Konu:
Paul Wolfowitz'in Türkiye Ziyareti
Konuk: Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz
Mithat Bereket:
Hepinize merhaba, bu kez özel bir Anahtar'la karşınızdayız. Özel bir
Anahtar, çünkü bizler burada, Türkiye'de iç politikayla, istifalarla,
yeni oluşumlarla ve erken seçimle uğraşırken, hemen yanıbaşımızda Ortadoğu'da
son derece önemli gelişmeler yaşanıyor. Amerika, Irak operasyonu için
tam anlamıyla düğmeye basmış durumda. Saddam'ı devirmek için bölgeye yapılan
Amerikan askeri yığınağı son hızla arttırılıyor. Bu hazırlıkların en önemli
göstergesi ise Amerikan yönetiminde Saddam'ı devirmeyi en çok isteyen
Irak'a bir operasyon yapılmasını en çok savunan şahinlerin başı durumunda
Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in şu anda Türkiye'de
bulunuyor olması. Birazdan biz de kendisiyle özel bir röportaj yapacağız
ve herkesin aklındaki soruları kendisine yönelteceğiz. Öyleya, Amerika,
acaba Irak'a nasıl ve ne zaman saldıracak? Bu operasyonda Türkiye'nin
yeri ne olacak? Amerikan yönetimi Irak operasyonu için Türkiye'den neler
isteyecek? Ve daha da önemlisi, Saddam Hüseyin sonrasında nasıl bir Irak
kurulacak? Bütün bu soruları Paul Wolfowitz'in bizzat kendisine soracağız.
Ama isterseniz gelin herşeyden önce Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı'nı
biraz daha yakından tanıyalım. Aslında bir akademisyen olarak siyasi hayatında
Paul Wolfowitz, şu anda Amerikan yönetiminin en etkili ve en şahin isimlerinden
biri haline gelmiş durumda. Dış Haberler Servisinden arkadaşımız Işıl
Eyiçin, Anahtar için Paul Wolfowitz'i araştırdı. Ve ortaya özel bir araştırma
dosyası çıktı. İşte şimdi bu dosyayı getiriyoruz ekranlarınıza. Tabi her
zamanki gibi prodüktör arkadaşımız İrem Evren'in kurgusuyla...
"Paul Wolfowitz.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Savunma Bakanlığının, yani Pentagon'un
iki numaralı ismi. Ve daha da önemlisi, Washington'daki şahinlerin başı.
Terörle savaşı tüm cephelere yaymak gerektiğini savunan eski bir akademisyen
ve tecrübeli bir devlet adamı. Amerika'nın 58 yaşındaki Savunma Bakan
Yardımcısı, 11 Eylül saldırılarından sonra çok sert konuşmuştu: "Sadece
teröristlere karşı değil, onları destekleyip topraklarında barındıran
devletlere karşı da savaşacağız". Ve Wolfowitz'in dediği oldu. Amerikan
ordusunun ilk hedefi Bin Ladin'i koruyan Taliban yönetimiydi. Sonunda,
Afganistan'daki taliban rejimi yıkıldı. Ve Afganistan'dan sonra sıra Irak'a
geldi. Burada da Amerika'nın planı hazırdı: "Saddam Hüseyin'i devirmek
için kara, deniz ve hava kuvvetlerinden 200 bin Amerikan askerinin katılacağı
büyük bir harekat". Bu harekat planının en önemli mimarı da yine
Paul Wolfowitz'ti. Paul Wolfowitz aslında bir akademisyen. Yaklaşık 7
yıl dekanlık yapmış bir uluslararası ilişkiler profesörü. Wolfowitz'in
siyasete girmesi ve yönetimde aktif görev alması, Ronald Reagan dönemine
rastlıyor. Wolfowitz o yıllarda önce dışişleri bakanlığında, Asya Pasifik
ülkelerinden sorumlu devlet bakan yardımıcısı olarak çalıştı. Sonra da
buradaki başarıları yüzünden, üç yıl sonra; 1986'da, dünyanın en kalabalık
Müslüman ülkesi olan Endonezya'ya büyükelçi olarak atandı. Wolfowitz'in
asıl çıkısıysa baba George Bush'un başkanlığına rastladı.. Savunma konularında
uzmanlaşan bu eski akademisyen ve yeni büyükelçi, kısa sürede dönemin
Savunma Bakanı Dick Cheney'nin sağ kolu haline geldi. Wolfowitz, 1989'dan
1993'e kadar Cheney'le birlikte çalıştı. O dönemde, Amerikan'ın soğuk
savaş sonrası uygulayacağı askeri stratejilerin şekillendirilmesinde büyük
etkisi oldu. Aynı yıllarda, savunma bakanlığında kalabalık bir ekibe de
başkanlık yapan Wolfowitz, Körfez Savaşında, Amerikan ordusunun savaş
planlarının hazırlanıp uygulanmasında önemli rol oynadı. Körfez Savaşındaki
operasyonlar için gerekli olan 50 milyar dolarlık mali desteğin müttefiklerden
toplanmasını sağlayan ve Irak'ın İsrail'e karşı ikinci bir cephe açmasını
önleyen de yine Wolfowitz oldu. Wolfowitz, uluslararası teröre karşı savaşta,
ikinci cephenin Irak'ta açılması gerektiğini savunuyor. Ve ne pahasına
olursa olsun Saddam Hüseyin'in devrilmesini istiyor. Ve ekliyor: "Hatta
bunun için geç bile kaldık". Wolfowitz, 1998 yılında Amerikan Temsilciler
Meclisinin Ulusal Güvenlik Komisyonunda dönemin Amerikan Başkanı Bill
Clinton'ı Irak konusunda etkisiz politikalar yürütmekle suçlamıştı. Başkaları
diplomatik çözümleri önerirken, sürekli olarak askeri çözümlerden yana
olan Wolfowitz, Savunma Bakan Yardımcısı olduktan sonra da Irak muhalefetini
güçlendirmek için kolları sıvadı. Ancak, bugün Bush yönetimi içinde Irak'a
