Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 17:35 TS 15 Tem., 2002
Bahçeli’nin konuşmasının tam metni

“Siyasi hayatımızda çok hızlı gelişmelerin yaşandığı, çalkantılı bir dönemden geçilmektedir. Hiçbir şeye dönüşü olmayan bir erken seçim sürecine girmiştir. Gelinen bu noktada bir durum değerlendirmesi yapmak ve MHP’in önümüzdeki döneme ilişkin görüş ve düşüncelerini Türk milletiyle paylaşmak istiyorum. İçinde bulunduğumuz şartlar ve erken seçim sürecine girilmesini gerekli kılan gelişmeler kamuoyumuzca bilinmektedir.
       Türkiye’nin gündemine bilinçli olarak taşınan siyasi belirsizlik ve yönetim boşluğu tartışmaları giderek tırmandırılmış, ekonomik ve siyasi istikrarı hedefleyen bir kampanya başlatılmıştır. Bunun amacının da böyle bir tehdit ve şantaj ortamında Türkiye’de siyaset kurumunun yeniden tanzim etmek olduğu anlaşılmıştır. Ortak hareket eden bir çetenin bu amaçla sahneye sahneye koymaya çalıştığı siyasi senaryolara, milletin hakemliğine gidilerek cevap verilmesi artık gerekli ve kaçınılmaz hale gelmiştir. MHP bu oyunu bozmuş ve seçimlerin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılması için TBMM’ni 1 Eylül’de olağanüstü toplantıya çağırmıştır.
       
“MİLLET İRADESİNDEN ENDİŞE EDİLMESİN”
       Ortaya çıkacak gerçek millet iradesinden kimsenin endişe etmemesi gerekir. Türkiye’nin önünü açmak ve siyasi ve ekonomik istikrar ortamının ileride telafisi imkansız ölçülerde zarar görmesini önlemek amacıyla başlatılan bu sürecin artık dönüşü bulunmamaktadır. Erken seçimleri zorunlu kılan şartlar, seçim hazırlıkları için gerekli yasal süreler eşliğinde seçimlerin en erken dönemde yapılmasını da zorunlu kılmaktadır.
       Seçimlerin ileriye atılması için bahane yaratma arayışları Türkiye’ye büyük zararlar verecektir. 3 Kasım tarihi bu bakımdan en uygun tarih olarak karşımızdadır. Seçime gidilen bugünkü süreçte her siyasi partinin her kurum ve kuruluşun bir ciddiyet, samimiyet ve dürüstlük imtihanından geçeceği unutulmamalıdır. Bu hassas dönemde Türkiye’nin çıkarlarını her türlü siyasi gelecek hesabının üstünde tutan bir anlayışla hareket edilmesi, herkes için asgari bir ahlaki sorumluluktur. Herşey Türk milletinin önünde cereyan edecektir.
       
“ENKAZIN ALTINDA KALACAKLAR”
        Siyasi belirsizlik ortamının giderek ağırlaştırılması ve Türkiye’nin bir kaos ortamına sürüklenmesinin bedeli ve vebali çok ağır olacaktır. Böyle bir ortamdan siyasi çıkar sağlamayı düşünenler ve krizin içinden kurtarıcı çıkabileceğini ümit edenler varsa bilmeliler ki, bu enkazın altında kendileri de kalacaklardır. Böyle bir hareket karşılıksız kalmayacak, bunun hesabı da mutlaka birgün sorulacaktır.
       Bugünkü şartlarda. 57. cumhuriyet hükümeti görevinin başındadır. DSP’de yaşanan gelişmeler sonucu hükümetin parlamentodaki desteği azalmış, ancak güvenoyu eşiğinin altına inilmemiştir. Son gelişmelere bakıldığında erken seçim sürecini gerekli hale getiren siyasi senaryoların şimdi de meclis aritmetiğindeki son değişikliklerle ve bazı muhalefet partilerinin desteğiyle parlamento çatısı altında sahneye konulmasına çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu senaryoların değişmeyen hedefi yine MHP’dir. Bu ortak çetenin amacının bir hükümet krizi yaratarak, MHP’ni dışarıdan bırakacak yeni bir hükümetle seçimlerin ertelenmesi olduğu anlaşılmasıdır. Bunun için can simidi olarak sarıldıkları ortak bahane de Avrupa Birliği’dir.
       
