Home page
Haber Menüsü



Tehdit altındaki miras
Türkiye’de koruma altına alınan doğal mirasın büyük bölümü zarar görme ya da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Nermin Bayçın, National Geographic dergisi için hazırladığı yazıda duruma ışık tutuyor.
National Geographic/Nermin Bayçın
    7 Ekim—  Uzmanların görüşü, her noktası tehlikede olan İstanbul’un Türkiye ve dünya çapında oluşturulacak bir gündemle ele alınması gerektiği, Kapadokya ve Pamukkale’nin de ancak özel yasalara korunabileceği. Ama öncelikle koruma yasasının yaptırım gücünün artırılması gerekiyor. Çünkü yasaya aykırı uygulamalar için verilen para cezaları, tahribatların boyutu karşısında hafif kalıyor.  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Türkiye’nin 1982 yılında imzaladığı UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirası’nın Korunmasına Dair Sözleşme’nin başında vurgulanan saptamalardan biri, kültürel ve doğal mirasa yönelik tahribatın sadece doğal bozulmadan kaynaklanmadığı, değişen sosyal ve ekonomik koşulların sonucunda daha da tehlikeli boyutlara vardığı.
       Dünya Mirası listesine ilk olarak alınan üç yerin manzarası tam da bunu gösteriyor: Kapadokya bölgesini turizmin hırpalaması, İstanbul’un Tarihi alanları’nı İstanbul’un ezmesi, Divriği Ulucami ve Darüşşifası’nı ilgisizliğin tahrip etmesi... Projeler, kavramlar üretiyor; girişmeler başlatılıyor. Ancak çoğu, çarpık kentleşmenin, rantın ya da doğal ve insan kaynaklı tahribatın hızına ve gücüne erişemiyor. Koruma altına alınan alanlar delinebiliyor yada çevre değerleri gözetilmeden dereceleri indirilebiliyor.
       Uzmanların görüşü, her noktası tehlikede olan İstanbul’un Türkiye ve dünya çapında oluşturulacak bir gündemle ele alınması gerektiği, Kapadokya ve Pamukkale’nin de ancak özel yasalara korunabileceği. Ama öncelikle koruma yasasının yaptırım gücünün artırılması gerekiyor. Çünkü yasaya aykırı uygulamalar için verilen para cezaları, tahribatların boyutu karşısında hafif kalıyor. Öte yandan korumayı zedeleyici uygulamalar karşısında siyasiler, yerel yöneticileri ve kamu çalışanları koruyan yönetmeliklerin değiştirilmesi, ancak korumadan yana olan kamu ve bilim kadrolarının gözetilmesi, önerilen diğer çözümler. Sorunlar ve çözümleri burada bitmiyor. Ama sonuçta kesin olan, dünya ortak mirası niteliğinde listeye alınan dokuz alanın Türkiye’nin sorumluluğu altında olduğu. Yol hayli uzun ve zorlu görünüyor.
       
İSTANBUL
Ayasofya

       İstanbul’un Tarihi Alanları ve Semtleri’nin yer aldığı, bütünü sit kapsamında olan Tarihi Yarımada, 10 milyonu aşkın nüfusuyla plansız bir mega kente dönüşen İstanbul karşısında mega sorunlar yaşıyor.