karşı neler yapılması gerektiği konusunda hala farklı görüşler var. Savunma
Bakanı Donald Rumsfeld ve Yardımcısı Paul Wolfowitz'in başını çektiği
"Şahinler", Irak'a derhal askeri bir operasyon düzenleyip Saddam'ı
yıkmak isterken, Dışişleri Bakanı Colin Powell liderliğindeki "Güvercinler"
ise, savaşı en son çare olarak görüyor ve teröre karşı oluşturulan koalisyonun
genişletilmesini istiyor. Ancak, ne olursa olsun her iki grup da bu uluslararası
koalisyonun en önemli parçası olarak Türkiye'yi görüyor. Irak'a yönelik
operasyonun en ateşli savunucularından olan Wolfowitz, Türkiye'nin kaygıları
konusunda da bugüne kadar, en açık teminatı vermiş olan insan: "DUB:
Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak Amerika'nın sıkı sıkıya bağlı olduğu
bir politika. herşeyin de ötesinde Türkiye'nin bu konudaki kaygılarını
da çok iyi biliyor ve anlıyoruz. Bu nedenle Irak'ta bağımsız bir Kürt
devleti kurulması gibi bir hedefimiz kesinle yok..." Yaptığı her
konuşmada, teröre karşı savaşta, Türkiye'nin Amerika için ne kadar önemli
olduğuna değinen Wolfowitz, Türkiye'den "Amerika'nın vazgeçilmez
ortağı" olarak bahsediyor. Amerika'nın Savunma Bakan Yardımcısı,
13 Mart'ta Washington'daki Yakın Doğu Politikaları Enstitüsünde yaptığı
bir konuşmada, Türkiye'nin sahip olduğu stratejik konumuyla sadece Amerika
için değil, Avrupa Birliği ve NATO için de kilit bir ülke olduğuna işaret
ediyordu: 'DUB: Türkiye Güneydoğu Avrupa'dan Ortadoğu'ya, Kafkaslardan
Orta Asya'ya barışın inşaası için merkezi konumdadır. Türkiye bölünmemiş,
demokratik ve barış içinde bir Avrupa'nın yaratılmasında anahtar ülkedir.
Ve Türkiye batı ile İslam dünyası arasındaki tehlikeli uçurumun kapatılmasında
hayati öneme sahiptir. Böylesi stratjik bir konuma sahip olmak Türkler
için zorluklar içermekle birlikte, bu stratejik konuma Türkiye'nin sahip
olmasıysa, Amerika Birleşik Devletleri için, NATO ve Avrupa için, tüm
dünya için bir şanstır..' "
Mithat Bereket:
Peki ama hiç düşündünüz mü? Acaba böylesine önemli bir adam neden
Türkiye'ye şimdi geliyor? Wolfowitz, bu gece Afganistan'a geçecek ve yarın
gece yeniden Türkiye'ye dönecek. Ama bu kez Ankara'da olacak. Ve Salı
günü de Ankara'da Türk yetkilileriyle görüşecek. Acaba Amerika, Türkiye'den
Irak operasyonu konusunda neler isteyecek? Neler söyleyecek? Neleri talep
edecek? Aslında bunun ipuçları Türk-Amerikan ilişkilerinin son döneminde
gizli. İsterseniz gelin şimdi de Wolfowitz'in Türkiye'ye çantasında hangi
konularla, nelerle geldiğine biraz daha yakından bakalım.
"Amerikan
savunma bakan yardımcısı, paul Wolfowitz'ın Türkıye zıyaretı aslında ılk
olarak geçtiğimiz subat ayında gundeme gelmıstı. Ancak, çeşitli nedenlerden
dolayı bu zıyaret, üç defa ertelendı. Wolfowitz, bırkac ay gecıkmeyle
gerceklestırecegı turkıye zıyaretının ardından Afganistan'a geçecek.Amerikan
Savunma Bakanı'nın beraberinde Türkiye'ye getirdiği dosyanın içindeki
en önemli konuysa Irak.. Amerikan yönetimi, Irak konusunda kendi kamuoyunu
hazırlamak için son günlerde yeniden düğmeye başmış görünüyor.. Irak'a
karşı yapılacak olası bir askeri harekatın planları, Amerikan gazetelerinde
ve televizyonlarında yeniden tartışılmaya başlandı.. Tabii durum böyle
olunca da, Türkiye'yi yakından tanıyan Paul Wolfowıtz'ın Ankara zıyareti
büyük ilgi uyandırıyor.. Bu durumda da akla tek bir soru geliyor: "
acaba, Amerikan savunma bakan yardımcısının cantasında Irak'la ilgili
neler var? Wolfowitz, saddam'a karşı yapılacak operasyona Türkiye'nin
katılmasını da resmen isteyecek mi? Amerikalı yetkililere göre bu sorunun
yanıtı: "hayır?" ama, Irak konusunda önemli konuların konuşulacağı
da bir gerçek.. Öte yandan, böyle bir operasyonun ne zaman yapılacağı
konusunda da belirsizlik var.. Başkan Bush, saddam'a karşı niyetini çok
önceden belli etti... Ancak, Amerikan yönetimi bu iş için henüz bir tarih
belirlemiş değil. Kaldı ki, Başkan Bush da savaş planına henüz nihai onayını
vermedi. Aslında, Washington'u bu operasyon kadar, saddam sonrası Irak'ın
durumu da düşündürüyor...saddamsız bir Irak'ın geleceği konusundaysa henüz
ortak bir karar alınabilmiş değil.. Irak'ın federal bir devlet olmasını
isteyenlere karşı, Amerikan yanlısı yeni bir liderin başa geçmesini isteyenler
de var. Durum böyle olunca, Wolfowitz'ın, ayrıntılı bır savas planı uzerınde
Türkiye'nin destegını ıstemesı henüz beklenmiyor. Tecrübeli diplomatlara
göre, Wolfowitz ankara'daki temaslarında türk yetkililere Washington'ın
temel yaklasımını anlatacak vee bu konuda türk tarafının goruslerini dınleyecek..
Turk yetkililerininse hassas oldukları noktaları ayrıntılarıyla Wolfowitz'e
anlatması ankara açısından buyuk onem tasıyor. Savaş planları açısındansa
amerika'nın önünde ıkı secenek var. Birincisi, klasik anlamda bir askeri
harekat yapılması.. Medyaya sızan bu yaklasıma göre, amerıka'nın 11 yıl
once korfez savası'nda oldugu gıbı bolgeye asker yıgması ve klasık bır
ısgal harekatıyla Irak'ı kontrol altına alması ongoruluyor. Bunun ıcın
de en az 250 bın askerın gereklı oldugu belırtılıyor. İkinci planın altındaysa,
Amerikan savunma bakanlığı Pentagon'un basdanısmanı rıchard perle ve savunma
bakan yardımcısı Wolfowitz gıbı sahınlerın imzası var. Bu senaryoya göre,
Washington, gelısmıs savas teknolojısını devreye sokarak Afganistan'dakı
operasyonunun bır benzerını gerceklestırecek.. Ve saddam, cok daha az
sayıda asker kullanılarak devrilecek. Bu senaryoda, kuzey Irak'taki kürtlere
ve diğer muhalıf gruplara, Afganistan'dakı kuzey ıttıfakı'nın rolü bıcılıyor.
Vee cok yogun bır hava saldırısının ardından, 30 ıla 50 bın Amerikan askerının
de destegınde Iraklı muhalıflerın saddam'ın kuvvetlerine karşı savasması
planlanıyor. Ancak, pekçok uzman, bu ikinci yaklaşımı riskli görüyor..
Herkesin dikkat çektiği noktaysa bu planın bir türlü birleşemeyen Iraklı
muhalıflere dayandırılması.. Bu yuzden de, son zamanlarda basına sızan
askerı planlarda, bırıncı secenegın agır bastıgı görülüyor. Öte yandan,
amerika'nın gündemindeki her iki planda da ankara'yı kaygılandıran öğeler
bulunuyor.. Özellikle, askeri yardım konusunda Washington'a karşı pazarlık
yapan kuzey Irak'lı kürtlerin istedikleri ankara'nın hıc hosuna gıtmıyor.
Buradaki kürtler, saddam sonrasında Irak'ta, federal bir yapı içinde federe
bir kürt devleti'nin kurulmasını istiyorlar.. Ayrıca, petrol merkezı kerkuk'un
de kendı bolgelerınde yer almasını talep edıyorlar. Ankara'ysa, kuzey
Iraklı kurtler'ın ıstedıgı saddam sonrası federasyonun uzun vadede bağımsız
bir kurt devletıne dönüşebileceği ihtimali yüzünden bu isteklere kuşkuyla
yaklaşıyor.. Ayrıca, buradaki turkmenler'ı kurtler'e ezdırmemek ve kerkuk'u
de kurtler'e bIrakmamak da ankara için büyük önem taşıyor... Turkıye'nın
elindeki kozsa, bolgedekı her turlu askerı operasyonda, kuzey Irak'a ıstedıgı
zaman müdahale edebılecek durumda olması.. İşte, bu yüzden, ankara'nın
ıstemediği bır cozumun Irak'ta gerceklesmesi oldukça zor görünüyor.. Öte
yandan, ne olursa olsun, olası bir Irak operasyonunun önümüzdeki kıştan
once baslaması beklenmıyor. Yani, Wolfowitz'ın bu gezısı onemlı. Ancak,
Irak harekatı olacaksa, bu operasyondan once, onumuzdekı aylarda amerıkayla
cok daha onemlı gorusmelerın yapılması gündeme gelecek.. Amerikan savunma
bakan yardımcısının Türkiye ziyaretinde afganıstan'daki son durum da konuşulacak..
Burada da gündemdeki konu, amerika'nın Türkiye'ye vaadettiği mali yardım...
Türkiye'ye afganıstan'daki uluslararası gücün komutanlığını alması için
vaadedılen 228 mılyon dolarlık Amerikan yardımıyla ilgili yasanın, temmuz
ayı ortalarında kongre'den gecmesı beklenıyor."
Paul Wolfowitz
anlatıyor:
"Türkiye'nin çok önemli bir rolü bulunmaktadır. Özellikle de serbest
piyasalarda demokrasiyi oluşturmak son derece zor bir görevdir. Tarihte
de bu görülmüştür. Ancak yaratıcılıklar ve istekle çalışarak ve özellikle
de ortak amaçla ve cesaretlerde bulunarak Türkiye'ye özellikle ekonomik
sorunlarının ve siyasi sorunlarının üstesinden gelebilir. Bizler, kesinlikle
şu anda Türkiye'nin önünde ve Türkiye ekonomisinin önünde bulunan zorlukların
farkındayız. Ancak bu krizden Türkiye'de, çok önemli fırsatlar yakalamıştır.
Ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde ortaya çıkma ve yeni reformlar
yapması gerekmektedir. Ve bunun da sanırım mutlaka sadece ekonomik politikalarla
değil, aynı zamanda temel kurumlarda da yapılması gerekmektedir. Özellikle
de Türkiye'nin 21. yüzyıla girmesi açısından bu konular çok büyük bir
önem taşımaktadır. IMF'nin de desteğiyle Türkiye, bir reform planı ortaya
çıkarmıştır. Ve bu reform planı sırasında ekonomik alanda istikrar sağlanmış
ve uzun dönemli zayıflıklar da ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Türkiye,
çok önemli zorluklar yaşamıştır. Ancak aynı zamanda bu zayıflıkları ortadan
kaldırma cesaretini göstermiştir ve ekonominin özellikle de ilerlediği
yönünde önemli göstergeler söz konusudur. Ancak tabi ki bu ortam, ekonomi
açısından yeni soru işaretlerini de ortaya çıkarmıştır. Ancak siyasi ortamda
istikrar sağlandığı zaman ekonomik ilerlemenin de devam etmesi gerekmektedir.
ABD, Türkiye ile ortaklığımızın ilerlediğini görmektedir. Aynı zamanda
ekonomik alanda da ilişkilerimiz ilerlemektedir. Türkiye'nin bu zorluklarla
başetmesine yardımcı olmak istiyoruz. Türkiye'nin ekonomik büyümesine
destek olmak istiyoruz. Ve aynı zamanda Türkiye'nin ve dünya ekonomisinin
rekabetçi bir düzeye erişmesini istiyoruz. Başkan Bush, ekonomik ilişkilerimizi,
Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi stratejik bir düzeye ulaştırmıştır.
Ve bizler elimizden gelen çabayı sarfediyoruz. Ve ticari yatırımlarımızı
arttırmak için özellikle de düşük düzeyde olan yatırımları arttırmak için
çaba sarfetmeye devam ediyoruz. Yapılan reformlar tabi ki mevzuatlarda
şeffaflığı da getirecektir. Özellikle yabancı yatırım mevzuatları konusunda
yardımcı olacaktır. Ve yabancı yatırımcılarla ilgili sorunların ortadan
kaldırılması Türkiye'yi yabancı yatırım açısından ve Amerikan yatırımı
açısından çok daha çekici hale getirecektir. Sayın Cumhurbaşkanı Özal,
bunun önemli bir parçasıydı. Türkiye'yi rekabete açmak ve kapıları açık
bir ortam yaratmıştı. Bu sayede yatırımcıların Türkiye'ye gelmesi de çok
önemli olmuştur. Yabancı yatırımın gelmesi ve devletin rolünün daha da
azalması, ekonominin daha da güçlü düzeylere ulaşmasını da sağlamaktadır
ve sağlayacaklar. Bu ekonomik reform süreci tabi ki Türkiye'nin bazı isteklerini,
özellikle de Avrupa Birliği'ne katılma isteğiyle de yakından bağlantılıdır.
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'ne bundan neredeyse yüzyıl önce Türkiye'yi
kurduğu zaman, Türkiye'nin modern, batılı ve laik bir cumhuriyet olmasını
hedeflemişti. Türkiye, bu yolda çok önemli bir aşama kaydetmiştir. Ve
eminim ki Atatürk, bugünkü Türkiye'yi görseydi, çok fazla gurur duyardı.
Şu anda Türkiye, bir dönüm noktasında bulunuyor. Dostluğumuzun ilerlemesi
tabi ki çok önemli. Ancak Türkiye ile dostluğumuz kadar Türkiye'nin Avrupa
ile temel ilişkileri de çok büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye'nin Avrupa
Birliği ve Avrupa kurumlarına tam üyeliği, tabi ki Türkiye insanlarının
çıkarınadır. Avrupalı insanların çıkarınadır. Ve aynı zamanda ABD'nin
de çıkarınadır. Tabi ki bazı Avrupalılar bulunuyorlar, bunlar Türkiye'nin
üyeliğine sıcak bakan kimselerdir bu Avrupalılar. Türkiye'nin ilerlemesine
yardımcı olmak istiyorlar. Kopenhag kriterlerinin uygulanmasına destek
olmak istiyorlar. Ancak kapılarını kapatan ve Türkiye'ye çok da sıcak
bakmayan bazı Avrupalılar da bulunuyor. Türkiye'nin rekabetinden korkuyorlar,
çeşitlilikten korkuyorlar. Ve de Türkiye'yi barındıran bir Avrupa Birliği,
çok daha güçlü, güvenli ve çok daha çeşitlilikleri barındıran bir Avrupa
Birliği olacaktır. Ve birçok açıdan Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği,
Avrupa'nın yararına olduğu kadar Türkiye'nin yararına olacaktır. Türkiye'nin
Avrupa Birliği'ne katılma isteği tabi ki herkes tarafından memnuniyetle
karşılanması gereken bir ilerleme olabilir. Özellikle demokrasiye değer
veren ve Avrupa medeniyetine değer veren herkesçe memnuniyetle karşılaştırılmalıdır.
Batılı değerlerden bahsediyoruz. Ancak daha önce de söylediğim gibi bu
bahsettiklerim sadece Batılı değerler değil, aynı zamanda Avrupa değerleridir,
İslamiyetin ve Asya'nın değerleridir. Aslında bütün bunlar evrenselm değerlerdir.
Avrupa tabi ki stratejik bir fırsatla karşı karşıya. Türkiye'nin isteklerini
anlamasıyla özellikle Avrupa Birliği'ne katılma isteğini anlayarak, şunu
gösterebilir ki, özellikle dünyadaki 1 milyardan fazla müslüman için çok
daha güzel bir yol var. Teröristlerin sunduğundan çok daha açık bir yol
bulunuyor. Biliyorum bazı Avrupalılar, hatta içlerinde dostlarım da bulunuyor,
Amerika'nın özellikle de Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılmasının ne
kadar önemli olduğunu söylemesinden çok da hoşlanmıyorlar. Belki de onlar
bunu Amerikalıların ilgilendirmediğini, bizim kendi işimizle ilgilenmemiz
gerektiğini düşünüyor olabilirler. Ancak, bu Avrupa'nın hepimize sağlayacağı
bir katkıdır. Tabi ki bu Avrupa'nın çıkarına olacaktır. Türkiye'nin de
çıkarına olacaktır. Ancak Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılması, terörle
mücadeleden ve uzun zamandır aşırılıklarla mücadele eden her ülkenin yararına
olacaktır. Ve batılı değerler dediğimiz değerlerin aslında evrensel değerler
olduğu da bu şekilde gösterilecektir. Aynı zamanda bundan sağlanacak çıkarlar,
özellikle de özgür ve açık bir toplumun ortaya çıkarılması Müslümanlar
için de mümkün olduğunu göstermemiz açısından çok büyük önem taşıyacaktır.
Türkiye, tabi ki çok büyük sorunlarla da karşı karşıya kalıyor. Ancak
her zaman şunu hatırlamamız gerekiyor. Türkiye'nin katettiği yolu görmemiz
gerekiyor. Bernard Lewis, çok farklı noktada olduğunu söylemişti. Özellikle
de Ortadoğu açısından ve Avrupa açısından da değerlendirildiği zaman nereden
gelirse gelsin ve Türkiye'nin geldiği ve gittiği noktaya bakmamız gerektiğini
söylüyor. Türkiye'nin kesinlikle eminim ki ileriye doğru ilerlemeye devam
edecektir. Herkes özellikle Kemal Atatürk de bunu çok iyi anlamıştır.
Türklerin her zaman ayakta kalmak için çok mükemmel yetenekleri vardır,
cesaretleri, gururları... Herşeye açık olmalarıyla bunu sağlamışlardır.
Ve bu cesaretleriyle Türkiye, tabi ki Kıbrıs sorununa da bir çözüm bulacaktır.
Tabi ki genel sekreterin iyi niyetlerine bizler de güveniyoruz. Ve müzakere
edilen bir çözümün bulunabileceğini ve bulunması gerektiğini düşünüyoruz.
Ve böylesi bir çözüm hem Türkiye'nin hem de Yunanistan'ın yararına olacaktır.
Ve Ada'da yaşayan Kıbrıslı Rumların ve Türklerin de yararına olacaktır.
Son derece zor bir durum ancak bu sorunun çözülebileceğine ben inanıyorum.
Terörle mücadele savaşımızı kazanmamız için ve bunu yaparken de çok daha
barış dolu bir dünya yaratabilmemiz için bizler mutlaka hoşgörülü, müslüman
ve hoşgörülü insanların sesine kulak gerekiyor. Dünyanın her yerinde bu
insanlarla tanışmamız gerekiyor. Özellikle de özgürlüğü isteyen ve özgür
girişimciliği destekleyen insanlarla iletişim içinde olmamız gerekiyor.
Türkiye her zaman bu değerlerin hayata geçirilebileceğini, modern toplumlarda
bunların hayata geçirilebileceğini ve dini inançların, modern ve demokratik
kurumlar kurmak için feda edilmesi gerekmediğini göstermiştir. Bir ulus
ve Türkiye'de demokratik bir model olabilecektir, buna inanıyorum ki...
Ve bütün özellikle de Irak için bir ilham kaynağı olacaktır. Türkiye,
şu anda bir diktatörün yönetimi altında ve kendi halkına baskı uygulayan
bir diktatörün yönetimi altında yaşamaktadır. Ve elindeki silahlarla komşularını
tehdit eden bir yönetim bulunmaktadır. Irak'ın eğitimi ve sanayileşmiş
nüfusu ve doğal kaynakları, çok hızlı bir şekilde modern ve zengin bir
toplum dönüştürülebilir ve bu zenginliğin kaynağı olacaktır, güvensizliğin
değil. Sadece tabi ki Irak halkı için değil aynı zamanda komşuları için
de böylesi bir ortam yaratılacaktır. Bu nedenle Amerika, Irak'ta yeni
bir liderliğin kurulmasının yollarını aramaktadır. Özellikle de etnik
ve birleşmiş bir liderlik aramaktadır. Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyacak
bir yönetim aramaktadır. Ve gelecekte demokratik bir Irak kuracak bir
yönetim aramaktadır. Türkiye'deki yetkililerle görüşmelerim sırasında
tabi ki sabırsızlıkla onların bu konuda, Irak'ın geleceği konusunda neler
söyleyeceğini duymak istiyorum. Türkiye'nin görüşlerine çok fazla değer
veriyoruz. Washington'daki meslektaşlarım da onlara sunacağım bilgilerle
çok aykından ilgilenecektir. Türkiye'nin Irak konusunda çok geniş ve büyük
çıkarları bulunmaktadır. Ve ekonomik açıdan Irak'ın uluslararası toplum
tarafından dışlanması nedeniyle Körfez savaşından bu yana bazı ekonomik
sorunlar da yaşamıştır. Türkiye'nin özellikle Irak'taki Türmen azınlığıyla
da yakından ilgilendiğini biliyoruz. Bu insanlar da çok fazla acı çekmiştir,
bu diktatörün yüzünden dolayı. Türkiye, tabi ki bu konuda bazı teminatlar
olmasını istiyor. Ve Irak'taki olayların Türkiye'nin kendi bütünlüğüne
zarar vermemesini istiyor. Özellikle bu ekonomik krizden çıkıldığı günlerde
olumsuz etkilerinin olmamasını istiyor. Başkan Bush, açıkça şunu dile
getirmiştir. Şu andaki Irak rejiminin ABD için ne kadar büyük bir tehlike
olduğunu söylemiştir. Ve bu tehlikeyle birlikte yaşamamız hiçbir şekilde
mümkün değildir. Ancak bizler şunu da çok iyi anlıyoruz. Türkiye'nin çok
önemli ulusal çıkarları da bulunmaktadır. Özellikle de Bağdat'tan yönetimden
kaynaklanan bazı önemli noktalar bulunmaktadır. Özellikle de Bağdat'ta
mutlaka bugünkü gibi bir yönetim bulunmaması gerekiyor. Çok önemli bir
nokta var. Türkiye'nin özellikle de Irak insanlarının kendilerini demokratik
bir şekilde yönetmesi gerekiyor. Özellikle de azınlıkların haklarına saygı
duyulması ve Türkmenlerin haklarına da saygı duyulması gerekmektedir.
Irak'ın toprak bütünlüğünün sağlanması gerekmektedir. Kuzeyde, ayrı bir
Kürt devletinin kurulması Türkiye'nin istikrarı için tehlikeli olacaktır.
Ve ABD tarafından da kabul edilemez. Ve çok iyi bir gelişme var ki, kuzeyde
Kürtler bu gerçeğin de çok iyi farkındadır. Ve onlar da kendilerini artık
birer Iraklı olarak görmeye başladılar. Ve gelecekte Irak'ta kurulacak
demokratik bir Irak'ta siyasi sisteme katılmak istemektedirler."
Mithat Bereket:
Bu özel programımızın ilk bölümünde şu anda Türkiye'de bulunan Amerikan
Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'i sizlere tanıtmış, buraya, Türkiye'ye
gelirken çantasında neler olduğunu sizlere anlatmaya çalışmıştık. Şimdi
de özel anahtarın bu bölümünde sıra Paul Wolfowitz ile bizzat konuşmaya
geldi. Kendisine hepinizin aklındaki soruları soracağız. Sayın Paul Wolfowitz,
Türkiye'ye ve İstanbul'a hoşgeldiniz. Sizi burada görmek çok güzel...
Bize ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Doğrudan bir soruyla başlamak
istiyorum. Herkes bunu merak ediyor. Ne zaman ve nasıl Irak'ta operasyon
düzenlenecek? Çok basit ama çok önemli bir soru... Neler olup bitiyor?
Paul Wolfowitz:
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Gerçekten bu ziyaret geçen Aralık
ayında planlanmış bir ziyaretti. Ancak bunu iki defa ertelemek zorunda
kaldık. Erteleme söz konusu olduğunda tabi ki Türkiye ile Amerika arasındaki
bir çok konuyu tartışmak istiyoruz. Çok yakın bir ilişkimiz bulunuyor.
Sadece savunma alanında değil, yaklaşık 6-7 çok önemli konu bulunuyor.
Özellikle de ortak hareketler, aynı zamanda barış gücü çalışmalarımız,
Balkanlar'daki barış gücü çalışmalarımız, Afganistan'daki ortak çalışmalarımız
söz konusu. Tabi ki Irak ta bu konulardan bir tanesi ancak bir çok insan
benim fikrimi söyleyecek olursanız... Ancak bir çok insan, ABD'nin çok
fazla karar vermenin dışında. Aslına bakarsanız, Başkan Bush da bu sorunu
açıkça dile getirdi. Ve bu sorunu da kendi hükümetinde sundu ve çözümler
aramasını istedi. Ve kendisinin yakın dostlarıyla da özellikle de Türkiye
gibi dostlarıyla çözümlerin ne olabileceğini tartışmak ve konuşmak istiyoruz.
Burada daha çok dinlemek için bulunuyorum. Ve insanlara buna karar verdik,
demek için bulunuyorm.Türkiye'nin çok eşsiz, eşsiz özellikleri bulunuyor.
Ve aynı zamanda çok önemli ulusal çıkarları da bulunuyor. Türkiye'nin
burada tabi ki bütün bunlara daha iyi anlamak için ve Washington'dakilerin
bunları daha iyi anlaması için gitmeye karar veriyorum. Bir çok tartışmalar
devam ediyor.
Mithat Bereket:
Şu anda özellikle de olası bir Irak operasyonu konusunda Amerikan
basını da aynı şekilde. Sizin görüşünüze nasıl bir operasyon yapılması
gerekiyor, Saddam'ın devrilmesi için?
Paul Wolfowitz:
Tabi ki çok fazla tartışmalar var basında. Bazıları doğru, bazıları
yanlış. Bu tartışmaların bugünkü Amerikan yönetimi içerisinde de çok fazla
tartışmalar var. Ancak anlaşılan bir şey var. Bunun çok önemli bir konu
olduğunu herkes kabul edebiliyor. Çok basit yanıtları bulunuyor bunun.
Ve çok önemli olan bir nokta da sadece düşünmekteyim. Nasıl başarıya ulaşacağımız
ve bunlara giderken, çözümlerin ne olacağı ve bu çözümlerin herkes için
en iyi çözümler olması çok önem taşıyor. Bu konulara şu anda tam olarak
yanıt veremiyorum. Bazı fikirlerim var tabi ki bu konular üzerinde. Türkiye'nin
fikirlerini de öğrenmek istiyorum. Ve bu şekilde bu konularda meslektaşlarıma
da daha fazla bilgi vermek istiyorum. Yani özetleyecek olursak, şu anda
henüz alınmış bir karar yok Amerikan yönetimi içerisinde. Özellikle de
olası bir Irak operasyonu konusunda. Evet kesinlikle adil bir çözüm olduğunu,
sonuç olduğunu söyleyebilirim. Başkan Bush da bunu açıkça söyledi. Orada
bir sorun söz konusu. Ve bununla birlikte yaşamamız da söz konusu değil.
Ve bizler her türlü öneriye açığız. En iyi şekilde bu sorunun nasıl çözümleneceğini
öğrenmek istiyorum. Şu anda herhangi bir son karar vermiş değiliz.
Mithat Bereket:
Ankara'daki toplantılar sırasında sizler, Türk yetkililerine neler
söyleyeceksiniz? Bu ziyaretinizin amacı ne?
Paul Wolfowitz:
Benim ziyaretimin amacı genel olarak tabi ki dinlemek, öğrenmek ve
özellikle de tam olarak belirli konular üzerinde iki ülke arasındaki konular
üzerinde bilgi toplamak. Ancak herşeyden en önemlisi tabi ki savunma alanındaki
bilgileri elde etmek istiyorum. Ama benim perspekifimden değerlendirmem,
benim sorumlu ve yetkili olduğum alan savunma alanı olduğu için bununla
ilgileniyorum. Ve en önemlisi de benim kendi anlayışımı da geliştirmek
istiyorum. Türkiye'nin temel ekonomik durumunu değerlendirmek ve Türkiye'nin
ABD'nden nasıl bir yardım alabileceği konusunda tabi ki elimden geleni
anlamak istiyorum. Tabi ki ben bir ekonomist değilim. Ancak sadece kendi
perspektifimi sunabilirim. Türkiye'nin ihtiyaçları konusunun ne olduğu...
Bu son derece önemli. Türkiye'nin ekonomik başarısı, ABD için çok önemli.
Çünkü Türkiye, çok güçlü ve çok önemli bir müttefikimiz.
Mithat Bereket:
Bu bölgede Türkiye'yi hangi noktaya koyuyorsunuz? Amerikan yönetimi
Türkiye'yi hangi noktaya koyuyor? Nerede görüyor? Ortadoğu'da ya da Irak
alanında hangi noktada bulunuyor. Türkiye'den beklentiler neler?
Paul Wolfowitz:
Öncelikle Türkiye'yi bu bölgede belirli bir yere koymuyoruz. Türkiye'yi
Avrupa ve Asya arasındaki bir noktaya koyuyoruz. Açıkçası uzun yıllardır
kişisel olarak ben Türkiye'nin eşsiz bir önemi olduğunu, bütün müslüman
dünyasında bir önemi olduğunu söyledim. Endonezya'da Amerikan büyükelçisi
olarak çalıştım. Ve dünyadaki en kalabalık müslüman nüfusa sahip olan
ülke Endonezya... Ve öyle inanıyorum ki Endonezya ve Türkiye, müslüman
çoğunluğun olduğu ve devletin dininin olmadığı ülkeler. Amerikalılar tabi
ki kilise ve devletin ayrılması gerektiğini düşünüyorlar. Ve bu nedenle
bu örnekler çok önemli örnekler. Ve bizler tabi ki bunların başarılı model
örnekleri olmasını istiyoruz başka ülkeler için de... Türkiye'yi birçok
açıdan değerlendiriyoruz. Ancak açıkçası bu bölgede bakacak olursak, Türkiye,
çok önemli ülkelerden birisi... Bu bölgedeki en önemli, en büyük ülkelerden
bir tanesi.. Ekonomik açıdan çok önemli olan ülkelerden birisi bu bölgede.
Bütün müttefiklerimiz arasında baktığımız zaman da bu bölgede olanlardan
çok fazla etkilenen bir ülke. Bu nedenle Türkiye'ye çok önem veriyoruz.
Mithat Bereket:
Tekrar Irak konusuna gelecek olursak... Türkiye'nin çekincelerinden
birisi de olası Irak operasyonu konusunda Irak'ı bütünlüğü konusu. Çünkü
Kuzey Irak'taki Kürtlerin, en yakından bir özerk Irak ya da federal bir
devlet kurulmasını istiyorlar. Saddam'ın devrilmesinden sonra... Siz bu
konuda ne düşünüyorsunuz? Ve Türk hükümetini ikna etmek için neler söylemeyi
düşünüyorsunuz?
Paul Wolfowitz:
Bizim konumumuz çok derece açık bu konuda. Tabi ki bir toprak bütünlüğü
sağlamamız gerekiyor Irak'ta ve ayrı bir Kürt devleti kurulamaz bu bölgede.
Ve bizim konumumuz kesinlikle tabi ki Türkiye'nin çıkarlarını gözönünde
bulundurarak belirlenmiş durumda. Çünkü bir daha hiçbir şekilde Irak'ta
ortaya çıkacak çözümlerin Türkiye'ye yardımcı olmasını istiyoruz. Türkiye
için bir sorun yaratmasını istemiyoruz. Ve Irak'ta çok önemli, bu Türkiye
için çok önemli bir ticari ortak oluşmasını istiyoruz. Bunun da ortaya
çıkabilecek bir çözüm olduğunu düşünüyoruz. Ancak gerçekten çok yakından
ilgilendiğimiz bir konu da bu ziyaretim sırasında bu ziyaretim sırasında
Türk yetkililerin görüşlerinin ne olduğu.. Özellikle de en iyi bir şekilde
bu olumlu sonuçlar nasıl sağlanabilir. Onların düşündüğünü öğrenmek istiyorum.
Olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak istiyorum. Ancak Türkiye ve ABD şu
anda çok önemli iki ülke. Ve bu sonuçları çok önemli ve yakından etkileyecek
ülkeler. Bu nedenle bu önemli bir görüş..
Mithat Bereket:
Uzun zamandır bir durum söz konusu. Sizle ya da sizsiz olamaz gibi
bir durum söz konusu. ABD de zayıf bir Saddam'ı tercih ediyorlar, zayıf
bir Irak'ı tercih ediyorlar. Ancak toprak bütünlüğünün olmasını istiyorlar.
Özellikle bütünlüğünün kaybolmasından sonra zayıf bir Saddam olması bile
tercih edilebiliyor. Irak'ta nasıl bir gelecek görmek istiyorsunuz? Federal
bir devlet kurulabilir mi sizce Irak'ta?
Paul Wolfowitz:
Bence Irak gerçeğine bakarsak, herkes şunu anlayacaktır. Toprak bütünlüğünün
sağlanması açısından bugün Kuzey Irak'ı ziyaret etmemiz yeterli, bütün
bu sorunları bulmamız lazım. Bu cevaplar açık cevaplar değil. Şu anda
gerekli yanıtı şudur ki, tam olarak ne olacağını söylemek son derece zor.
Tabi ki Irak konusunda bazı fikirler ortaya atılıyor. Ne söylediğini anlamak
da söz konusu değil. Ancak uluslararası toplum, daha fazla ısrarcı olursa
ve Irak'ın toprak bütünlüğünün sağlanması gerektiği konusunda ısrarcı
olursa bence belirli insanların anlamasını sağlayacağız ve onların bu
yönde ilerlemesini sağlayacağız.
Mithat Bereket:
Her zaman tabi ki Türkiye'nin artan öneminden bahsediyorsunuz. Özellikle
de 11 eylül saldırılarından sonra Türkiye'nin çok önemli olduğunu belirtiyoruz.
Peki, neden? Peki, Türkiye'nin öneminin neden arttığını söylüyorsunuz,
11 Eylül'den sonra?
Paul Wolfowitz:
Benim fikrimi soracak olursanız, bugünkü konferansta söylediğim gibi,
teröristlerin sadece Amerikalıları öldürmek istemediğini söyledim. Onlar
aynı zamanda belki çok güçlü bir şey olacaktır. Aynı zamanda müslümanlara
da bir şekilde bir diktatörlük rejimi, bir dünya görüşü dayatmaya çalıştılar.
Onların müslüman ideallerini kullanmaya çalıştılar, istismar etmeye çalıştılar.
Ve Taliban'ın yaptığı şeyler Afganistan'da... Mesela bunun bir örneği...
Tabi ki beyinlerde ve kalplerde devam eden bir savaş söz konusu. İslam
dünyasında da aynı şey söz konusu. Bu nedenle de Türkiye'nin müslüman
dünyasında bir rol, model olacağını düşünüyorum. Çok demokratik ve laik
bir ülke. Ve teröristlerin karşı olduğu şeyleri temsil eden bir ülke.
Türkiye'nin başarısı çok önemli bir sembol olabilir, bir örnek olabilir.
1 milyar müslümana, teröristlerin yolunu takip etmek zorunda değilsiniz.
Tam tersi yolu takip edebilirsiniz. Çünkü bu size yıkım getirebilir diyebiliriz.
Bunun yerine demokratik, özgür bir yol seçebilirsiniz. Bu da size başarı
getirir. Türkiye'nin başarıları stratejik bir önem taşıyor bu açıdan da...
Bu nedenle her zaman çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak 11 Eylül'den
sonra daha önemli oldu.
Mithat Bereket:
Şimdi Türkiye'de bazı siyasi dalgalanmalar yaşanıyor. Dışişleri Bakanı
İsmail Cem istifa etti. Ankara'da bazı gelişmeler var. Bütün bunları siz
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Paul Wolfowitz:
Bunu demokrasi olarak değerlendiriyorum tabi ki... Tabi ki, zor şu
anda, zor bir durum. Demokrasi zordur ancak hayata geçirilmesi de mümkündür.
Tanıdığım her ülkü, her demokratik ülkede farklı şekillerde belirli düzenlemeler
gerçekleşiyor. Biz, ABD'nde harika bir sistemimiz olduğunu düşünüyorum.
Başkanlık seçimlerinde de bu tarz sorunlar yaşanmıştı. Tabi ki kusursuz
bir sistem değil. Ancak sayın Churchill'in de söylediği gibi kusursuz
değil daha iyi bir alternatif de yok...
Mithat Bereket:
Kemal Derviş, Washington'a geldiği zaman kendisi bakanlıktan sonra
tabi ki bazı mali destekler arıyordu. Kendisiyle konuşma yaptınız. Konuşmanızda
Türkiye'nin bazı reformları gerçekleştirmeden önce yapısal reformları
gerçekleştirmesi gerektiğini söylediniz. Şimdi Türkiye'ye baktığınız zaman,
yetkililerle de görüşeceksiniz. Bu yaptığınız konuşma yaklaşık 1-2 yıl
önceydi. Türkiye'yi şu anda nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu hükümet,
bu reformları hayata geçirebildi mi?
Paul Wolfowitz:
Gerçekten son derece ilginç... O kadar uzun zaman önce olduğunu bilmiyordum.
Bana dört-beş ay önce gibi geliyordu. Ancak tabi ki bazı değerlendirmeler
yapılması gerekiyor. Türkiye'nin son birkaç ay içindeki ilerlemelere bakmak
gerekiyor. Tabi ki değerlendirmeleri hep yaparken, Amerikan hazine bakanlığındaki
yetkililerin değerlendirmelerini gözönünde bulundurmam gerekiyor. Onlar
Türkiye'nin son derece önemli attığını, çok önemli kararlar aldığını söylüyorlar.
Bu nedenle ABD, IMF, işte bu yüzden Türkiye'ye çok fazla destek veriyor.
Ancak daha önce de söylediğim gibi, her zaman da bunu söyledim. Hiçbir
şekilde bizler belirli politika değişiklikleri olmadan, Türkiye'de bazı
politika değişiklikleri olması gerekiyor. Ben bir ekonomist değilim. Daha
fazla şey öğrenmem gerekiyor. Ve burada bulunduğum sürede de bunları öğreneceğim.
Ancak edindiğim izlenime göre çok fazla başarılar kaydedildi. Ve şu andaki
soruna baktığım zaman başka ülkelerde de aynı şeyler söz konusu. Siyasi,
ekonominin üzerine geçmeye başlıyor. Daha üstünde ve ön plana geçmeye
çalışıyor. Siyasi açıdan yaşanan bazı sorunlar, belirsizlikler söz konusu.
Bu da ekonomiye birazcık gölge düşürüyor. Tabi ki Türkiye için önemli
olan şey, bu her ikisini biraraya getirmek. Ve tabi ki bunun nasıl yapılacağını
söylemeyeceğim. Bu benim de yetkilerimin ötesine geçer. Ancak çok büyük
bir inancım var ki, Türkiye'nin yaratıcılığı ve Türkiye'nin niteliği,
bunların üstesinden gelecektir.
Mithat Bereket:
Bugün Afganistan'a gideceksiniz. Afganistan'daki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD ordusunun yakın gelecek için planları nelerdir Afganistan'da? Bir
soru var... Amerikan ordusu neden Usama Bin Ladin'i yakalalamayı başaramadı?
Paul Wolfowitz:
Tabi ki çok fazla başarılar kaydettik Afganistan'da ben buna inanıyorum.
El Kaide örgütü ve bir çoğu öldürüldü ya da yakalandı. Ve bir çoğu kaçmayı
başardı. Ancak açıkçası tabi ki hiçbir zaman niyetimiz yüzbinlerce Amerikan
askerini Afganistan'da konuşlandırmak ve sınırları kapatmak değil. Zaten
bunu da yapamazsınız. Bence son derece başarılı olan bir operasyondu.
Ve hiçbir şekilde yabancı bir işgal gücü olmadan bunları sağladık. Afganistan'da
biz böyle bir konumda bulunmak istemiyorduk. Bizim zorluğumuz önümüzdeki
günlerdeki güçlüğümüz, bir taraftan tabi ki Taliban ve El Kaide üyelerini
aramak olacaktır. Çoğu zaman da El Kaide'nin bir çoğunun kaçtığını düşündük.
Ancak Taliban hala bir tehlike. Ve ikincisi de yeni Afgan hükümetine yardımcı
olmak istiyoruz. Kendi temellerini kurmalarını, kendi güvenliklerini kurmalarına
yardımcı olmak istiyoruz. Bazı insanlar var, bu insanların görüşüne bakarsak,
bunlar bir gecede yapılabilir diye düşünüyorlar. Ancak onlar galiba Afganistan'ın
nasıl bir ülke olduğunu unutuyorlar ve özellikle 20 yıl önce iç savaş
geçirmiş bir ülke olduğuğnu düşünmemiz gerekiyor. Güvenlik sorunları bulunuyor.
Benim için son derece önemli bunlar. Ve bu ülkenin güvenlik sorunlarının
çözümlenmesi gerekiyor öncelikle... Türkiye, bence çok önemli ve kritik
bir rol oynuyor. Özellikle de güvenlik destek gücünün Kabil'deki komutasını
üstlenmiş durumda. Bu kuvvet gerçekten çok önemli bir temel oluşturmuş
durumda Afganistanlılar için. Onlar için bir örnek oluşturuyor. Ve Loya
Jirga'nın kurulmasını sağladılar, toplanmasını sağladılar. Liderler biraraya
geldiler. Ve özgürce kendi liderlerini seçme fırsatını sağladılar. 20
yılda ilk defa gerçekleşen bir şeydi. Ve bunun çok büyük bir adım olduğunu
düşünüyorum. İleriye dönük bir adımdır. Ve Türkiye'de bununla gurur duyulmalı.
Bence oynadıkları rolle gurur duymalı. Bu ilerlemeyi sağlamış oldular.
Mithat Bereket:
Çok teşekkür ederiz, programımıza katıldığınız için.
Haum Wolfowitz:
Ben teşekkür ederim...
|