“MHP DIŞLANMAYA ÇALIŞILIYOR”
       Değerli basın mensupları, Türk milletinin hakemliğine gidildiği bir dönemde her siyasi partinin hangi hesapla hareket ettiğini, hangi ahlaki temelde yeni ittifaklar oluşturulmaya çalışıldığını, bu arayışlarda hangi siyasi pazarlıkların belirleyici olduğunu Türk milleti elbette izleyecek ve değerlendirecektir. 57. Cumhuriyet hükümetinin görevinin son bulması için gerekli şartlar ve anayasal prosedürler bilinmektedir. Bugünkü parlamento aritmetiğinde hükümeti sona erdirmek koalisyon ortaklarının elindedir. Bunun yolu da usulü de bellidir. Ancak, belli olmayan seçime gidilen bu süreçte bugünkü hükümetin yerine ne konulacağıdır. Yeni bir hükümet kurulması sürecinde izlenecek usuller ve belirleyici olacak demokratik teamüller de ortadadır. Hal böyleyken, bu sürecin de şimdiden yönlendirilmesine çalışıldığı ve Meclis’te birinci parti olan MHP dışında bir blok oluşturularak bu suni birlikteliğin bir hükümete dönüşmesi amacıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın da etkilenmesi için çaba sarfedildiği esefle görülmektedir. Siyasi ahlaka sığmayan bu zorlamaların bir sonuç vermeyeceği bilinmektedir.
       
“SEÇİMLERE VAROLAN HÜKÜMET GÖTÜRMELİ”
        Bu hassas dönemde Türkiye’nin önüne bir de böyle bir hükümet krizi çıkarılmasının ağır bir bedeli ve kestirilemeyecek sonuçları olabilecektir. Bu bakımdan seçimlere bugünkü hükümetle gidilmesi, bütün bu tehlikeleri bertaraf edecek yegane yol olacaktır. Bu durumda 57. hükümet artık Türkiye’yi sağlıklı ve düzenli bir biçimde seçime götürecek, bu anlayışla görev yapacak bir seçim hükümeti niteliğinde görülmelidir. Bu süreçte ekonomik program hiçbir sapma olmaksızın, kararlılıkla uygulanacak, seçim hesabına dayalı uygulamalara kesinlikle izin verilmeyecektir. Bunu da devletin kurumsal yapısı içinde, Türkiye’nin unsurları garanti edecektir. Bunun teminatının şahıslarda aranması devlet kavramına inançsızlığın bir ifadesi olacaktır.
       İleriye dönük düşüncelerimize geçmeden önce geride bıraktığımız son hafta içindeki gelişmelere kısaca temas etmek istiyorum. Türkiye’nin gündemine erken seçimin girmesiyle birlikte, siyasi partilerimiz tutarlı olmaktan uzak ve sürekli değişen tutum ve yaklaşımlar sergilemişlerdir. Son zamana kadar ısrarla, erken seçim değil, hemen seçim isteyen muhalefet partilerimizin, konu önlerine gelince seçimi ileriye bırakmak için sürekli bahane ve gerekçe üretme gayreti içine girdikleri, sürekli yeni şartlar öne sürdükleri görülmektedir. Hükümet ortakları arasında da erken seçim tarihi konusunda bir görüş birliği bulunmamaktadır.
       
“AB EKSENİNDE SİYASİ SENARYO”
       MHP’nin tutumu ise her yönüyle tutarlı olup, dürüst ve bütün açıklığıyla ortaya konulmuştur. Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmelere bakıldığında şartların giderek belirginleştiği, gerçek niyetlerin giderek açıklık kazandığı... Yapılan tartışmalar karşımıza ilginç bir tablo çıkarmıştır. Bu çerçevede Avrupa Birliği ekseninde tasarlanan bir siyasi senaryonun hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır. Seçim sürecine ilişkin temel konularda Avrupa Birliği ekseninde siyasi manevra arayışları ön plana çıkmıştır. Bu amaçla taktik ittifaklar, ortak hareket edecek bloklar oluşturulmaya çalışılmaktadır. Avrupa Birliği yeni siyasi oluşumların ve sunni ittifakların varlık sebebine haline gelmiştir. Seçim sürecinde yeni hükümet modelleri ve seçim tarihine ilişkin seçenekler de aynı zeminde tartışılmaktadır.
       Bu çerçevede Avrupa Birliği takvimiyle seçim takvimi arasında organik bir bağ kurulmasına çalışıldığı görülmektedir. Aynı şekilde erken seçimin bir Avrupa Birliği referandumuna dönüştürülmesinin amaçlandığı da ortaya çıkmıştır. Bu platformda buluşan çevrelerin ilk önce 57. hükümetin görevden ayrılması, bundan sonra da Avrupa Birliği koalisyonu olarak adlandırılan yeni bir hükümetin kurulması için her zorlamaya başvurmayı düşündükleri görülmektedir. Avrupa Birliği’nin dayattığı idam, ana dilde eğitim ve yayın konularındaki ittifak arayışlarının da yeni hükümet modelinin altyapısını oluşturabileceğinin düşünüldüğü anlaşılmaktadır.
       
”SİYASİ YASAKLAR PAZARLIK KONUSU”
       Bazı muhalefet partilerinin de bu yeni aile fotoğrafı içinde yeralmaya hazırlandıkları görülmektedir. Hangi ahlaki temele dayanacağı zamanla daha iyi görülecek olan bu bloklaşma için siyasi pazarlık sürecinin başladığı haberleri de basınımıza yansımıştır. Bu pazarlıkların merkezinde siyasi yasaklar konusunun bulunduğu da basında ifade edilmektedir. Yakın geçmişte yaşanan ve 28 Şubat süreci olarak adlandırılan tecrübeyi yaşayanların şimdi siyasi gelecek hesabıyla böyle bir zeminde yürütülen bir pazarlığın tarafı olmaları her bakımdan esef vericidir. Bütün bu senaryoların en öncelikli hedefi, aslında seçimlerin önümüzdeki yıla bırakılmasının sağlanmasıdır.
        Ancak taktik düşüncelerle ve Avrupa Birliği bağlantılı hesaplarla seçim tarihi konusunda farklı ve çelişen görüşler dile getirilmektedir. Bugün seçim tarihi konusunda MHP’nin 3 Kasım önerisinin yanısıra iki alternatif tartışılmaktadır. Birinci öneri ilk önce Avrupa Birliği’nin üye şartlarının karşılanması için gerekli yasaların çıkarılması ve bundan sonra önümüzdeki yılın ilkbaharında seçime gidilmesidir. Bu mümkün olmazsa, MHP’nin tercihi olan 3 Kasım’ı beklemeden seçimlerin 29 Eylül veya 6 Ekim gibi daha önce bir tarihte yapılması, bu şekilde seçim sonrası oluşacak hükümetin Aralık Kopenhag zirvesinden önce bu şartları yerine getirmesine imkan ve zaman verilmesi önerilmiştir.
       
“AB VAADLERİ GERÇEK DIŞI”
       Avrupa Birliği eksenli bu senaryoların uygulamaya konulabilmesi için gerçeklere dayanmayan iddialarda bulunulmakta ve Türk milletinin bunlara inanması için büyük bir kampanya yürütülmektedir. Bu çetenin iddiaları şunlardır: Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine başlama tarihi alınmasına çok yaklaşılmıştır. İdam cezasıyla ana dilde eğitim ve yayın konularında gerekli yasaların çıkarılması durumunda 14 Aralık 2002 tarihinde yapılacak Kopenhag zirvesinde Avrupa Birliği, Türkiye’ye bu tarihi vermeye hazırdır. Bunu yapamazsak, Avrupa Birliği yolu kapanacaktır. Bu tarihi randevudan kaçınılmaması için Avrupa Birliği takvimi Türkiye’de erken seçim tarihine feda edilmemelidir. Bu görüş ve iddiaların gerçeklerle ne ölçüde bağdaştığının ve bu tutumların samimiyet derecesinin Türk milleti tarafından bütün çıplaklığıyla görülmesi ve anlaşılması artık kaçınılmazdır.
       MHP, bunu sağlamaya kararlıdır. Bu anlayışla, aşağıdaki gerçekleri Türk milletinin bilgisine ve dikkatine getirmek istiyorum. Avrupa Birliği’ni bir kurtarıcı olarak kullanmak isteyen bütün siyasi partilere de açık ve dürüst bir tutum almaya ve iddialarının arkasında durarak bunları fiiliyata gösterecek somut adımlar atmaya davet etmek istiyoruz. İlk önce seçimlerin Avrupa Birliği takvimi bahanesiyle, 29 Eylül veya 6 Ekim tarihlerinde yapılması önerilerinin samimiyet ve ciddiyet derecesi üzerinde kısaca durmak istiyorum. Avrupa Birliği bu aşamada hangi ülkeleri üye alarak genişleyeceğini, bu yıl içinde kararlaştıracaktır.
       
“KOPENHAG’DAN ÖNCE ŞEKİLLENECEK”
       Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ilişkin gerçek düşünceleri de bu süreçte açıklığa kavuşacaktır. Ancak Avrupa Birliği’nin bu konudaki anlayışı iddia edildiğinin aksine Aralık Kopenhag zirvesinden önce şekillenecektir. 24-25 Ekim 2002 tarihinde Brüksel’de yapılacak Avrupa Birliği özel zirvesinde genişleme konusu ve Türkiye’nin tanımına ilişkin siyasi çerçeve ortaya çıkacaktır. Bu konuda Avrupa Birliği’nin benimseyeceği yaklaşım Avrupa Birliği komisyonunun 16 ile 19 Ekim 2002 tarihleri arasında açıklanması beklenen aday ülkeler ilerleme raporlarında yeralan tespit ve öneriler ışığında bunlara dayanılarak şekillenecektir. 14 Aralık 2002 tarihinde yapılacak Kopenhag zirvesinde de bu konudaki karar daha önce şekillenen bu siyasi çerçeve içinde hukuki etki doğuracak şekilde sonuçlandırılacaktır.
        Avrupa Birliği takvimine ilişkin objektif gerçekler bunlardır. Bu gerçekler şunu göstermektedir. Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi veya verilmemesi hakkındaki kararın siyasi çerçevesi Aralık Kopenhag zirvesinden önce ekim ayındaki Brüksel zirvesinde ortaya çıkacaktır. Seçimlerden sonra oluşacak yeni hükümetin Aralık ayında Avrupa Birliği’nden tarih alabilmek için gerekli yasaları çıkarmasına zaman kalınması gerekçesiyle seçimlerin MHP’sinin önerdiği 3 Kasım’dan önce yapılması önerilerinin geçerli dayanağı olmadığını bu gerçek ortaya koymaktadır.
       
“EN AZ 3 AY GEREKLİ”
       Ancak bu önerinin samimiyet derecesinin daha iyi anlaşılması için bu gerçeğin yanısıra şu ikinci gerçeğin de hatırlanması yerinde olacaktır. Türkiye’de seçimler 29 Eylül ve 6 Ekim tarihinde yapılırsa, seçim sonrası meclisin açılması, yeni hükümetin göreve başlaması, komisyonların kurularak Avrupa Birliği yasalarını görüşmesi ve bunların genel kurulda ele alınarak yasalaşması için gerekli süreçte Anayasa, seçim mevzuatı ve meclis iç tüzüğünde süreleri belirlenen dokuz aşamadan geçilmesi zorunludur. Bu da en azından 3 aylık bir süreyi gerektirmektedir. Oysa biz nisan 1999 seçimlerinden sonra meclis komisyonlarının ancak 15 Haziran tarihinde kurulabildiği hatırlanacaktır. Bu gerçek ışığında Avrupa Birliği takvimi bahane edilerek, önerilen 29 eylül veya 6 ekim tarihlerinde seçim yapılması durumunda Avrupa Birliği yasalarının meclisten geçmesi en erken ancak Aralık sonuna mümkün olabilecektir.
       Bu durumda sadece ekim Brüksel zirvesi değil, 14 Aralık 2002 Kopenhag zirvesi vadesi de aşılmış olacaktır. Bu gerçekler karşısında seçimlerin eylül veya ekimde yapılması önerilerinin Avrupa Birliği takvimi gerekçesiyle bizahi yapılamayacağına göre bu önerinin sahiplerinin gerçek amaçlarının ne olduğunu Türk milletine açıklamalarını bekliyoruz.
       
“HAYAL VE UMUT TACİRLİĞİ YAPIYORLAR”
       Avrupa Birliği platformunda siyaset yapmak isteyenlerin gerçek amaçları aslında ortadadır. Bu çete, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne üye olarak kabul edildiği görülmeden, Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin adaylık sürecine ilişkin niyetleri hakkındaki gerçekler ortaya çıkmadan ve bunlar Türk milletince anlaşılmadan önce hayal ve umut tacirliği yapmak imkanını son bir kere elde tutarak seçimlere gidilmesini istemektediler. Bazı siyasi partiler de hukuki sorunlarını bu yolla aşabilecek ümidini taşımaktadırlar. Gerçek durum ve niyet bunlardır.
       Değerli basın mensupları, şimdi izninizle Avrupa Birliği’nin dayattığı üç şarta ilişkin gerekli düzenlemeler mecliste yapılarak Aralık Kopenhag zirvesinden Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi alınması ve bundan sonra önümüzdeki yıl ilkbaharda seçime gidilmesi önerilerinin geçerli bir dayanağı olup olmadığı üzerinde durmak istiyorum. Seçim sürecini Avrupa Birliği’ne dayalı olarak yönlendirmek isteyenlerin en temel önceliği seçimlerin mümkün olduğu kadar ileri bir tarihe bırakılmasıdır.
       
ANAP’IN BİRİNCİ ÖNCELİĞİ
       Avrupa Birliği takvimini ve özellikle 14 Aralık Kopenhag zirvesi vadesi bu temel tercihe, bunu teşkil edecek bir araç olarak görülmektedir. Koalisyon ortağımız Anavatan partisinin de içinde bulunacağını açıkladığı bu görüşün sahipleri idam ve ana dilde eğitim ve yayın konularında atılması gerekli adımlar hususunda hükümet içindeki görüş ayrılıklarının siyasi krizin temel nedeni olduğunu savunmakta ve Avrupa Birliği’nin bu üç konudaki ön şartlarının Aralık ayından önce yerine getirilmesinin kendileri için hükümetten ve seçim tarihinden de önce gelen en önemli misyon olduğunu söylemektedirler. ANAP Genel Başkanı Sayın Yılmaz, geçtiğimiz hafta sonu yaptığı açıklamalarda hükümette kalışlarının ve seçim tarihinin Avrupa Birliği yasalarına bağlı olduğunu, Aralık Kopenhag zirvesi öncesi bu uyum yasalarının çıkartılması amacıyla her imkanı deneyeceklerini, bunun için her hükümet oluşumunun içinde yeralmaya da hazır bulunduklarını ifade etmişlerdir. Hükümet oluşumuna ilişkin tercih ve takdir tabiatıyla kendilerine aittir.
        Ben sadece Avrupa Birliği’nden tarih alma beklentilerine dayalı senaryolar hakkında şu görüşlerimi belirteceğim ve bu yaklaşımın geçerliliğini savunanlara Türk milleti önünde açık bir çağrıda bulunacağım. Bildiğiniz gibi Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne uyum çerçevesinde idam cezasının kaldırılmasıyla, anadilde eğitim ve yayın konuları Avrupa Birliği üyelik sürecimize ilişkin tartışmaların odak noktasını oluşturmuştur.
       
“MÜZAKERE TARİHİ 3 KONUYA KİLİTLENDİ”
       Türkiye’nin üyelik müzakereleri için tarih alması bu üç konuya kilitlenmiştir. Bu üç konuda Avrupa Birliği’nin ön şartlarını aynen kabul edersek, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yolunun açılacağı ve Aralık zirvesinde müzakerelere başlanması kararı çıkacağı yolunda Türk toplumunda çok aşırı beklentiler yaratılmıştır. Avrupa Birliği konusunda gerçekler saptırılarak Türk milletini yönlendirmek ve şartlandırmak amacıyla yürütülen kampanyalar sonunda malesef bu noktaya gelinmiştir. Üç konuya karşılık tarih alınacağı iddiaları doğru değildir. Bunun doğru olmadığını bizzat Avrupa Birliği yetkilileri resmi kanallardan Türkiye’ye iletmişlerdir.
        Devletin resmi kaynakları ortadadır. Bu üç şartın gerekleri yerine getirilse bile bunun Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi için yeterli olmayacağı, Türkiye’nin önünde daha çok uzun bir yol bulunduğu Avrupa Birliği’nin resmi belgelerinde de sürekli vurgulanmaktadır.
       Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye temel bakış açısı ve Türkiye’yi adeta özürlü bir aday olarak görme anlayışı değişmediği sürece, Avrupa Birliği’nin bırakın müzakere tarihi vermeyi, üyelik perspektifinin sürdüğünün içi boş ifadelerle tekrarlanmasının ötesinde bu konuda somut sayılabilecek herhangi bir işaret vermesi bile beklenmemelidir. Bu konudaki resmi beyanlar çok açıktır.
       
ORTAKLARINA VE MUHALEFETE ÇAĞRI
       Bu gerçeklere rağmen bu konuda Türk milletinin zihninde tereddütler uyandırılmış, büyük beklentiler yaratılmıştır. 3 Kasım’da seçimlere gidilirken zihinlerde oluşturulan bu tereddütlerin gerçeklerle yüzleşilerek giderilmesi kaçınılmazdır. Bunun için Avrupa Birliği’yle müzakere aşamasına geldiğimizi ve bu üç konudaki ön şart kabul edilirse müzakere tarihi alacağımızı iddia eden çevrelere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu çağrımız koalisyon ortaklarımız için de geçerlidir. Buna samimiyetle inanıyorsanız, TBMM’yi derhal olağanüstü toplantıya çağırın. Meclis 3 Kasım için erken seçim kararı alsın ve bu üç konuda getireceğiniz kanun tekliflerini görüşsün. Avrupa Birliği’nden tarih almak için bu üç konuda gerekli yasal düzenlemeleri desteklediklerini kamuoyu önünde açıklayan siyasi partilerin ve bağımsız oluşumların parlamentodaki desteği referandumsuz Anayasa değişikliği için bile fazlasıyla yeterlidir. Bununla birlikte meclisi bu gündem maddesiyle olağanüstü toplantıya çağırmak için gerekli 110 imzayı bulamıyorsanız biz MHP olarak bu eksiği de tamamlamaya hazırız. Bu bakımdan bu konuda samimiyseniz 3 Kasım’da seçime gidilen süreçte buyrun gerekli düzenlemeleri yapın, önünüz açıktır. İdam cezasını terör suçlarını da kapsayacak şekilde kaldırın, anadilde eğitim ve yayın için Türkiye’nin hayrına olacağına inandığınız düzenlemeleri yapın.
        Bunları yaptıktan sonra iddia ve ümit ettiğiniz gibi ekim Brüksel Zirvesi’nde müzakere tarihi için gerekli siyasi iradenin oluşmasını sağlayın ve 3 Kasım seçimlerine böyle bir süreçle girin. Seçim kampanyasını Avrupa Birliği referandumuna dönüştürme arzunuz da böylece hayata geçirilmiş olacaktır. Bizim meclisteki siyasi partilere çağrımız budur. MHP’nin bu konulardaki görüşleri çok açıktır ve dürüstçe ortaya konulmuştur.
       
“MHP, AB KARŞITI GİBİ GÖSTERİLİYOR”
       Bugüne kadar Avrupa Birliği’nin bu üç ön şartının kabul edilmesi karşılığında Avrupa Birliği’nden bir tarih alınacağı Türk milletinin önüne adeta bir matematik denklemi halinde konulmuştur. MHP, şimdi bu matematik işlemin sağlanmasının yapılmasının önünü açmaktadır. Değerli basın mensupları, erken seçimlere Avrupa Birliği konusunda gerçeklere dayanmayan ve yanlış bir zeminde başlatılan bir tartışma ortamında gidilmektedir. Bu süreçte Avrupa Birliği taraftarları ve karşıtları gibi sunni bir cepheleşme anlayışının belirleyici olmasına çalışıldığı ve bundan da bir siyasi gelecek çıkacağının ümit edildiği görülmektedir. MHP’yi Avrupa Birliği düşmanı olarak gösterme çabaları da bu oyunun planının bir parçasıdır. MHP, millet önünde bu yüzleşmeye hazırdır. 3 Kasım seçimlerinde Avrupa Birliği konuları gerçekler temelinde ve her yönülye tartışılacaktır. Bu konudaki gerçekleri Türk milletinden sağlamak, bu oyunu sürdürmek imkanı artık kalmamıştır. MHP, benimsediği ilkeli tutumun doğruluğuna gönülden inanmaktadır.
       Bunun mutluluğu içindeyiz. Olaylar ve gelişmeler gerçekleri ortaya çıkaracaktır. Avrupa Birliği’ne onurlu üyelik anlayışıyla Türkiye’nin özürlü bir aday olarak itilip kakılacağı bir süreci kabullenerek bunu Avrupa Birliği perspektifi olarak sunmaya çalışan anlayış arasındaki farkı Türk milleti değerlendirecek ve kararını verecektir. Herkes bu yüzleşmeye hazır olmalı ve Türk milletinin vereceği hükme razı olmalıdır. MHP’nin Avrupa Birliği konusundaki görüş ve yaklaşımını bütün yönleriyle ve bütün çıplaklığıyla ortaya koyan kapsamlı bir çalışma önümüzdeki günlerde Türk kamuoyunun bilgisine ve değerlendirmesine de sunulacaktır.
       Değerli basın mensupları, MHP önümüzdeki nazik dönemde de ilkeli ve kararlı tutumunu sürdürecek ve Türkiye’nin bir hükümet krizine ve siyasi kaos ortamına sürüklenmemesi için sorumlu bir anlayışla hareket edecektir. Bugün siyasi partilere yaptığımız bu çağrı da böyle bir sorumlu anlayışın ifadesidir. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.

 

       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları