cevap bulmaya çalışırken dönüp bakıyoruz ki, sürekli yeni sorular üretiyoruz. Adını şimdi hatırlamadığım bir fizikçi şöyle soruyordu: Cevap evrense soru ne?... Hawking de soruyor: Evren, gerçekte sonsuz mu yoksa sadece çok mu büyük? Ayrıca ölümsüz mü yoksa uzun ömürlü mü? Sonlu beynimiz sonsuz bir uzayı nasıl kavrayabilir? Buna çaba göstermemiz bile bizim için bir küstahlık olmaz mı? Klasik mitolojide insanların kullanması için, ateşi Zeustan çalan ve cüretinin bedeli olarak bir kayaya zincirlenen Prometheusun, bir kartalın ciğerinden parçalar koparmasıyla cezalandırılması kaderini göze mi alıyoruz? BİN YILLARIN MİRASI Okul zamanlarında sınavlardan sonra kullanılan bir espri vardı: Sorular çok kolay ama cevapları zor. Bu ince alayı varolmanın manası için ortaya atsak mı diye düşünüyorum. Hawkinge göre henüz evrenin tam bir tanımını yapamıyor olsak da cevaba çok yakınız. Kesin olan bir şey var, o da uzayın farklı boyut ve şekillerdeki galaksilerle sürekli uzadığı ve büyüdüğü. Biz insanlar, Samanyolu spiral galaksisinin dış tarafındaki kollarından birinde bulunan bir yıldızın yörüngesinde dönen bir gezegende yaşamaktayız. Bu kadarını bilmek yetmiyor. Geceleri gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz karanlık ve bu karanlığın içinden bize göz kırpan yıldızlar var. Görebileceğimiz ya da göremesek de varlığını bileceğimiz her şeyi açıklamayı hedeflemek boşa kürek sallamak olarak görülebilir. Ama yine de elde edeceğimiz her bilginin, insanlık evrimimizin devam eden yapı taşları niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Profesör Hawking gibi pek çok bilim adamının görüşlerini ve devraldıkları binlerce yılın mirasını paylaşmak hepimizin hakkı. Bu mirastan kendi payımızı alıp onu zenginleştirmek ve bizden sonraki nesillere teslim etmek sorumluluğundayız. Ceviz Kabuğundaki Evren, her biri farklı ufuklar açan ve hayatın her alanında bambaşka bakış açıları geliştirmemizi sağlayacak perspektifler sunuyor. Bilgilerin kara deliklerde kaybolmaması için, öncelikle farkında olmak gerekiyor. Gelecekte birbirini öldürmeyen, gelişmiş bir dünya toplumu yaratabilecek miyiz? Yoksa Shakespearein sözünü ettiği kudreti ve cesareti, kendi türümüze ve gezegenimize karşı kullanmaya devam mı edeceğiz? Sanırım savaş düğmelerine basan ellerin tutması gereken bir kitap bu. Çünkü bu kitap, insanların bilimi ve teknolojiyi kendi türü için silah olarak kullanmasının uzayın ve zamanın en büyük ahmaklığı olacağını da ortaya koyuyor. | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||