Konu:
BM Kararı ve PKK
Konuk: ASAM Ortadoğu Masası Şefi Ali Nihat Özcan
Erdoğan Aktaş:
İyi günler... 11 Eylül saldırısının ardından terör olgusu, global
düzeyde tartışılmaya başlandı.. BM Güvenlik Konseyi'nce 28 Eylül 2001'de
kabul edilen 1373 sayılı sayılı karar çok önemli... Biraz sonra bu kararın
önemini ve Türkiye açısından taşığıdı değeri haberimizde izleyeçeksiniz...
Ve bunun ardından PKK'nın son durumunu Yakın Plan'a alacağız..
"11 Eylül'deki
saldırıların ardından oluşan terörizmle mücadele atmosferi, Türkiye'yi,
daha önce hiç tahmin edilmeyen hukuki destek bulabileceği zemine taşıdı...
BM Güvenlik Konseyi'nce 28 eylül'de kabul edilen 1373 sayılı karar gereğince,
terörizmle mücedelede en büyük ortak platform gerçekleştirilmiş oldu.
Bu karara göre, terörle mücedelede öncelik, örgütlerin mali kaynaklarını
kurutmak... Tabi bu göründüğü kadar kolay değil. Bu yüzden uluslarası
bir dayanışma ve bilgi akışı şart.
İkinci öncelik ise terör eyleminin engellenmesi ve cezalandırılması...
Bu amaçla devletlerden terör eylemlerine mali kaynak bulunması, sempatizan
sağlanması, eylemlerin planlanması, hazırlanması ve gerçekleştirilmesi
aşamalarından herhangi birine, ya da tümüne katılmış kişileri izlenmesi,
faaliyetlerinin önlenmesi ve cezalandırılması isteniyor.
Ayrıca devletlerden terör eylemlerinin herhangi bir aşamasına, ya da tümüne
katılmış kişilerin izlenmesi, haklarında bilgi ve kanıt toplanması, yakalanması
ve yargılanması konusunda, eğer kendi yasaları buna izin vermiyorsa, gerekli
düzenlemelerin yapmaları da isteniyor.
BM'nin önerdiği tedbirler arasında, terörle ilişkili kişilerin seyahatleri,
hareketleri, eylemleri ve faaliyetleri konusunda üye ülkelerin birbirine
bilgi aktarması da var... Bu aşamada ilk unsura dikkat çekiliyor. Teröristlerin
sahte kimlik ve pasaport kullanımından dolayı gümrüklerde önlemlerin arttırılması
ve göçmenlik kurumunu istismar edilmemesi için göçmenlikle ilgili yasaların
da sıkılaştırılması...
BM, ayrıca kara para aklama, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının yanısıra,
yasadışı kimyasal madde ticareti konusunda, ülkeleri birbirlerini bilgilendirmeye
çağırıyor..
İşte tüm bu kararlar, yıllarca terörlü mücadele eden Türkiye'yi uluslarası
platformda kendisini daha iyi ifade etme olanağı tanıyor. Eğer Ankara,
kendi hukuki zeminini iyi hazırlarsa, Avrupa artık, Türkiye'nin terör
eylemlerinin faillerini iade talebini gözardı edemeyecek... Belki de en
önemlisi, PKK gibi örgütlerin para kaynakları kurutulabilecek."
Erdoğan Aktaş:
11 Eylül'ün ardından üzerinde en çok konuşulan konulardan biri terör
örgütlerinin para kaynaklarıydı. Ki, eğer Türkiye baz alınarak konuşulacak
olursa, özellikle Avrupa'dan Türkiye'deki örgütlere gelen maddi kaynak
çok önemliydi. Peki bundan sonra ne olacak. Ankara'ya dönüyoruz. Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi' (ASAM) Ortadoğu Masası Şefi Ali Nihat
Özcan konuğumuz. Sayın Özcan, BM Güvenlik Konseyi'ndeki kararın, Türkiye
açısından nasıl değerlendirileceğini de konuşacağız. Fakat PKK olgusu
üzerinde duracak olursak. Şu an ne durumda PKK?
Ali Nihat Özcan:
Önce şunu ifade etmek lazım ki, PKK olayı, olgusu Türkiye'de hemen
27 yılı bulan bir süreç içerisinde gelmiş durumda. Bu süreç hem uluslararası
sisteme hem de Ortadoğu'daki alt sistemlerin değişimine tanık oldu. Dolayısıyla
her değişim PKK'yı farklı bir varyanta taşıdı. Bu çerçeveden baktığımız
zaman PKK'nın ilk doğuş süreci de soğuk savaşta, vekaletle yürütülen savaşlar
sistematiği içerisinde ortaya çıktığı gibi, onu Bekaa vadisine taşıyan,
ardından da Kuzey Irak'a getiren olgular da Ortadoğu'daki alt sistemler
içerisinde meydana gruplaşmalarla çok yakından ilgiliydi. Şimdi bu çerçeveden
bakınca, tabi soğuk savaşın bitmesiyle beraber farklı nedenlerle PKK,
farklı bir varyantta dolanmaya başladı. Özellikle Körfez savaşı sonrası,
Irak'ta ortaya çıkan çıkan sonuçlarla ilgili olarak. Ancak yine bunun
yine Türkiye'yle ilgili sorunu olan Yunanistan ve Avrupa ayağını da dikkate
aldığımız zaman PKK, bu tüm nitelikleriyle şu anda BM'nin hukuki sınırlarını
çizip, belli bir noktaya getirmeye çalıştığı olguların tamamını kendi
bünyesinde barındıran bir organizasyon halindeydi. Fakat Türkiye açısından
sanırım konu farklı bir alana taşındı. Artık PKK'da şiddetten öte kendisini
ifade etme konusunda veya amacını gerçekleştirme konusunda kullandığı
yöntemler belki de onun gelecekle ilgili konumunu daha tartışmalı hale
getirecek gibi gözüküyor.
Erdoğan Aktaş:
Sizinle daha önce yaptığımız röportajlarda da altını çizdiğiniz bir
konu var. Özellikle, Öcalan'ın yakalanma sürecinin ardından PKK'nın siyasallaşma
çabası içerisinde olacağı. Şu konjonktürde bu mümkün mü? Ve bunun önü
alınabilir? Türkiye, bu açıdan ne yapar?
Ali Nihat Özcan:
Şimdi, biz gelecekle ilgili olarak vizyonumuzu çıkarırken, bunu kısa,
orta ve uzun vadede neler olacağı konusunda özellikle konuşlandırdık.
Yani jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel şartlarda değişiklik olmadı.
Fakat buna yeni bir boyutuyla güvenlik algılaması girdiği için, bu yeni
ortamın nasıl oluşacağı noktasında bunun hem PKK'yı hem de Türkiye'yi
nasıl etkileyeceğine bakmak gerekiyor. Bu çerçevede kısa vadede PKK, mevcut
olan şartlar itibariyle belki bir daha geriye doğru dönüp, tekrar şiddete
kullanmak ve içinde riskler taşıyan bir olguya doğru girişmeyecek. Ancak
ABD ve BM'den çıkardığı yasayla, gerek devletler tarafından desteklenen
bu tür terör organizasyonlarını, gerekse çok uluslu şirketler gibi oluşmuş,
çokuluslu terör organizasyonlarının önünü kesmek için hukuki bir takım
tedbirler alınıyor. Ama biz bunun orta vadede Amerika'nın terör sorununu
çözmek için diğer ülkelerle ittifak yaparak, sadece askeri ve baskı araçlarını
kullanarak, güç kullanarak değil, bu arada ekonomik, politik, kültürel
ve hukuki araçları da kullanacağını değerlendirdiğimiz zaman, bunun Türkiye
açısından problemin başka bir platformda, belki daha yoğunluklu olarak
süreceği anlamına geliyor. Yani bu kısaca şu anlamı taşıyor: Türkiye,
kısa vadede belki PKK'nın gerçekleştirebileceği bir şiddet eyleminden
dolayı uluslararası platformda meşruiyet sağlayabilir. Ancak orta ve uzun
vadede, terörizmin engellenmesi ve teröre yataklık yapan sistemlerin kurutulmasında
kullanılacak araçlar noktasında Türkiye, mevcut olan gelişmeler ışığında
liberal yaklaşımlarla daha da zor bir aşamaya doğru girecek gibi gözüküyor.
Erdoğan Aktaş:
Örgütlerin parasal kaynakları konuşuluyordu. Sizce, resmi olarak PKK'nın
para kaynakları şu ana kadar iyi tahlil edildi mi?
Ali Nihat Özcan:
Ben, tahlil edildiğini tahmin etmiyorum. PKK'nın 27 yıllık seyri esnasında,
mali anlamda kendi kendine yetebilme ve kendini varlanabilme noktasında
ikiye ayırmak gerekiyor. Bir tanesi 1990'lara, yani soğuk boyunca sürdüren
PKK, bir de 90'lardan sonra... Neden böyle bir ayırıma gidiyoruz. Çünkü
PKK'nın ortaya çıktığı süreç, soğuk savaşın Ortadoğu alt sistemleri, yani
İran, Suriye yakınlaşması, buna karşılık Türkiye, Amerikan ilişkileri,
bir tarafta Arabistan çatışmaları nedeniyle onu Ortadoğu'ya taşıyıp, lojistik
olarak, silah olarak, eğitim olarak ve diğer maddi imkanlar ve istihbarat
olarak desteklenen bir ülkeler sistematiği vardı.
Erdoğan Aktaş:
Türkiye, bu anlamda Avrupa'da da bir adım atabilir mi? Özellikle BM'nin
aldığı bu kararın ardından...
Ali Nihat Özcan:
Bir takım girişimler bulunacak, bir takım yasal hakları harekete geçirecek
ama ben istenilen sonucun alınabileceğini sanmıyorum.Çünkü yine burada
terörün tanımlaması konusunda, terör eğer ideolojik formasyonlu ve uluslararası
sistemde batıyı ve Amerika'yı tehdit ediyorsa belki o zaman soruna çözüm
bulmak için biraz daha istekli olacak. Ama terör Türkiye'deki gibi eğer
Avrupa'nın tanımladığı gibi, sorunu Türkiye'de çözelim ve etnik temelli
yaklaşımlar olursa, bu durumda ben, Türkiye'nin uzun vadede Avrupa'dan
çok istekli, çok da heyecanlı olarak yardım alacağını sanmıyorum.
Erdoğan Aktaş:
Sayın hocam, çok teşekkür ederim, bilgilerinize bizimle paylaştığınız
için. BM kararının ardından Türkiye'nin terörle mücadelesini ve özellikle
PKK'nın son durumunu Yakın Plan'a aldık..
|