       Kaçak inşaatlar, uygulanmayan ya da bir türlü onaylanmayan koruma projeleri, merkezi ve yerel yönetimlerin bayındırlık kapsamındaki mega girişimleri, kötü kullanımlar, trafik, kirlilik, bölgedeki iki ilçe belediyesi (Fatih ve Eminönü) ile büyükşehir belediyesinin eşgüdümlü davranmaması ve tüm bunların üstüne koruma yasasının işleyememesi Yarımada’yı tehdit ediyor. Örneğin, 1995’de alınan sit kararında öncelikle yapılması istenilen Süleymaniye ve Haliç sırtlarının koruma amaçlı uygulama planları bugüne kadar sonuçlandırılabilmiş değil. Zeyrek’in tarihi ahşap evleri yok olmaya yüz tutarken Fener ve Balat için geliştirilen ancak uzun süredir askıda olan ve UNESCO’nun girişimiyle Avrupa Birliği’nden kaynak aktarılan projenin ihalesi ise henüz gündeme geldi. Öte yandan, Süleymaniye’de, tarihi konakları yıkan otopark mafyasına karşı sonuç alınamıyor. Suriçi Koruma Amaçlı Master Planı ise bir türlü yürürlüğe girmiyor. Master Planı’ndaki en önemli kararlardan biri, Tarihi Yarımada’nın otomobilden arındırılmasıydı. Ancak Yenikapı’da kurulan Türkiye’nin en büyük feribot iskelesi, Avrupa ve Asya yakası arasında oluşturduğu yeni ulaşım arteriyle trafiği Suriçi’ne taşıdı. Yarımada’yı tehdit eden bir diğer proje ise Süleymaniye Camisi’nin dibinden ve daha bir çok önemli yapının altından geçirilmek istenen metro. Sivil inisiyatiflerin ve bilim adamlarının metronun sur dışından geçirilmesi yönündeki önerilerine ve toprak alından çıkan arkeolojik kalıntılara karşın projenin uygulanmasın devam ediliyor.
       
PAMUKKALE
Pamukkale

       Hierapolis bir yandan mineralli suları beslenen teraslarındaki doğal havuzlar ve kaynaklarıyla “beyaz güzellik”; öte yandan bu doğal örtüye yaslanarak biçimlenen eski Yunan ve Roma uygarlığının en görkemli kentlerinden Hierapolis...


       1957’den beri kazı ve restorasyon çalışmaları İtalyan arkeoloji ekibi tarafından sürdürülen antik kent ve Pamukkale, türünün dünyadaki tek örneği. Anadolu’nun iç Ege bölgesinde, Çürüksu Vadisi’nin yüksek yamaçlarında bütünleşen bu doğal ve kültürel site yönelik, özellikle sivil inisiyatiflerce başlatılan koruma mücadeleleri büyük ölçüde olumlu sonuçlar verdi.
       UNESCO’nun ivmesiye, Kültür Bakanlığı, Denizli Valiliği ve meslek kuruluşlarının katılımıyla onaylanıp yürürlüğe giren master planı kapsamında, travertenler üzerindeki altı otelin birden kaldırılması, Türkiye’de doğal ve kültürel mirasın korunmasına yönelik olarak gerçeklşen büyük çaptaki ilk yıkım. Travertenlerden geçen otoyolun iptal edilmesi de olumlu gelişmelerden biri. Ancak arkeolojik sit alanı içinde yaşamaya çalışan eski Ören Mahallesi, Hierapolis’in nekropol (mezarlık) alanından geçen trafik, iki km. Uzaklıktaki Karahayıt Belediyesi’nin bağımsız imar uygulamaları ve burada yoğunlaşan otellerin termal kaynakları aşırı derecede kullanması, varlığı suya dayalı Pamukkale’yi tehdit eden unsurlar. Kültür Bakanlığı, Dünya Bankası kredisiyle Toplumsal Kalkınma ve Kültür Miras Proesi çerçevesinde, bu sorunlara çözüm üretmeye hazırlanıyor.
       
NEMRUT DAĞI
Nemrut
       Nemrut Dağı Doğu Torosları’ın yüksek bir zirvesinde, deniz seviyesinden 2150 m. yukarıda, dağlara ve sonsuz düzlüğüyle uzanıp giden Mezopotamya’ya hakim konumdaki bir anıtmezar. Adıyaman, Kahta yakınlarında, Nemrut Dağı’nın tepesinde 40m. yüksekliğiyle yapay bir zirve oluşturan bu tümülüs (mezar), dünyanın bir eşi olmayan yapıtları arasında yer alıyor.


       Üzeri aynı boyutlarda ufaltılmış kırma taşlarla örrtülü tümülüsün en çarpıcı kalıntıları, teraslarındaki tahta oturmuş dev tanrı heykelleri. Kommagene Kralı 1. antiokhos’a ait mezardaki bu heykeller ve yazıtlar, Yunan ve Pers kültürlerinin bir sentezini gösteren eşi bulunmaz örnekler. Antiakhos’un anıtı, İÖ ikinci yüzyılda, Kuzey Suriye ve Fırat kıyılarında ortaya çıkan krallık hakkında yeni bilgiler elde edilmesi, dönemin kültürleri ve birbirleriyle olan ilişkilerinin anlaşılması açısından oldukça önemli.
       Nemrut anıtı, doğa şartlarına yaklaşık iki binyıldır dayanıyor. Ancak kopan başları teraslara saçılmış heykellerin yüzeylerinde çatlaklar ve ayrılmalar söz konusu. Doğu terastaki heykeller, Uluslararası Nemrut Vakfı ve Kültür Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışmalarla bu yıl kendi platforna tışında. Kurtarma ve restorasyon amaçlı Nemrut Projesi’yle tüm kalıntıların onarılması ve çevrenin düzenlenmesi hedefleniyor.
       
HATTUŞA (BOĞAZKÖY)
Hattuşa (Boğazköy)
       Hattuşa (Boğazköy) Kral Kalesi’ndeki sarayları, yönetsel yapıları, 30 kadar tapınağı, kenti çift sıra çeviren yedi km. Uzunluğundaki savunma surları, Arslanlı Kapı, Kral Kapısı ve Sfenksli Kapı’larının yanı sıra, kenti dışındaki Yazılkaya tapınağıyla görkemli bir anıt kenti.


       İÖ ikinci binyılda Anadolu ve Kuzey Suriye’de hüküm süren Hitit İmparatorluğu’nun merkezi konumundaki Hattuşa, Çorum’un Boğazkale ilçesinde bulunuyor. Dönemin en büyük güçleri arasında anılan Hitit Devleti’nin geride bıraktığı on binlerce çivi yazılı tablet, yaklaşık 4000 yıl önce var olan bir uygarlığın en değerleri kanıtlarını temsil ediyor.
       O dönemde Anadolu’nun en büyük arşivine sahip olan Hattuşa’nın 30 bin parça tableti, bu niteliğinden dolayı 2001 yılında UNESCO Dünya Belleği Listesi’ne alındı. Alman arkeoloji ekibi tarafından sürdürülmekte olan kazılarda yeni bulgular elde edilirken, alanı ziyaret eden turistlerin sayısı her yıl artıyor. Düzenli koruma ve bakımla park haline getirilen arkeolojik alanda, kalıntıları kirleten büyükbaş hayvanlar problem oluşturuyor. Bunun için de bu hayvanların başka otlaklara taşınması ve alanın çevvrilmesi gerekiyor.
       
GÖREME MİLLİ PARKI VE KAPADOKYA KAYALIK ALANI
       Rüzgar ve suyun, Erciyes ve Hasan dağları tüflerini aşındırmasıyla oluşmuş masalsı bir coğrafya. Bazen 40m. yüksekliğe ulaşan Peri Bacaları’nın içlerine oyulmuş yüzlerce tarihi kilise ve manastır, gizli yeraltı kentleri ve vadileriyle bölge, özellikle 4. ve 13. yüzyıllar arasında, baskılardan kaçan Hıristiyanlara barınak olmuş. Kapadokya, İç Anadolu’da, aslında içinde dört il ve onlarca ilçenin yer aldığı muazzam büyüklükteki bir bölgeyi ifade ediyor. Kültürel ve doğal nitelikleri nedeniyle 1985 yılında Dünya Mirası listesine alınan ve 1986’da milli park ilan edilen Göreme Milli Parkı ise, Peri Bacalarını ve sekiz ilçeyi kapsıyor. Pek çok uzmana göre bölgenin bütün olarak korunmasına yönelik çözüm, daha önce hazırlanan özel Kapadokya Yasası taslağı. Hedeflenen, bağımsız bir bilim kurulunun denetiminde yetkilerin tek elde toplanması. Ancak taslak, bugüne kadar hiç bir hükümet tarafından gündeme getirlmiş değil. İkinci aşama, bir master planının hazırlanması. Koruma kurulu da plan hazırlanıncaya dek, bölgesel ve noktasal kullanım kararlarını reddetmeye başlamış. Ancak oluşan baskılar sonucunda alınan bu önlemler artık işe yaramıyor. Bölgedeki yetki karmaşası ciddi boyutlarda. Yerel ve merkezi yönetimlerece, bölgenin bütünselliğini zedeleyici imar kararları çıkarılıyor, öteller ve binalar yapılıyor. En son örnek, 1. Derece Doğal Sit konumundaki Ürgüp-Avanos yolu çevresindeki alan konut izni verilmesi.
       
TROİA
       Troia Arkeolojik Kenti Avrupa tarıhının düşünsel ve kültürel sürecinde etkin rol oynayan Homeros ve İlyada’nın izinde gerçeğe dönüşen bir kent, eski Yunan ve Roda’dan günümüze, yaklaşık üç binyıldır evrensel kimlik taşıyan bir yer... Troi, bu özellikleri nedeniyle 1998 yılında alındığı Dünya Mirası listesinin korunması gerekli, vazgeçilmez değerlerinden. 1865 yılında keşfedilen efsane kent, Çanakkale Boğazı’nın güneydoğusunda, Hizarlık mevkiinde yer alıyor. 19. yüzyıl sonlarında yapılan kazılar, Troia’yı gün ışığına çıkaran ilk çalışmalar 1988 yılında başlatılan yeni dönem kazılarında, Troia’nın İlyada destanına konu olan dönemde Anadolulu bir halk olan Luvilerce iskan gördüğü ve adının da Hitit resmi yazılışmalarında geçen wilusa ya (W)illios aldoğuna ilişkin güçlü veriler, son yılların en önemli keşiflerinden. İlyada’da tasvir edilen Troia ile kazı bulguları arasında şaşırtıcı bazı benzerlikler ise, Troui savaşlarının gerçekten yaşandığı yönündeki tartışmalara yeni bir boyut kazandırmış durumda.
       Troia’da yaşanan en önemli sorun, antik ören yeri içindeki kamulaştırma çalışmalarının henüz tamamlanmamış olması. Ovaya yayılan 1. Derece Sit statüsündeki Aşağı Şehir alanının çevrilmemesi ve kamulaştırma sorunu kazı çalışmalarının rahatlıkla yürütülmesini engelliyor. 1996’da Troia Tarihi Milli Parkı ilan edilen bölge için hazırlanan Uzun Devreli Gelişim Planı’nın ise bu yıl sonunda bitirilmesi bekleniyor.
       
XANTHOS-LETOON


Xanthos-Letoon
       Xanthos-Letoon Batı Akdeniz’de, Eşen (Xanthos) Çayı’nın suladığı verimli topraklarda kurulmuş olan Xanthos antik kenti, kökeni İÖ 2000’lere uzandığı düşünülen Likya kültürünün önemli bir merkezi. Ona beş altı kilometre uzaklıktaki Letoon ise tüm Likyalıların dinsel törenler ya da önemli etkinliklerde bir araya geldiği kutsal bir alan. Bu kutsal alanda tanrıça Leto ve onun ikişleri Apollon ve Artemis’e adanmış üç tapınak bulunuyor. Likya’yı sıra dışı kılan, antik dönemin genel üslubu ve anlayışı dışında özellikle gömü geleneğinde şaşırtıcı eserler yaratması. Ancak kazıların Fransız arkeoloji ekibince yürütüldüğü Xanthos ve Letoon, yerleşim konularından dolayı ziyaretçi akımına pek uğramıyor.


       Otellerin yığıldığı, daha kolay ulaşılabilen turistik beldelerin aksine, Likyalıların düşkün olduğu özgürlük ve dışa kapalılığı simgelercesine, turizm patlamalarına pek geçit vermiyor. Yine de bu alanlar, Xanthos’un tepesindeki akropol (kutsal) alanına yerleştirilmiş peyzajı bozan antenler ve ören yerindeki 2003 yılında kaldırılması beklenen asfalto yolla “modern” dünyaya çok uzak değil. Yeni çevre düzenlemelerinin eşiğinde olan Xanthos, kötü durumda olan yapıların korunması, onarımı ve restorasyonu için kaynağa gereksinim duyarken, Letoon’da Leto Tapınağı ayağa kaldırılmaya hazırlanıyor. Ayrıca Arkeolojik Bahçe altında bir düzenleme planlanıyor.
       
DİVRİĞİ ULUCAMİ VE DARÜŞŞİFASI
       Divriği Ulucami ve Darüşşifası Tüm dünya ortaçağın en özgün yapıtlarından biri olduğunda hemfikir. Anadolu Selçiklu döneminde, Mengücekoğulları’nın yönetim merkezi olmuş Sivas, Divriği’deki bu 13. Yüzyıl şaheseri, mimarisi, son derece zengin ve sıra dışı tasvirler içeren süslemeleriyle benzersiz.
Divriği Ulucamii

       Türk ve İslam dünyasında bir eşi olmayan külliye, görkemli taç kapıları, bir yaratıcılık örneği sayılan yüksek kalitedeki işçilik ve estetik içeren dekarasyonuyla bilinen tüm üslupların ötesinde bir özellik sergiliyor.
       Külliye bugün, yıllardan beri yaşayan tahribat ve soygunlar sonucunda oldukça bakımsız ve zayıf durumda.


       Şimdiye kadar bir bekçisi ve alarm sistemi olmayan caminin içindeki hünkar mahfilinin parçaları, şamdan, avizeler ve halılar gibi taşınabilir tüm orijinal eserler birer birer yok oldu.Son olarak, cami minberinin iki kanadında 22 Haziran’da çalınmasıyla ilgiyi yeniden üzerine çeken külliye, Vakıflar Genel müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı arasında yapılan bir protokolle onarım ve restorasyon hazırlanıyor. Kubbesi defalarca tadilan gören ve değiştirilen, duvarlarında çatlaklar oluşan yapının kalıcı çözümlerle projelendirilmesi umuluyor.
       
SAFRANBOLU
       Safranbolu bütünü sit kapsamında olan Safranbolu, 1994’te Dünya Mirası listesine alındı. İnce bir zevki, emeği ve kuşaklar dolusu yaşamı taşıyan ahşap evleri, anıtsal yapılarıyla geleneksel Türk mimarisine ve kültürel sürecine tanıklık eden Safranbolu, kentsel dokunun bütünüyle korunması yönünde Türkiye’de gerçekleştirilen ilk büyük griişim. Yerel yöneticilerin ve halkın bu evrensel mirasa sahip çıkması, ziyaretçilere açması başta gelen göstergeler. Ancak, çoğu yerde olduğu gibi, burada da karşılaşılan sorun, kentin ölü bir müzeye dönüşme tehlikesi. Tarihsel öğeleriyle hünüz canlanmaya başlayan kent, sit alanının dışında yükselen, tarihi dokuyla uyumsuz ve tüm dinamizmi çekip alan yeni Safranbolu’nun tehdidi altında.
       
 
       
    TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları