|
TÜSİAD, Prof. Dr. Seyfettin Gürsele, Haziran 2002 tarihi taşıyan Erken seçimin muhtemel parlemento bileşimleri ve hükümet seçenekleri başlıklı bir çalışma hazırlattı. Genel Kurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri başta olmak üzere, ilgili makamlara iletilen 5 sayfalık raporda çeşitli seçim senaryoları ve bu senaryolara ilişkin değerlendirmeler yer alıyor. Henüz DSPdeki dağılma başlamadan hazırlanan rapor, TÜSİAD için Mayıs 2002 yılında yapılan kamuoyu yoklaması sonuçlarından hareketle ortaya atılan senaryoları içeriyor. Sözkonusu kamuoyu yoklaması, ilk olarak 5 partinin Meclise yüzde 10 barajını aşarak gireceğini öngörüyor. BİRİNCİ SENARYO Kamuoyu yoklamasının verilerine göre birinci parti, kendinden sonraki partinin iki katına yakın bir oy desteği sağlamış görünüyor. Dolayısıyla, bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda ikili bir koalisyon imkânı ortaya çıkıyor. Sözkonusu senaryolar, AKPnin açık farkla birinci parti olmasına ve iktidara gelmesi olasılığına dayanıyor. Yüzde 10 barajının düşürülmesi durumunda ise, Mecliste daha parçalı bir yapının ortaya çıkabileceği belirtiliyor. İKİNCİ SENARYO Araştırmanın ortaya koyduğu ikinci senaryoda ise birinci olan partinin oyları yüzde beş oranında düşürülüyor ve diğer partiler arasında paylaştırılıyor. Bu tür bir durumda da ikili koalisyon olasılığı hâlâ devam ediyor. Üçüncü senaryoda ise, dört partinin barajı aşarak Meclise girdiği varsayımı ile bir tablo üretiliyor. Bu durumda da birinci olan partinin milletvekili sayısı önemli ölçüde artıyor ama yine de tek başına iktidar çıkmıyor. BARAJI ÜÇ PARTİ GEÇİYOR Dördüncü senaryoda ise sadece üç partinin barajı geçtiği varsayılıyor ve ancak bu durumda birinci olan partiye tek başına iktidar yolu açılıyor. Raporda bu senaryolar çerçevesinde çıkan sonuç, şiddetli istikrarsızlık senaryosu olarak adlandırılıyor ve çıkan sonucun seçmen temsili ve devlet kurumları tarafından benimsenecek bir sonuç olmadığına dikkat çekiliyor. İstikrarsızlık endişesinin kaynağı olarak da, AKPnin birinci olması ihtimali gösteriliyor. Bu partinin Türkiyede tarihsel olarak benimsenmiş laiklik anlayışında köklü değişiklikler yapma isteğini göstermesi durumunda da toplumun ve Silahlı Kuvvetlerin muhtemel tepkisinden söz ediliyor. YENİ OLUŞUMLU SENARYO Çalışmada, temel senaryoların dışına çıkılıyor ve yeni oluşum olasılıkları da dikkate alınarak bir değerlendirme yapılıyor. Bu tür bir girişimin ciddi bir oy potansiyeli olabileceğine dikkat çekiliyor. SİYASAL YÖNELİŞLER Kamuoyu araştırmalarına dayandırılan bir diğer çalışma da Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı ile Veri Araştırmaya ait. TÜSES ile Veri Araştırmanın 1994ten beri birlikte yürüttüğü Siyasal Yönelişler araştırması 2002 yılında da yapıldı. Nisan 2002de gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları, henüz siyasi belirsizliğin başlamamış, erken seçimin gündeme gelmemiş ve Yeni Oluşuma start verilmemiş olduğu bir dönemde dahi yeni parti ve yeni lider arayışını ortaya çıkarıyor. Türkiye nüfusunu temsil eden 1807 denekle, 73 kent ve 103 köyde yürütülen bu çalışmanın ilk önemli bulgusu, sekiz yıl önce en önemli sorun olarak görülen terörün yerini enflasyonun alması. Anket sonuçlarına göre, mevcut partilerin sorunları çözebileceğine duyulan inanç da bir hayli azalmış. Ankete katılanlara göre Türkiyenin en önemli sorunları sıralamasında, sekiz yıl önce birinci sırada yer alan terör bu yıl, son sıraya düşmüş. Onun yerine enflasyon, ankete katılanların yarıdan fazlası için en önemli sorunu oluşturuyor. Onu işsizlik ve ülke yönetimi izliyor. EN ÖNEMLİ SORUN Terör % 1,7 Enflasyon % 53,2 İşsizlik % 24,0 Ülke yönetimi % 7,8 Şeriat düzeni hakkındaki soru ise ortaya ilginç bir sonuç çıkarıyor. Şeriat istemeyenlerin oranı sekiz yıl önce olduğu gibi yine yüzde 60lar düzeyinde. Şeriat isteyenlerin oranı yüzde 10la yarı yarıya azalırken, görüş bildirmek istemeyenlerin oranı da yüzde 10 düzeyinde artmış durumda. ŞERİATA BAKIŞ İstemiyorum % 60,7 İstiyorum % 9,9 Görüş yok % 29,4 Buna karşılık sekiz yıl içinde Avrupa Birliğini isteyenlerin sayısının düştüğü, karşı çıkanların da arttığı gözleniyor. TÜRKİYENİN AB ÜYELİĞİ İsterim % 57,7 İstemem % 24,0 Fikrim yok % 18,3 Azalmaya rağmen halkın yarıdan fazlası AB üyeliğine taraftar, fakat iş Kopenhag kriterlerine gelince durum epey değişiyor. Kürtçenin okullarda seçmeli ders olmasına, yüzde 72,7 oranında karşı çıkılıyor. TV ve radyolarda Kürtçe yayına karşı çıkanların oranıysa yüzde 66,3. Ayrıca yarıya yakın bir çoğunluk idam cezasının korunmasını istiyor. İDAMIN KALDIRILMASINA BAKIŞ Koşulsuz hayır %46,8 Koşulsuz evet %25,5 Koşullu evet %16,5 Fikri yok %11,2 Anket katılımcılarına yöneltilen, Bugün gönlünüzde yatan, kendinizi yakın hissettiğiniz, görüşlerini beğendiğiniz parti var mı? sorusuna katılımcıların üçte biri hiçbiri cevabını veriyor. PARTİ YANDAŞLIĞI Parti yandaşı % 65,5 Yandaş değil % 34,6 Sizce sorunları en iyi hangi parti çözebilir? sorusuna Hiçbir parti mevcut sorunları çözemez, diyenlerin oranı 1998de % 40,1 iken, 2002de bu oran % 46,7ye çıkmış durumda. Yani seçmenin % 20 kadarı da kendine yakın hissettiği partinin bile sorunları çözemeyeceğini düşünüyor. NTV CANLI YAYININDA TÜSES RAPORUNUN YORUMU TÜSES araştırmasını yürüten Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Necat Erder, NTV canlı yayınına katıldı. Erdenere yöneltilen sorular ve yanıtları ise şöyle: Mirgün Cabas: Muhtelif sorular var, muhtelif cevaplar çıkıyor ortaya ama isterseniz önce geneli üzerinde konuşalım araştırmanın. Tabloya baktığımız zaman acaba seçmen ne söylüyor? Necat Erder: Tabloya baktığımız zaman seçmen öteden beri söylediği şeyi tekrarlıyor. Ben ortadaki siyasi partilere güvenmiyorum, bu partilerin Türkiyenin sorunlarını çözeceğine inanmıyorum. Ve ben yeni bir arayış içindeyim, ama bu arayışın ne olduğunu bilemiyorum diyor. Bunu en son sorumuza verilen yanıt ortaya çıkarıyor. Türkiyede yeni bir parti gerekir mi diye sorduk. Deneklerin yüzde 42si gerekir dedi, çoğunluğu gerekme dedi. Ama Türkiye yeni bir lidere ihtiyaç duyuyor mu? denilince, yüzde 72 oranında evet duyuyor cevabı geliyor. Doğal olarak bunun yorumunu yapmak hepimize düşer. Çözüme nasıl ulaşılır, doğrusu böyle bir araştırmadan böyle bir çözüm yolu ancak spekülasyon olarak çıkarılabilir. Fakat bulgular değerlendirmeye elverişli bulgular. Bunların değerlendirilmesi bütün kamuoyu tarafından ve siyasetçiler tarafından yapılacaktır. Burada önemli olan bulgulardan biri, seçmenlerin 1999dan 2002ye doğru nereden nereye kaydıkları. 1999un seçmen tabanı bugün hangi partilere dağıldı? İlginç bir şey, AKPnin seçmenlerinin 99 tabanından aldığı oylar şöyle; bugünkü AKP, 1999daki MHPlilerin yüzde 22sinin oyunu alıyor. FPnin ancak yüzde 28ini alıyor. DSPden yüzde 7 alıyor, CHPden hatta bir miktar oy alıyor. Yani AKPnin tabanı, geçmişteki Fazilet Partisinin tabanını çok aşmış görünüyor. Buna karşın Saadet Partisi geçmişteki Fazilet Partisinin devamı gibi oluyor. Seçmenlerin kendi partilerine güveni bakımından da AKP ilginç bir görünüm veriyor. Geçmişte, 1996 ve 98de kendi partinize güveniyor musunuz? sorusuna, seçmenlerin genellikle çoğunluğu evet diyorlardı. Şimdi seçmenin büyük çoğunluğunda, yandaşı oldukları partilere güveninin azaldığı ve yarıdan aşağıya indiğini gösteriyor. Yani partilerin kendi yandaşları bile kendi partilerinin sorunlarını çözemeyeceğini düşünüyor. 2002de AKP ve HADEP iki istisna durumunda... Bu ilginç bir sonuç. Diğer bütün partilerin yandaşlarının yarıdan fazlası, benim partim bu sorunu çözemez diyor. Mirgün Cabas: Ortada yeni bir siyasi aktörün olacağı anlaşılıyor. Araştırmanın zamanlaması itibariyle tabiki yeni oluşum ortada olmadığı için bu sizin anketinize girmedi. Ama eldeki veriler de ortada, güdüler, motifler de ortada, insanların davranışlarını tetikleyen. Burdan hareketle acaba yeni oluşumun bu pastadan nasıl bir pay alabileceği konusunda bir fikir çıkarmak mümkün mü? Necat Erder: Önce belki şunu değerlendirmekte yarar var. Türkiyede partilerin yani seçmenlerin kesinlikle oy vermeyeceğim dedikleri partiler var. 1996da araştırmada, 96daki araştırmada bir soru sormuştuk. Kesinlikle oy vermeyeceğiniz parti hangisidir diye. Burada siyasi kutuplaşma eksenini arıyorduk. Geçmişte sol ve sağ eksen diye düşünülen bu eksen 1996da belki bizi şaşırtacak bir biçimde bir dinci parti ve karşıtları eksenine dönüştü. 1996da seçmenlerin yüzde 25i, 4te 1i ben kesinlikle Refah Partisine oy vermem dedi. O zaman dedik ki; Türkiyede siyasal kutuplaşma ekseni sol-sağ arasında değil, dinci partiyle, dine dayalı partiyle veya böyle algılanan partiyle bunun karşısındakilere yönelmiş. Bugün aynı soruyu sorduk. İlginç bir sonuç çıktı: Kesinlikle oy vermeyeceğim partilerin başında DSP geliyor. Seçmenlerin yüzde 25e yakını Ben kesinlikle DSPye oy vermeyeceğim diyor. Kesinlikle oy verilmeyecek ikinci parti; MHP. MHP de yüzde 24 oranında deneğin kesinlikle oy vermeyeceğim parti diye ortaya çıkıyor. Üçüncüsü; ANAP, daha düşük bir oranda. Şimdi burada ilginç olan, bu üç parti ekonomik bunalımla özdeşleştirilmiş ve bu nedenle Türkiyede bugün siyasal kutuplaşmanın odağını ekonomik bunalımın nedeni olarak görünen aktörlerle bunun karşısındaki olanlar arasında bir eksene dönüşüyor. Bu çok önemli bir şey. Çünkü ekonomik bunalım Türkiyede bütün diğer ideolojik ayrımların üstünden tank gibi geçmiş, dümdüz etmiş, Türkiyedeki siyasi kutuplaşmanın tek odağı haline gelmiş. Mirgün Cabas: O zaman bunu bir kez daha saptayalım istiyorsanız. Geçmiş dönemlerde örneğin son seçimlerde siyasal İslamla karşıtları arasında cereyan etmişti seçimler. Ordaki temel kriterin bu olduğu biliniyordu. Gelecek seçimlerde bu örneği Avrupa Birliği ekseninde yaşanacağı tahmin ediliyordu ama galiba. Necat Erder: Ekonomik bunalım eksenin odağı olacak. Bu ekonomik bunalıma kimin çözüm getireceği ve bunu kitleleri ikna etme yaklaşımı şeyi belirleyecektir. Yani ekonomik bunalım Türkiyedeki siyasi odaklaşmanın, kutuplaşmanın temelindedir. Şimdi tabi seçmenlerde bu güven nasıl yaratılır? Nisan 2002de yandaşlar bağlamında yaptığımız değerlendirme sonucu, yani bulguları şöyle, bir de yüzde 20 dolaylarında AKP, yüzde 9un biraz üstünde DYP, yüzde 9a yakın. CHP, böyle bir üç parti, bu kararsızlıklar dağıtılınca, yani barajı aşacak şey gibi görünüyor, o günkü tablo buydu. O günkü tablo doğru çıksaydı ve seçimlere yansısaydı ve seçim sisteminde bir değişiklik olmasaydı sonunda çoğunluğu AKPnin oluşturduğu iki küçük azınlık partisinin bulunduğu bir meclisle karşı karşıya olurduk. O günden bugüne ne değişti? Yeni oluşumlar ortaya çıktı, mevcut iktidardan kopmalar ortaya çıktı. Şimdi sonucu bu yeni oluşum bu, bir potansiyel var. Bu potansiyeli nasıl yönlendirir? Mirgün Cabas: Şeriat istiyor musunuz istemiyor musunuz sorusu. Evet diyenlerin oranı yüzde 19dan 9.9a düşmüş, yani 20den 10a düşmüş. Ama konuşmak istemiyorumların oranı da aynı oranda artmış. Yani sanki burada şöyle bir tablo var; hala şeriat isteyenler artık konuşmak istemiyoruma döndürmüşler görüşlerini. Yaşadığımız 28 Şubat sürecinden sonra. Bu acaba doğru bir yorum mu? Necat Erder: Çok doğru ve yaptığınız yorum da doğru. 1995ten beri bu soruyu izliyoruz. 1995te şeriat düzenine evet diyenlerin oranı 26ya kadar çıktı, 28 Şubattan sonra 20nin altına indi ve 2002de yüzde 10un altına inmiş görünüyor. Bir dalgalanma görülüyor. Buna karşın şeriat düzenine karşı olanlar yüzde 60lar dolayında; o hiç değişmiyor. Yani Türkiyenin yüzde 60ı ben Türkiyenin şeriat yasalarına göre yönetilmesini istemiyorum. Fakat bu konuda yanıt vermeyenlerin oranı değişiyor. Şeriattan yana görüş bildirenlerin oranı artınca, yanıt vermeyenlerin oranı azalıyor. Şeriattan yana yanıt verenlerin oranı azaldıkça bu da artıyor. Burada demek ki seçmen bir anlamda görüşünü gizliyor demiyorum ama kendine saklı tutuyor. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||