Home page
Haber Menüsü


Untitled Document

Konu: Bilimadamına Meslekten Men Cezası
Konuklar: Öğretim Elemanları Sendikası Başkanı Doç. Dr. Hayri Kozanoğlu, YÖK Üyesi Prof. Dr. Aysel Çelikel ve M.Ü. Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ülkü Azrak

Erdoğan Aktaş: İyi günler... İstanbul Üniversitesi'nde son günlerde büyük bir tartışma yaşanıyor. TÜSİAD'a rapor yazdığı gerekçesiyle Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tanör'e meslekten men cezası verilmek isteniyor. Bu tartışmayı ve bilim adamına meslekten men cezasını Yakın Plan'a alıyoruz. Sözkonusu iddia ile ilgili olarak, İstanbul Üniversitesinden üç kişilik bir grup karar aldı. Bu karar YÖK'e gönderildi.. Şimdi konu YÖK disiplin kurulunda. Ardından genel kurula gönderilecek. Ve bu arada Prof. Dr. Bülent tanör savunmasını verecek. Ve bu konuyla ilgili olarak üniversite öğretim derneği ve sendika ortak bir basın toplantısı yaptı. Eğer ünlü hukukçuya ceza verilirse bundan sonra vakıf üniversiteleri de dahil olmak üzere hiçbir yerde ders veremeyecek. Stüdyomuzdaki konuğumuz Öğretim Elemanları Sendikası Başkanı Doç. Dr. Hayri Kozanoğlu. Basın toplantısında siz de vardınız ve siz de protesto ediyorsunuz. Peki, üniversitenin yaklaşımı nedir? 150 kadar öğretim görevlisi bu şekilde çalışma yapmış başka dernekte... Sizin argümanınız nedir buna karşı çıkmada?

Hayri Kozanoğlu: Öncelikle, şunu söyleyeyim: Öğretim Elemanları Sendikası olarak Bülent Tanör gibi çok değerli bir meslekdaşımızın üyemiz olmasından onur duyuyoruz. Ve ona yönelik saldırının da bir tesadüf olmadığını düşünüyoruz. Çünkü kendisi 70'li yıllarda, 80'li yıllarda ve bugüne kadar Türkiye'de demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesinin savunucusu olmuştur. Bu söz konusu rapor da Türkiye'de demokratik standartların geliştirilmesine ilişkin bir rapordu. Biliyorsunuz Türkiye'de bugünün gündemi Anayasa tartışmaları. Ve hala ne kadar sancılı bir süreçten geçtiğimiz, sürekli olarak rötuşlarla, hassasiyetlerle dünya normlarını, insan hakları ve demokrasi normlarını tutturmakta ne kadar güçlük çektiğimiz ortada. Bu bakımdan bunu ben tesadüfi bir olay olarak görmüyorum. Aslında Türkiye toplumunun 12 Eylül'le hesaplaşamamasının bir sonucu gibi geliyor bana bu. Çünkü bir ülke demokratikleşirse, geçmişiyle hesaplaşırsa, darbecileri cezalandırırken, darbecileri bu çalışmalardan menederken, ne ilginçtir ki, Türkiye'de darbeciler el üstünde tutuluyor. İstanbul Üniversitesi örneğinde de darbeci öğretim üyeleri var taltif edilen. Bülent Tanör gibi her zaman darbelere karşı çıkan, demokratik hak ve özgürlüklerden yana bir öğretim üyesini cezalandırmak yoluna gidiyorlar. Şimdi, YÖK düzeni bilindiği gibi tepeden inmeci, baskıcı, deneticilere çok fazla yetki ve sorumluluk veren bir düzen. Bunun içerisinde bazı öğretim elemanlarına, doçentlik, profesörlük gibi sıfatlar verilebilmesi, haketmeyen insanların bu kartviziti taşıması mümkündür. Ama tersi mümkün değildir. Yani, Bülent Tanör gibi gerek fikirleriyle gerek meslektaşlarının kendisinin görüşlerini, çalışmalarını önemsemesiyle, gerek öğrencilerinin Türkiye'de hukuk hayatında her zaman okudukları, hatırladıkları, çok etkilendikleri bir kimlik olmasıyla zaten kamuoyunda, kendi meslektaşlarının vicdanında o çok değerli bir öğretim üyesidir. Çok değerli bir profesördür. Onun için şunu söylemek gerekiyor: Kimsenin haddine onu meslekten çıkartmak düşmez. Bunu idari olarak yapsalar da her zaman bizim gözümüzde çok değerli bir hocamızdır. Her zaman kitaplarından, demokrasi anlayışından, hukuk felsefesinden çok şeyler öğreneceğimiz biridir.

Erdoğan Aktaş: Hocam, size tekrar döneceğim, telefon hattımızdaki konuğumuz YÖK Üyesi Prof. Dr. Aysel Çelikel. Sayın Hocam, bu konuyla ilgili olarak bir de YÖK'te yetki devri tartışması var. Bunun Prof. Tanör'e ceza vermek isteyenlerin bir komplosu olduğu da söyleniyor. Böylesi bir şey doğru mu?

Aysel Çelikel: Böyle bir komplonun olduğunu düşünmüyorum, yetki devri açısından.

Erdoğan Aktaş: Bugün bir gazetede sizin ağzınızdan da beyanat var, bu konuyla ilgili..

Aysel Çelikel: O herhalde yanlış bir beyanat olacak. Ben hukuki durumu şöyle açıklayayım. Dekanlarla ilgili cezalarla öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılma cezalarında yüksek disiplin kurulu yetkilidir. Ve tabi ki incelemeyi rektörün isteği üzerine soruşturma dosyası üzerinde yapar. Şimdi, YÖK Genel Kurulu, disiplin kurulu sıfatıyla toplanarak bu cezaları verir. Ancak, bundan önceki yıllarda yüksek disiplin kurulu, yetkilerinin bir kısmını daha küçük bir kurul olan, kendi içinden çıkan bir kurul olan, ki şu anda 6 kişidir bu kurul, yürütme kuruluna devretmiştir. Ve o kurul yüksek disiplin kurulu sıfatıyla öğretim üyeliğinden çıkarma cezalarını vermektedir. Yani bu olay, Bülent Tanör olayı nedeniyle gerçekleşmiş bir yetki devri değildir. Yıllar önce varolmuştur. Ve nitekim de bütün öğretim üyeleri YÖK tarafından, İstanbul Üniversitesi'nden bir öğretim üyesi, YÖK'ün yüksek disiplin kurulu sıfatıyla aldığı kararla bu mesleği kaybetmiştir. Şimdi, bu doğru mudur, değil midir, ayrı bir konu. Ama ben, şöyle düşünüyorum. Bir öğretim üyesini, bir bilim insanını, öğretim mesleğinden uzaklaştıran böyle çok ciddi bir cezanın öyle altı kişiyle, disiplin kurulu sıfatıyla da olsa verilmemesi gerekir. Bunun mutlaka, bu kurul tarafından yine genel kurul olan, şu anda 22 kişidir yüksek disiplin genel kurulu, oraya devredilmesi gerekir. Ve gönül istiyor ki, bu küçük kurul, konu önüne geldiği zaman olayı Yüksek Disiplin Kurulu olan Genel Kurula devretsin ve mesele orada konuşulsun. Bu altı kişi, hepsi seçkin saygın kişilerdir ama verdikleri karar öğretim üyeliğinden çıkarılma gibi mesleği kaybetme, o insanı bilimden uzaklaştırma cezasıdır. Hem öğrencileri mahrum ediyorsunuz, öbür taraftan öğretim üyesini mahvediyorsunuz. Üçüncü olarak da bilimi küçük düşürüyorsunuz. Ve o kişiyi bilimden uzaklaştırıyorsunuz. Bu kadar önemli sonuçları olan bir cezanın mutlaka daha geniş bir kurulun içinde verilmesi lazım.

Erdoğan Aktaş: Sayın Hocam, çok teşekkür ediyorum, yayınımıza katıldığınız için. Rektör Alemdaroğlu'nu protesto ederek İstanbul Üniversitesi'nden istifa eden Prof. Dr. Ülkü Azrak... Ki Ülkü Hoca şimdi, Maltepe Üniversitesi'nde ve telefon hattımızda... Sayın Hocam, böyle bir uygulamayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca bu zamana kadar son 10 yılda 150'nin üzerinde öğretim görevlisi çeşitli yerlerden para karşılığı bir takım çalışmalar yapmış. Bunun diğerlerinden bir farkı var mı?

Ülkü Azrak: Diğerlerinden tabi ki farkı yok. Ben size şunu söylemek istiyorum, sadece... Bu İstanbul Üniversitesi rektörlüğünün girişimiyle ilerleyen bir projedir. Şimdi İstanbul Üniversitesi rektörlüğü öyle zannediyorum ki, telif hakkının ne olduğunu iyi bilmiyor. Bilmediği için de telif haklarına saygı göstermiyor. Bülent Tanör'ün yaptığı bir bilimsel çalışma. Bu üniversite dışında da yapılır, içinde de yapılır. Bülent Tanör böyle bir çalışmayı sadece kazanç amacıyla yapmış değildir. Bunun iddia edilmesi kadar abes, yersiz ve Bülent Tanör gibi çok üst düzeyde bir bilim adamının bilimsel kimliğine saygısızlıktır. Ama demin de söylediğim gibi İstanbul Üniversitesi rektörlüğünün telif hakkının ne olduğundan haberi yok. Onun için böyle davranıyor. Ve bu disiplin yönetmeliğinin 11. maddesinin n fıkrasını tatbik etmeye çalışıyor. Şimdi o fıkraya şöyle bir gözatalım. 2547 sayılı kanun ve diğer kanunlarda çalışmalarına izin verilenler veya görevlendirilenler hariç yüksek öğretim kurumlarından başka yerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel bir iş görmek, ek görev almak veya serbest meslek icra etmek. Bunların hiçbiriyle ilgisi yoktur bir bilim kitabının yazılmasının. Bu tamamen yanlış bir uygulama. Bu maddeye zorlayarak sokmaya çalışıyorlar. Ama bunun hangi nedenle olduğunu herkes biliyor. Biliyorsunuz daha önce cereyan etmiş olaylar anayasa kürsüsünde. Orada gerek hukuk fakültesi yönetim kurulunun gerek anabilim dalının tasvip etmediği bir kişinin oraya atanmasından kaynaklanan bir ihtilaf var. O ihtilaf da Bülent Tanör'ün tavrı yüzünden, kendisine düşmanca bir tavır sergiliyor, İstanbul Üniversitesi rektörlüğü. Bu tabi, eğer YÖK de onun gibi düşünür ve böyle yanlış bir karar alırsa, yargı organının kapısı ardına kadar açıktır. Ama Bülent Tanör zaten yargı organlarıyla uğraştırılıyor.

Erdoğan Aktaş: Çok teşekkür ediyorum yayınımıza katıldığınız için. Hayri Hocam, son dönemlerde özel üniversitelere ya da vakıf üniversitelerine büyük bir akım var. Bu uygulamalar bunun bir nedeni olabilir mi? Zaman zaman eleştiriliyordu, öğretim görevlileri, buralara gittiği için.

Hayri Kozanoğlu: Biz, Öğretim Elemanları Sendikası olarak her zaman parasız, eşit, kaliteli eğitimden yanayız. O bakımdan eğitimi, özellikle yüksek öğretimin para konusu olmasına karşıyız. Bu anlamda vakıf üniversitesi adı verilen özel üniversiteleri eleştiriyoruz. Ama üniversite içerisinde kamu üniversiteleri içerisindeki anti demokratik uygulamalar, bu son örnekte gördüğümüz gibi toplum izdihamını da rahatsız eden uygulamalar hem öğretim üyelerinin çalışma motivasyonunu azaltıyor. Bir anlamda da aslında tamtersine özelleştirme için özel üniversitelerinin, vakıf üniversitelerinin daha demokratik yapılar olduğu gibi yanlış bir izlenim yaratıyor. Bu bakımdan da Kemal Alemdaroğlu ve YÖK yönetimi bu açıdan da topluma karşı, üniversiteye karşı sorumludur diye düşünüyorum.

Erdoğan Aktaş: Hocam, çok teşekkür ediyorum, programımıza katıldığınız için. Bu konuyla ilgili olarak İstanbul Üniversitesi yönetiminin de yanıtını almak üzere programımıza davet ettik. Ancak bu konuyla ilgili olumlu bir yanıt gelmedi. Bilim adamına men cezasını yakın plana aldık.

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları