|
Şimdi Rizede sel var ve biz yine öldük. On yıl kadar önce de Doğu Karadenizde seller olmuştu ve o zaman da ölmüştük. O zaman, Karadeniz Teknik Üniversitesinin bir raporunu okumuştum Cumhuriyet gazetesinde. Hatırlayabildiğim kadarıyla şunu söylüyordu rapor: Özellikle yol yapımı nedeniyle topoğrafya bozuldu, bitki örtüsü tahrip oldu ve toprak kendini tutamıyor. Şimdi görüyoruz ki, evleri götürüyor, birkaç katlı betonarme binaları bile sürüklüyor su. Çünkü toprak gidiyor. 1980lerde başladı Karadenizde böyle sellerden ölmeler, akan çamurun altında kalıp can vermeler... Otuz yıl kadar önce Hopada ilkokulu okurken hiç böyle sel felaketi filan duymamıştım. Meteoroloji uzmanları araştırsın bakalım, diyelim o yıllarla bu hafta arasında nasıl bir yağış miktarı farkı var. Hiç de bir fark çıkacağını sanmıyorum. Tabii ki, nüfus arttı, yapılaşma ihtiyacı doğdu... Bunlar ölüme mazeret olabilir mi? Daha çok ev yapıyoruz, demek ki daha çok ölmemiz normal mantığı kabul edilebilir mi? Neden doğru yere ev yapmayı, sağlam ev yapmayı, içinden sağ çıkabileceğimiz ev yapmayı öğrenemiyoruz. Bakın çocuklarımız ölüyor işte. Ağlıyoruz. Dövünüyoruz. Sonra... Sonra unutuyoruz daha çok ölmek için bir dahaki sefere. |
||||
Benim çocukluğumun Hopası cennet gibiydi; muhtemelen Türkiyenin birçok köşesi gibi. Şimdi son derece çirkin bir yer; yine Türkiyenin birçok köşesi gibi. Buradan şunu anlıyorum. Güzel sağlamdır. Güzelse özenilmiştir çünkü. Güzelse daha yaşanılır bir yer yaratmışsınız demektir. Yalapşap işlerle bir güzellik yaratamazsınız. Yalapşap işlerle çirkinlik üretirsiniz ve çirkinlik öldürür. Gölcükte öldürdü, Düzcede öldürdü, şimdi de Rizede öldürdü. Bir bakın etrafınıza... Çirkin şehirlerimiz var, çirkin kasabalarımız, köylerimizi, hatta yaylalarımızı bile çirkinleştirdik. Çirkin evlerde oturuyoruz... Daha çok öleceğimizi anlıyorum. Siz de anlayın, herkes anlasın. Ölüm mukadder, önleyemeyiz. Ama bizim bu ölümlerimiz, çocuklarımızın bu ölümleri, o mukadder olan ölüm değil. Hayata hakaret ediyoruz. Bir an önce vazgeçmeliyiz. Kendimizi ve çocuklarımızı yaşatmalıyız. Üstelik güzel yaşatmalıyız. Dövünmeyi bırakıp kızmalıyız, gerekiyorsa isyan etmeliyiz. Tabii, kızma ve isyan etme hakkımız varsa. Önce bu hakkı elde etmeliyiz. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||